Siirt ve Diyarbakır’da emniyet müdürlüğü ve Emniyet İstihbarat daire başkan yardımcılığı görevlerini yürüten emekli birinci sınıf emniyet müdürü Recep Güven, 17-25 Aralık operasyonlarının ardından görevinden alındı. 2001’de Ergenekon iddialarını ilk kez dönemin Genelkurmay İstihbarat Dairesi başkanına aktaran ve KCK soruşturmasını başlatan Güven, KCK operasyonlarında bazı MİT elemanlarının deşifre olmasına ilişkin “Gözaltına alınanların bazıları MİT’in iç hulül elemanları çıkmıştı. Belki stratejik bir planın inkıtaa uğramasına da sebep olmuş olabilir. Ama ben o operasyonların MİT’i de daha güçlü hale getirdiğini düşünüyorum. Biz o elemanları deşifre etmedik, deşifre etmek ihanettir” dedi.
Güven, KCK operasyonlarında siyasetçilerin kelepçeli görüntülerinin servis edilmesi talimatının dönemi İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın talimatı olduğunu öne sürdü. Siirt’te emniyet müdürlüğü yaptığı dönemde halka iyi ilişkiler kurduklarını ve kendisinden “Siirt’in Gaffar Okkan’ı geldi” diye söz edildiğini kaydeden Güven, “Allah, Gaffar Okan’la sonumuzu da benzetsin diye dua ettim ama olmadı” ifadelerini kullandı.
Recep Güven’in Zaman gazetesinden Doğan Ertuğrul’un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
KCK operasyonları ile yüzlerce kişi tutuklandı. Özellikle kelepçeli siyasetçi görüntüsü bazı aydınların tutuklanması çok eleştirildi. Sizce çizgi aşılmadı mı?
KCK operasyonları, amacınız eğer bir terör örgütüyle mücadele ise örgüt kuruluşundan bugüne yapılan en etkili operasyonlardır. Ben o dönemde operasyonlardan sorumluydum. Sonuçları itibarıyla arzu ettiğimiz noktaya getiremedik. 2010 Nisan’ı dışında operasyon olmasa da olurdu. Devlet legalize olmuş terör örgütü mensuplarına insanları açık ortamlarda illegalize ettirmeyeceğini göstermiş oldu. Çok büyük bir imkandı, vatandaşa ulaşması bakımından. Güvenlikçi yaklaşımıdır yanlıştır denebilir. Adli bir operasyondur. ‘Duralım gitmeyelim’ diyemezsiniz. O dönemde Diyarbakır Emniyet Müdürü halen genel müdür yardımcısı olan Zeki Çatalkaya idi. Devlet terbiyesi çok yüksek bir büyüğümüzdür ve sayın bakana arz etmeden operasyon yaptırması ihtimal dışıdır. Örgütleyen mekanizma uzaklaşınca insanlar kendileri olma şansını elde ettiler. Öyle binlerce insan filan da alınmadı, 800 kişi kadardır. BDP’liler illegal gençlik yapılanması gözaltılarını da KCK diye anlattı.
Kelepçe takılması siyasetin mi yoksa polisin mi tercihiydi?
Operasyondaki arkadaşların kararı olduğunu biliyorum. Basına servis edilmesinin ise bizzat bakanın talimatı olduğunu duydum. Sayın Atalay’ın talimatı…
Halkı kazanma odaklı sosyal projeler ile KCK operasyonlarında aralarında siyasetçilerin de olduğu yüzlerce kişiyi tutuklamak çelişkili değil mi?
Hayır değil. Biz elinde silah olan herkese karşıyız. Silah sadece devletin verdiği silahtır. Silahı bırakan herkes 1. sınıf vatandaştır. Burada bir çelişki yok. Benim görevim eline silah alanla mücadele, ben onun için yetiştirildim. Bana niye sosyal projeler yapıyorsun, diyenlere müşterilerimin sayısı azalsın diye diyordum.
İktidar çevreleri polisi KCK operasyonlarıyla MİT’çileri deşifre etmekle suçladı…
Eski müsteşar Emre Taner Bey ile KCK’da gözaltında ortaya çıkan MİT’çiler konusunda görüşmüştük. Ben adli bir operasyon olduğunu anlattım. ‘Çok ciddi bir sıkıntı verdiniz bize.’ dedi. Gözaltına alınanların bazıları MİT’in iç hulül elemanları çıkmıştı. Belki stratejik bir planın inkıtaa uğramasına da sebep olmuş olabilir. Ama ben o operasyonların MİT’i de daha güçlü hale getirdiğini düşünüyorum. Biz o elemanları deşifre etmedik, deşifre etmek ihanettir. Hakan Fidan göreve başladığında dedim ki ‘5600 kişilik istihbarat ekibiyle ne istiyorsanız hazırız’… Emre Bey’e de aynısını söyledik. Hatta Emre Bey, ‘Siz iç istihbarat olun biz dış istihbarat olalım’ teklifi yaptı. Hatta bir yerlere de arz ettik ama olmadı. Aslında Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’nı iç istihbarata dönüştürmek hedefti.
Siirt ve Diyarbakır’daki sosyal projeleriniz halkta karşılık buldu mu?
Yıllardır terörle mücadele ediyoruz, ama sadece kini düşmanlığı artırıyoruz. Bizim sosyal projelerimiz bu nedenle çok önemliydi. Bölge halkında da karşılık buldu. Ben vatandaşa bu kadar güvendim. Rahmetli Gaffar müdürümün şehadeti belki yaşadığından büyük sonuç doğurdu. Devletle milletin barışmasına vesile oldu. Diyarbakır’da Şeyh Said’in asıldığı meydan diye bilinen Dağkapı’da halka iftar verdik. Belki de ilkti. 2 bin kişi çağırdık, 4 bin kişi geldi. İnsanların yüzleri çok güzeldi. Vali yardımcıları ayakta iftar etti, yerlerini vatandaşa verdi. Bu insanlar bağırlarını bize açmıştı. Bağlar semtinin arka sokaklarında gezdik gece yarısından sonra. Bu bizim için çok önemliydi. Siirt’teki kızlarımızdan en az 40’ı üniversite öğrencisi oldu. Emine Erdoğan Hanımefendi Dolmabahçe Sarayı’nda bu kızlarımıza yemek verdi. Halk bize çok büyük teveccüh gösterdi, biz buna layık mıyız, bilmiyorum. Sayın başbakan kendi kullandığı arabayı bana gönderdi. Selim Sadak’la halkın arasına karıştık. O zaman işte Siirt’in Gaffar Okkan’ı geldi filan diyorlardı. Allah sonumuzu da benzetsin diye dua ettim ama olmadı.
Böyle bir duaya ne denir bilmiyorum…
Ben çok arzu ettim. Ama demek ki liyakatimiz yokmuş, Allah nasip etmedi. Hatta rahmetli abime, Gaffar abime orada bir anıt dikelim istedim, ama kabul görmedi. Bence Gaffar abi, Diyarbakır halkının devletle en önemli bağıydı.
Polis, Ergenekon ve Balyoz davalarında askere kumpas mı kurdu?
Ergenekon operasyonları yapılırken, ordu komutanlığının görevlendirdiği insanlar vardı. Yapılan her şeyden haberdardılar. İrtibat subayları vardı. Karşı olsalar gider her şeyi komutanlarına söylerlerdi. 2001’de Emin Aslan’a ‘Ergenekon’dan bahsediyorlar. Bazı birimler operasyon planlıyor. Böyle bir operasyon emniyeti kaldırır yok eder.’ dedim. Yani o zaman böyle bir operasyon tek başına yapılacağına ilk inanmayan benim. Sabri Uzun başkan geldi. ‘Elinde pis kokulu dosya var mı?’ dedi. Brife edilmiş anlaşılan. Çünkü ben daha kendisine arz etmemiştim. Anlattım, ‘Bu emniyeti zora sokar. Şenkal Atasagun döneminde mafya ile mücadele ederken, karar verildi. Milli istihbarat ve emniyetten bir yapı oluşturuldu ve mücadele edildi. Devletin kurumları aynı temsil edilir ve başında da bir tümgeneral olursa bu iş ancak olur’, dedim. Dosyayı Genelkurmay İstihbarat’a Fevzi (Türker) Paşa’ya götürmemi istediler. Gittim. Dosyayı arz ettim. ‘Vay be neymişiz biz.’ dedi. Sayfayı bile açmadan. Döndüm, ‘Brife etmişler. Sayfayı bile açmadı.’ dedim. Daha sonraki süreçte bazılarını takip ederken baktım o şemadaki tablo şekillenmeye başladı. İsimler, resimler filan. Devlet bütünlüğü ile bu iş yapılmamış olsaydı, kafamızı koparırlardı. İllegal bir yapılanma kanaati askere de hakim olmuş ki istihbarat subayı göndermişler.
Çözüm süreci sona ererse bölgeyi neler bekliyor?
Çözüm sürecinde bugüne kadar yaptığımız manevraların hemen hepsi PKK’ya yaradı. Örgüte yaraması, ‘terör eylemleriyle bir yere gelinebilir’ tezinin önünü açıyor. Bu beni rahatsız ediyor. Biz insanların demokratik haklarını demokratik yollardan aramalarını istiyorken eline silah almış çoluk çocuk öldüren yapının muhatap kabul edilmesi hoş değil. Geldiğimiz noktada teveccüh gösterenlerin de devlete düşmanlığını kazandıracağı için konuşmamak lazım. Artık siyasal anlamda statü kazanma sürecine giren bir örgüt var. Verilen sözler eylemler bunu perçinledi. İsmail Hakkı Pekin Paşa, görevdeyken ‘Şu fotoğrafı bir de biz görsek’ demişti. PKK silahlı gücü caydırıcı güç olarak gördüğü sürece silah bırakmaz. Çok zayıf bir ihtimalle sadece yer değiştirebilir. Seçim sürecinde kullanılan milliyetçi söylem yalan bir söylem… Siyasal çözüm olsun da ne olursa olsun aşamasına geldik. Özerklik ilan edilirse diye bölgeden kaçan insanlar var. Süreç eğer geri dönerse çok büyük sıkıntı çıkar. Barış noktasında geri dönüş olmasın, dileğim budur. Dönerse can kaybı anlamında büyük sıkıntılar olur. Etrafını çevirir imha ederiz diyen beyinsizler var. Bu insanlar bizim insanımız. Benim görevim yaşatmak, öldürmek değil. PKK dönerse biz de döneriz. Ben PKK’ya göre hareket etmiyorum. Ben devletim. Bu insanların hayatı bana emanet. Eğer çatışmalar başlarsa bunun sonucu başkalarının gelip sorunu domine etmesi olur. Oslo’yu domine edenlerin olduğu gibi. Belki de uluslararası bir gücün müdahalesi için serhildanı tetikliyoruz.
Polis kolejleri ve akademiler kapatılınca ne hissettiniz?
Ben 79’da polis kolejine girdim. Benim devlet bilincim orada oluştu. Polis kolejleri kapatılınca sanki yüreğimizi söküp attılar. Ben polis koleji sınavlarına sahaflardan aldığım bir kitapla çalıştım. Gecekonduda büyüyoruz. Babam gece bekçisi, annem işçi... Birisi gece biri gündüz çalışıyor. Çok mutlu bir aileydik. Rüyalarımda bağırıyorum kazandım kazandım diye, annem başucuma geliyor, tamam oğlum yat, diyor. O bir onurdu. Ben maaşımı hiçbir zaman tam olarak öğrenemedim, kaçıncı dereceyim kaçtan maaş alıyorum bilmiyorum… Bugün hayallerimin yakılmasına izin vermem. Ben kesinlikle hizmet etmek istiyorum…