Kürt gazeteci ve yazar Musa Anter’in (Ape Musa) 1992 yılında Diyarbakır’da öldürülmesine dair davanın bugün görülen duruşmasında dinlenen eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, cinayeti planladığı belirtilen Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın hayatta olduğunu söyledi.
Yeşil ile ilgili olarak ifadesinde, "Yaşadığını biliyorum ama nerede yaşadığını bilmiyorum. Sağlık problemleri olduğuna dair bilgi geldi” diyen Pekin, devletin istihbarat ve gizli 'maalesef' böyle çalıştığını belirterek, "Sahte kimlik kullanıyor olabilir; kimliği değiştirilmiş, suratı da değiştirilmiş olabilir" diye ekledi.
TIKLAYIN - Musa Anter cinayetinin 26 yılı: Failleri belli 'gayrı muayyen' dosya
Musa Anter cinayeti ve JİTEM ana davası dosyalarının birleştirilmesi sonrası yapılan yargılamanın 9’uncu duruşması Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen, 16 sanıklı davanın duruşmaya sanık ve müdafi avukatların yanı sıra Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Abdullah Koç, Hafıza Merkezi temcilcileri, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) temsilcisi gazeteci Erol Önderoğlu katıldı.
Mezopotomya Ajansı’nın (MA) haberine göre, duruşmada ilk olarak İzmir’in Fethiye ilçesindeki Ortaçay Adliyesi’nden SEGBİS ile bağlanan tanık Serdar Ekingen dinlendi. Ekingen, Musa Anter’in katledildiği güne dair şunları aktardı:
“Diyarbakır Belediyesi’nde kültür müdürlüğünde çalışıyordum. Musa Anter Diyarbakır’a gelmişti. Musa Anter’in kültür etkinliği için geldiğinde iki gün boyunca onu götürüp, getirdim. Katledildiği tarihte ben belediyede çalışıyordum. Belediyemizin etkinliği olan festival kapsamında maktul Musa Anter misafirimizdi. Onun ile ilgilenmek üzere ben ve şoför arkadaşım görevlendirilmiştik. Şoförün adını hatırlamıyorum.
O gün Musa Anter ile birlikteydik programdan sonra otele gelmiştik. Ben bir görüşmeye gideceğim beni oraya götürün dedi, biz de götürdük. Kaldığı otele girdikten bir süre sonra Orhan Miroğlu geldi ve görüşmeye başladılar. Otelden bir yere görüşmeye gideceğini söylemiş ve bizden götürmemizi istedi. Ama Orhan Miroğlu, ısrar etti ‘ben onu götürürüm biz sonra yemek yemeğe gideceğiz’ dedi. Hatta bende gelme noktasında ısrar ettim. Seyrantepe’ye gideceğini söylemişti. Başka bir ayrıntı vermedi. Bizimle yaptığı bu konuşmadan ne kadar sonra Orhan Miroğlu’nun geldiğini hatırlamıyorum. Musa Anter ve Orhan Miroğlu, lobide konuştular ve baş başaydılar.
Musa Anter, ‘tamam yeğenim siz gidebilirsiniz’ diye konuştu. Şoförle birlikte oradan ayrılıp, eve gittim. Musa Anter ile çok kişi görüşüyordu. Otele gelip, giden konukları oluyordu. O akşam ben otelden ayrılana kadar Orhan Miroğlu dışında kimsenin geldiğini görmedim. Olayı akşam evde öğrendim. Ardından hemen hastaneye gittim. Olay sırasında Orhan Miroğlu da vurulmuştu ve Dicle Hastanesi’ne götürülmüş maktul ise devlet hastanesi morguna götürülmüştü.”
Bunun üzerine araya giren Orhan Miroğlu’nun avukatı Serhat Menzilcioğlu da, “Miroğlu nereye gideceğini bilmiyor. Müvekkilime suç isnadı bırakılarak, ifade ezberletilmiş. Musa Anter de otelden bir yere gideceğini bilmiyor” dedi. Menzilcioğlu, “Anter, nereye, ne zaman gideceğini bilmiyor. Şoförü hatırlamıyor ama Seyrantepe’yi neden hatırlıyor. Süphan Mete yok muydu” diye sordu.
Soru üzerine Ekingen, “Benim yalan ifadem gibi bir sıkıntım yok. Olduğu gibi anlattım, ilk defa ifade veriyorum. Ne gördüysem ve aklımda ne kaldıysa onu anlatıyorum. Otelde kendisine ziyaretçi geldiğini hatırlamıyorum. Torunu denen çocuk hep yanındaydı. Onun ile birlikte gelen, ona hizmet eden biri vardı. Ama otelde lobide Orhan Miroğlu ile baş başa oturdular" cevabını verdi.
Bunun üzerine Miroğlu’nun avukatı Menzilcioğlu, “Miroğlu ve Anter nasıl gideceklerdi? Özel araç mı vardı?” sorularını Ekingen’e yöneltti.
Avukatın ısrarla yalan beyan olduğu söylemi üzerine söz alan Ekingen, şunları söyledi: “Otele geldik, Musa amca Seyrantepe derken, akşam görüşmem var beni oraya götürün demişti. Saatini hatırlamıyorum ama Orhan Miroğlu geldi ve görüşelim dedi. Miroğlu, kalktıklarında sizin götürmenize gerek yok ben götüreceğim dedi.”
Avukat Menzilcioğlu’nun “neden ifade vermedin” demesi üzerine, Ekingen, “Avukat bey o dönemki kolluk kuvvetlerine sorsun?” diye cevapladı.
Daha sonra söz alan Avukat Selim Okçuoğlu ise, “kim ifadeyi” ezberletmiş diye sordu. Menzilcioğlu, “PKK ezberletmiş olabilir. Derin devlet ezberletmiş olabilir” diyerek Ekingen’in ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını ileri sürdü.
Avukat Okçuoğlu yeniden söz alarak, “Hatırlamadığım dediğiniz kişi Aziz Aksu olabilir mi? Çınar’a gitmek üzere de size bir bilgilendirme yapıldı mı? Musa Anter’in nasıl çağrıldığına dair bilginiz var mı? Devlet Hastanesi’nin santralinden yaptınız mı? Nevin Soyukaya belediye ile ilgili bazı görüşmeleri oradan yaptığını söylemişti, bilginiz var mı?” sorularını yöneltti.
Ekingen, bunun üzerine şöyle devam etti: “Belediye tarafından davet edildi. Kendisiyle kimin iletişim kurdu bilmiyorum. Kültür Müdüresi Nevin Soyukaya’dır ama görüşmelerle ilgili bilgim yoktur. Diyarbakır Devlet Hastanesi’nde çalışan hemşire Neriman Korkmaz’ı tanıyorum. O zaman cep telefonu olmadığı için hastane santrallerinden sivil toplum örgütlerinin bir kaç tanesini olaydan haberdar etmek için aramıştık.”
Sorularına devam eden Okçuoğlu, “O akşam evde nasıl Anter’in öldürüldüğünü öğrendiniz” dedi. Ekingen de, “Ben maktulün hayatını kaybettiğini kardeşlerimden öğrendim” cevabını verdi. Okçuoğlu, “Neriman Korkmaz nerededir” diye sorunca, “Kültür müdürü de benim oturduğum bina da oturuyor. Olay tarihinde hemşire olan, Neriman Korkmaz benim eşimdir. O zaman evli değildik. Sonradan evlendik” diye yanıtladı.
Sanık avukatlarından Hikmet İşler, “Sizin bir sabıkanız var mı? Herhangi bir işle uğraştınız mı? Adli bir dava ya da cezai bir dava var mı? Örgüt üyeliği ile ilgili herhangi bir soruşturma var mı?” diye sordu. Ekingen, “Bu soruları neden sorduklarını anlamadım ama benim örgüt üyeliğinden soruşturmam yok. Sendikacılık yaptım, yıllarca sadece” dedi.
Miroğlu’nun avukat Menzilcioğlu yeniden, “Müvekkilimin adı geçen, çelişkili beyan geçtiği zaman itiraz etmekteyiz. Müvekkilim hakkında bazı medya organları, gazeteler müvekkilim aleyhine hakarete uğrayacak beyanlar oluşturuluyor. Müvekkil aleyhine basında yanlış anlaşılma oluşturacak algı olmaması için çaba harcıyorum. Buradaki meslektaşlarımı suçlamıyorum. Derin devlet de, PKK’de olabilir. Dışardaki medya grupları da ifadeyi ezberletmiş olabilir. Ben kimseyi suçlamıyorum” diye konuştu.
Tanık gazeteci Abdurrahman Şimşek de, “Ben mahkemenize 20 Aralık 2017 tarihli celsede ifade verirken, sanık Hamit Yıldırım’ın amcasının oğluna ilişkin gerekli bilgiyi sunacağımı söylemiştim. Gerek şahsi arşivim, gerekse kurumsal arşivimi inceledim. Bilgiye ulaşamadığımı söylemek için geldim. Yanlış bir beyan vermek istemiyorum. Araştırmam sürmekte ulaşırsam mahkemenizi haberdar edeceğim. Mahkemenize röportaj CD’sini göndermiştim, röportajın tamamıdır” diye belirtti.
Son olarak tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Daire eski Başkanı İsmail Hakkı Pekin ise, “Açıkçası ben meslek geçmişi olmam ile ilgili duyduklarımı HaberTürk televizyonundaki bir programda kendi görüşlerimi açıklarken ilgili beyanda bulunmuş olabilirim. Yeşil olarak tanınan Mahmut Yıldırım’ın yaşadığı yönündeki kanaatim ile ilgilidir. Benim kendi çevremden gelen bilgilerden oluşan kanaatimdir. Bu bilgiler dahilin de bu kişinin yaşadığı kanaatine ulaştım. Yer olarak bilsem, gelir ihbarda bulunurdum. Yaşadığını biliyorum ama nerede yaşadığını bilmiyorum. Sağlık problemleri olduğuna dair bilgi geldi” diye kaydetti. Kanser olduğuna dair bilgilerin kendisine geldiğini vurgulayan Pekin, şöyle devam etti:
“Nerede tedavisinin sürdüğünü, hangi kimliği kullandığına dair bilgi edinmedim. Ben 2011 Eylül ayına kadar orduda görev yaptım. Orduda toplamda 43 yıl görev yaptım, yukarda açıkladığım malumatı emekli olduktan sonra öğrendim. Terörle mücadele konusunda çalışıyordum görev sırasında da bu kişiyle ile ilgili bilgiler vardı. Kamu görevim boyunca elde ettiğim bilgileri açıklama durumum yoktu. Ama onları burada açıklayamam.”
Bunun üzerine avukat Okçuoğlu, 2 Nisan 2012’de Pekin’in yaptığı röportajı mahkeme sırasında dinletti. “Türkiye’de devletle beraber asayişten görevli olanlarda bu tip adamları kullanmıştır” sözlerinin geçtiği videoda “Yeşil suikastlarda kullandı. İnfazlar yapılmasında, insanların sorgulanmasında kullandı” ifadeleri dinlendi. Okçuoğlu, “Devlet sırrı bilgilerini sorgulamıyoruz dosyamız ile ilgili kısımları istiyoruz. Yeşil’in 95 yılında kendine getirildiğini söylüyor. Cem Ersever’in öldürüldüğü olayda da Yeşil’in ismi geçiyor. Yaşadığı ve Türkiye’de olduğunu söylüyor ki biz başından beri yaşadığını biliyoruz. Siz bu bilgileri nerden öğrendiniz” diye sordu.
Somut olarak kimle konuştuğunu hatırlamadığını ifade eden Pekin, şunları söyledi: “Bilgileri duyduğum kişiler görevli kişiler değildi. Militanlar, istihbarat kökenli arkadaşlarım, sonrasında emekli olarak çalışmış kişiler, değişik yerlerde etkinliklere katılırım bu etkinliklerde duyduğum bilgilerdir. Sadece hastalıkla boğuştuğunu biliyorum, bir şekilde tedavi oluyordur. Sahte kimlik kullanıyor olabilir. Kimliği değiştirilmiş de olabilir, suratı da değiştirilmiş olabilir, bilgiye sahip değilim.”
Pekin, ifadelerini şöyle sürdürdü: “Mahmut Yıldırım, tanık koruma prosedürü uygulandı mı bilmiyorum ama olasılık dahilinde olabilir mi, bilmiyorum. Program ile ilgili çağırdılar gittim, ifade verdim. Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle mücadele biriminde programın yayınlanmasını takiben geçirdiğimiz Ekim ayında ifade verdim. JİTEM jandarma ile ilgili bir durum. Belirtilen tarih 1990’ların başı ben o dönemde Brüksel’deydim. Devletin yaptığı açıklamalar dışında söyleyeceğim bir şey yok. Ankara’ya geldiğinde Cem Ersever ayrılmıştı. Cem’in öldürüldüğü tarihte Brüksel’deydim.”
“Biz Harp Okulu’nda 690 kişi mezun olduk. Dolayısıyla herkes birbirini tanır. Somut olarak bir bilgiye sahip değilim” diye devam eden Pekin, devamla şunları ifade etti:
“Somut olarak Yeşil ve benzeri kişilerin bölgede kullanıldığına dair elimde bilgi yok. Bunu programda kanaat olarak söyledim. Sadece bölge değil. Tüm Türkiye’de devletin kimi nasıl kullandığına dair bilgi var. Devletlerin istihbaratı, gizli servisleri maalesef böyle çalışır. Devlet adına çalışan faili meçhul unsurlar böyle çalışır. Deşifre olan kişiler bir yerlere gönderilir, kimlikleri değiştirilir, görüntüleri değiştirilir. Türkiye içinde de dışında da yaşayabilir. Bildiklerini düşünürsek sanık ‘YEŞİL’ kodlu Mahmut Yıldırım’ın da kuvvetle yüzü, kimliği değiştirilmiş olabilir.”
Jandarma ve Türk Silahlı Kuvvetleri istihbaratlarının farklı olduğunu sözlerine ekleyen Pekin, şunları söyledi:
“Jandarmanın insan istihbaratı yapma yetkisi vardır. Görüp, geçirdiğim devlet tecrübem de her ikisinin istihbaratı farklıdır. Jandarmanın istihbaratı insanı da konu edinen bir yapılanmadır. Bu bağlamda yetkileri fazladır. Jandarma istihbarat yapılanmasının edindiği malumat komutan tarafından gerekli görülürse TSK ile paylaşılır. 1995 yılında 5’inci Hudut Alay Komutanlığı’nda görev yaparken Iğdır İl Jandarma Komutanı olan ve ismini hatırlamadığım ancak soyadı Nacak Albay yanında ‘Yeşil’ kodlu Mahmut Yıldırım ile birlikte yanıma gelmiştir. Bunu bölgede kullanabilirsiniz. Terörist avında başarılıdır bir tanıtımda bulunduktan sonra sıkıntılı ve para karşılığında iş yaptığını düşündüm. Tehlikeli olduğunu gördüğüm için bu kişi ile işim olmaz diye söyleyerek, kendisiyle çalışmayacağımı Albay Nacak’a bildirdim. İlk defa o tarihte gördüm, bir daha da görmedim."