Eski Diyanet İşleri Başkanı Görmez: Sahte bal satanlarla ilgilendiğimiz kadar, sahte din tüccarlarıyla ilgilenmiyoruz!

Eski Diyanet İşleri Başkanı Görmez: Sahte bal satanlarla ilgilendiğimiz kadar, sahte din tüccarlarıyla ilgilenmiyoruz!

Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, din özgürlüğü ile din istismarının birbirinden ayrılması gereken kavramlar olduğuna dikkat çekerek, "İstismarın en kötüsü, en çirkini, en aşağılık olanı din istismarıdır. Görevde iken de yüksek sesle ifade ettiğim gibi, sahte bal satanlarla ilgilendiğimiz kadar sahte din tüccarları ile ilgilenmiyoruz" dedi.

Abdülkadir Özkan’ın genel yayın yönetmenliğini yaptığı “Yörünge” dergisine verdiği söyleşiyi köşesine taşıyan Karar yazarı Elif Çakır, Görmez'in, "Müslümanlar olarak son iki asrın bütün değişimlerine hazırlıksız yakalandığımız gibi hız çağının getirdiği dijital dünya çağına da hazırlıksız yakalandık" dediğini aktardı.

Karar'dan Elif Çakır'ın yazısı şöyle:

Başlıktaki, zamanlaması şahane olan bu söz, eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Hocamıza ait. 

FETÖ’den öğrendikleri yöntemlerle, kendilerine alan açmaya çalışan, “yalı çetesinin”, “ahlaksız trollerinin” ve bir dönem “tencere tava” pazarlayan taşeroncularının istifaya zorladıkları, uğradığı türlü iftiralar, sistematik saldırılar sonrası görevini bırakmak zorunda kalan Mehmet Görmez Hocamız Yörünge dergisine bir mülakat vermiş.

Siz mutlaka mülakatın tamamını bulup okuyunuz. Ben de dikkatimi çeken hususları, altını çizdiklerimi, sizlerle paylaşmış olayım. Şunları söylemiş Görmez Hocamız:

* Ahkam kesen fetvalara değil, hikmetli öğütlere ihtiyacımız var.

* Hiç kimse dinin hamisi değildir. Dinin hamisi yalnızca Allah’tır.

* Din taraftar toplama aracı değildir.

* İslam dünyasında büyük zulümler, büyük katliamlar, büyük fitneler yaşanırken yaptığımız hiçbir dini tartışmanın hakikat terazisinde hiçbir kıymeti yoktur.

* Haçlılar Kudüs’ü işgal edip, Şam’a yaklaştıklarında, Bağdat Moğollar tarafından  işgal edilirken, Allah’ın esma ve sıfatları üzerinden birbirini tekfir eden alimlerimizin durumuna düşmemeliyiz.

* Din özgürlüğü ile din istismarını birbirinden ayırmak gerekiyor. İstismarın en kötüsü, en çirkini, en aşağılık olanı din istismarıdır.

* Görevde iken de yüksek sesle ifade ettiğim gibi, sahte bal satanlarla ilgilendiğimiz kadar sahte din tüccarları ile ilgilenmiyoruz.

* Müslümanlar olarak son iki asrın bütün değişimlerine hazırlıksız yakalandığımız gibi hız çağının getirdiği dijital dünya çağına da hazırlıksız yakalandık.

***

Ne dersiniz?

Tam da ortalık, “din adamı”, “ilahiyatçı bilim adamı”, “hoca” sıfatlı kişilerin zırvalıklarından, zırcahilliklerinden, her yanından sakillik akan fetvalarından geçilmiyorken...

Hani, birileri, toplum nezdinde, ilahiyat camiasının itibarını zedelemeyi hedeflese ve işte ispatı, işte kanıtı diyerek bir kurgu hazırlasa, hazırladığı kurguya uygun “din adamı” görünümlü kişiler çıkartmış olsaydı... “Ancak bu kadarı olabilirdi” diyebileceğimiz utanç verici bir pespayeliğin yaşandığı şu günlerde...

Görmez Hocamız iyi ki konuşmuş, iyi ki ses vermiş dedirtmedi mi?

KENDİSİNİ “DİNDAR” OLARAK TANIMLAYANLARIN ORANI DÜŞÜYOR

Kadir Has Üniversitesi’nin geleneksel “Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı” araştırmasına göre, ülkemizde kadınların yüzde 13’ü kendisini “dindar” olarak tanımlarken, erkeklerde bu oran yüzde 11.

2017 yılında, kendisini “dindar” kimliği ile tanımlayan kadınların oranı yüzde 20, erkeklerde ise bu oran yüzde 16.

Oldukça dikkat çekici değil mi?

Ülkenin idaresini “dindar” kişilerden oluşan bir kadro üstlendiği, bu kadar imam hatipler açıldığı, dini eğitime bu kadar ağırlık verildiği bir dönemde...

Böylesi bir sonucun çıkması sizce de ilginç değil mi?

İki ihtimal var:

Ya toplumumuzda eğitim düzeyi artıyor, birey olmayı keşfediyorlar  ve kendilerini “dindar”, “muhafazakar” “milliyetçi”, “cumhuriyetçi” olarak tanımlamaktan vazgeçiyorlar...

Ya da başka bir ihtimal...

Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Merkezi tarafından her yıl gerçekleştirilen “Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması”nda çok sürprizli sonuç yok. 2017 yılında da kadınların en büyük sorunları sıralaması ile 2018 öncelik sıralamasının tıpa tıp aynı olduğunu söyleyebilirim: Birinci sırada ‘şiddet’; ikinci sırada ‘işsizlik’; üçüncü sırada ise ‘eğitimsizlik’ geliyor. Kadının toplumda yaşadığı en büyük dördüncü sorun ise ‘sokakta baskı ve taciz’.

Araştırmanın ortaya koyduğu bir diğer önemli husus ise:

Hükümetin en önemli politikalarından birisi olan hatta AK Partili yetkililerin “isteniz de istemeseniz de” diyerek yürürlüğe koydurduğu “müftü nikahı”.

Araştırmaya göre kadınların yüzde 64’ü, erkeklerin ise yüzde 49’u imam ve müftülerin resmi nikah kıymalarını onaylamıyor. Doğru bulmuyor.