Eski İçişleri Bakanı ve Ordu Bağımsız Milletvekili İdris Naim Şahin, Gülen cemaati yayınlarını da kapsayan 14 Aralık operasyonuna gerekçe olarak gösterilen Tahşiyeciler grubu ile ilgili bilgiler verdi.
Ergenekon ve Tahşiye'de ele geçen bombaların aynı kafileden olmasının hiç şaşırtıcı gelmediğini ifade eden Şahin, "El-Kaide bağlantılı Tahşiye Grubu'nu 2000'li yılların başından itibaren takip eden Emniyet, 2008 yılında MİT ve Jandarma'dan da gelen bilgilerden sonra operasyonel istihbarat faaliyetine başlıyor. Bu çalışmalar esnasında, grubun lideri Mehmet Doğan ve grubun ileri gelenlerinden Mustafa Kaplan'ın, Ergenekon 2. iddianamesinde adı geçen bazı şahıslarla da irtibatı tespit ediliyor" dedi.
Meclis'te basın toplantısı düzenleyen Millet ve Adalet Partisi (MİLAD) Eşbaşkanı İdris Naim Şahin, Konya'da 16 yaşındaki bir çocuğun tutuklanmasına tepki gösterdi. Türkiye'nin "tek adam devleti" haline getirilmek istendiğini belirten Şahin, 16 yaşında bir çocuğun okuldan alınıp tutuklanmasıyla ilgili, "Kamuoyumuza, uzunca bir süredir Türkiye'de işler hiç de yolunda gitmiyor derken, işte bu gidişattan bahsediyorduk." ifadelerini kullandı.
Geçtiğimiz hafta gazeteciler ve vatansever polisler ile önceki gün de 16 yaşında bir genç delikanlının hapse atıldığını belirten Şahin, hepsinin suçlarının, "Hırsıza hırsız demek" olduğunu vurguladı. "16 yaşında bir çocuk okulundan alınıp, hapse atılır mı? Bir ülke, dünya nezdinde bu kadar küçük duruma düşürülür mü?" diye soran Şahin, "Merkez Bankası'nı soysa, belki hapse girmek yerine önce faiziyle birlikte çaldığı parayı geri alır, sonrasında belki de sarayda ağırlanırdı! Hatta önünde eğilenler bile çıkardı. Trajik-komedi bir yana, ne yaptı bu delikanlı, arkadaşlar? Biri çıkıp bana desin ki şöyle bir suç işledi, böyle bir kötülük yaptı, filan. Bu ülkede hırsıza hırsız demek, ne zamandan beri suç sayılmaya başlandı? Ortaya dökülen gerçeklerden hareketle hakikati haykırmak, hangi yasalara, nizamlara, kurallara göre suç? Söyleyin arkadaşlar, Türkiye daha önce böyle bir kepazelik gördü mü?" diye konuştu.
12 Eylül'de 16-17 yaşındaki Erdal Eren'in yaşının 15 günde büyütülüp, 18 yapıldığını ve sonra da bu gencecik delikanlının darağacında sallandırıldığını dile getiren Şahin, "Bu El Kaide severlere, bu PKK muhiplerine, bu Tahşiye kafalılara soruyorum; siz ne yapıyorsunuz be? Siz, bu ülkenin sahibi yok mu zannediyorsunuz? Geniş kitleleri geçici bir illizyonla uyuttunuz diye, herkesin uykuda olduğunu mu düşünüyorsunuz?" ifadelerini kullandı.
"14 Aralık günü Yeni Türkiye'de, alışık olunduğu üzere akıl almaz bir operasyona tanık olduk." diyen Şahin, Tahşiye denilen El-Kaide ile bağlantılı bir örgüte mensup şahısların şikayeti üzerine bu operasyonun yapıldığını hatırlattı. Şahin, şu bilgileri verdi: "Bilindiği gibi Tahşiye adı verilen, Mehmet Doğan liderliğindeki gruba yönelik, 7 ilde 22 Ocak 2010 tarihinde geniş kapsamlı bir operasyon düzenlenmiş, operasyonda 3 el bombası, 2 ruhsatsız tabanca ve El-Kaide örgütü ile ilgili dokümanlar ele geçirilmiş, gözaltına alınan 72 kişiden 26'sı tutuklanmıştır. Sanıklardan Mehmet Nuri Turan, 2009 yılında Fethullah Gülen'in herkul.org isimli sitede yayınlanan irtica paranoyası isimli sohbetinden dolayı, paralel yapının kendilerine tuzak kurarak operasyon yaptığını iddia etmiş. Ancak veriler, operasyonel çalışmaların 2008 yılında başladığını ortaya koymaktadır. Nitekim Tahşiyecilerin El-Kaide bağlantılı bir örgüt olduğu, MİT'in, Genelkurmay Başkanlığı'na ve ilgili kurumlara yazdığı yazılarda da çok net bir şekilde belirtildiği bilinmektedir. Bu değerlendirme yazılarında özetle, M. Doğan ve müntesipleri, Usame Bin Ladin ve El Kaide örgütünü tam anlamıyla tasvip etmektedirler. M. Doğan, Bin Ladin ile ilgili olarak yakın çevresine El Kaide'nin süper bir güç olduğu, El Kaide'nin içerisinde her milletten mücahidin olduğu, ümmetçi kimlikli bir İslam ordusu oluşturduğu, bu ordunun Mehdi'nin emri ile kafirle savaşı başlattığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kafir olduğu, Türkiye'nin de İslam ordusu El-Kaide'nin vereceği savaşla kurtarılacağı, kendisinin öncelikli hedefinin, Türkiye'deki bütün medreseleri kontrolü altına alarak El Kaide'nin hizmetine sunmak olduğu" şeklinde açıklamalarda bulunmaktadır. Adı geçen, söz konusu söylemlerini, kendisinin kaleme aldığı 'Esrarname' adlı kitaba dayandırmakta olup 'Şuayb Bin Salih' olarak adlandırdığı Bin Ladin'i Mehdi'nin Komutanı, El Kaide'yi ise 'Mehdi'nin Askerleri' olarak izah etmekte, Bin Ladin'in kişisel özelliklerini de hadislerden alıntılarla ortaya koymaya çalışmakladır. Operasyona giden süreçte grubun İstanbul'daki faaliyetlerinin ilk olarak, 03 Aralık 2008 tarihinde bir istihbarat elemanından alınan bilgilerle deşifre edildiği, grup lideri Mehmet Doğan hakkında ise 2000'li yılların başından bu yana tutulan istihbarat raporları olduğu kamuoyunun bilgisine yansımıştır. 2008 yılında başlatılan çalışmaların, sırasıyla İstanbul Emniyet eski Müdürü Hüseyin Çapkın, İstihbarat Dairesi eski Başkanı Hüseyin Namanl'ın imzaları ve dönemin Emniyet Genel Müdürü AK Parti Milletvekili Oğuz Kağan Köksal'ın yazılı onayıyla operasyona dönüştüğü anlaşılmaktadır."
Tahşiyeciler Grubu'na yönelik adli operasyonla ilgili olarak bir kısım medyada, ev aramalarında bulunan bombalar üzerinde polisin parmak izi olduğunun yazıldığını dile getiren Şahin, parmak izinin bombalarda değil, poşette olduğu hususunun, parmak izi sahibi polis tarafından da zaten tutanakla kayıt altına alındığına dikkat çekti.
Adli sürecin bunu teyit ettiğini ve bu polisin aklandığını ifade eden Şahin, "Buna rağmen papağan havuz medyası olay yerindeki patlayıcıların bulunduğu torbada polislere ait parmak izi bulunduğu hususunu dillendirmeye ısrarla devam etmektedir. Kaldı ki terörle ilgili bir operasyonda delillerin konulduğu torbada parmak izi bulunması, her operasyonda olası bir durumdur. Yine havuz medyasında yer alan algı operasyonu amaçlı haberlerde, bombaların seri numarası Ergenekon bombaları ile aynı denilmektedir. Halbuki seri numarası değil, kafile numarası aynıdır. Konunun uzmanları bilir ki her kafileden binlerce seri el bombası üretimi yapılır. Kafile numarasının aynı olması, aslında Ergenekon-Tahşiye bağlantısının işaretidir. Esasen, Ergenekon ve Tahşiye sanıklarına, ne şekilde aynı seri bombaların bu adreslerden çıktığı sorulmalıdır. Bu sorulara cevap verilmesi gerekir. Her kafileden binlerce seri el bombası üretimi yapılması bir yana, Ergenekon ve Tahşiye'de ele geçen bombaların aynı kafileden olması nedense hiç şaşırtıcı gelmiyor. 28 Şubat dönemini hatırlayanlar, Aczimendi kumpasıyla başlayan bir sürecin sonunda bu ülkedeki Müslümanlara 1000 yıl sürmesi planlanan bir kader çizildiğini bilirler. Olayın ilginç yanı, Aczimendilerin lideri Müslüm Gündüz ile Tahşiyecilerin lideri Mehmet Doğan'ın yol arkadaşlıklarında gizlidir. 1990'larda Gündüz'ün, Mehmet Doğan'a birleşme ve bu yolda beraber yürüyüp yağan yağmurun altında beraber ıslanma teklifi yaptığı, bölgedeki Nurcuların bildiği bir konudur. El-Kaide bağlantılı Tahşiye Grubunu 2000'li yılların başından itibaren takip eden Emniyet, 2008 yılında MİT ve Jandarma'dan da gelen bilgilerden sonra operasyonel istihbarat faaliyetine başlıyor. Bu çalışmalar esnasında; grubun lideri Mehmet Doğan ve grubun ileri gelenlerinden Mustafa Kaplan'ın, Ergenekon 2.İddianamesi'nde adı geçen bazı şahıslarla da irtibatı tespit ediliyor. (Bu irtibatlardan biri de Azerbaycan'da, Azeri Türk Kadınlar Birliği Başkanı olan Tanzila Rustamkhanlı'dır.)
Yine aynı medya, Wikileaks belgelerine göre, ABD'lilerin, Tahşiye Örgütü'nün El-Kaide ile bağlantısı olmadığını söylediklerini iddia etti. Söz konusu Wikileaks belgesinde özetle; ABD Büyükelçiliği tarafından, 15 Ocak 2010 (dikkat edilmeli, 22 Ocak değil) tarihinde Ankara'da başlayan yerel aşırılıkçı gruplara yönelik operasyonlarda yakalanan şahısların ABD çıkarları için planları olup olmadığının sorulduğu, polisin de 'bir bağlantı yok', cevabı üzerine ABD'li yetkililerin rahatladıkları iddia edilmektedir. Ancak, El-Kaide ile güncel bağlantısı yok denilen 15 Ocak 2010 tarihli Ankara operasyonuna konu şahıslardan bir kısmı, ilerleyen dönemde Afganistan'da mücahit kamplarında hayatını yitirdiği gibi, bu grubun lideri oldukça medyatik bir isimdi. Onu da biz hatırlatalım; Ebuzer. O dönem, 'Türk Komutan Ebuzer' denilerek ana haber bültenlerini Afganistan'daki görüntüleri süslerdi. Maalesef Ebuzer de Afganistan'da hayatını kaybetti. Şimdi havuzculara göre bu kişiler El-Kaide bağlantılı değilmiş!" şeklinde konuştu.
Wikileaks belgelerinde başka şeylerin de geçtiğini ifade eden Şahin, "Erdoğan'ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı olduğu, ABD, Erdoğan ve AKP'nin yolsuzluklar konusunda arkasında yer aldığı, Erdoğan'ın dalkavuk bir danışman kadrosu olduğu, Erdoğan'ın gizli İslami ajandası olduğu ve AB'ye üye olmak istemediği iddaları gibi. Türkiye'de mevcut iktidar, tamamen konjonktüre bağlı olarak kendisini konumlandırmakta, hukuk, adalet ve ahlak ilkelerini yok sayan icraatlara imza atmaktadır. İktidar partisi temsilcileri milletimin huzuruna çıktıklarında Ergenekon, Balyoz, Sarı Kız gibi tüm darbe girişimlerini engelleyen demokrasi kahramanı gibi konuşurken, karanlık odalarda muhalif gördüklerine tuzaklar kurarken de tüm darbe girişimlerini kumpas olarak nitelendirebilmektedir. İktidar partisi daha da ileri giderek yeni, karanlık bir stratejiyi uygulamaya koymuş, 14 Aralık nefret ve intikam operasyonlarıyla, geçmişte yüzlerce teröristi yakalayan kahraman polisleri, sanatçı ve özgür medya mensuplarını terörist ilan etme cüretini göstermiştir. Hezeyanları öyle bir noktaya ulaşmıştır ki terör örgütleri ve onların liderleriyle işbirliğine girişmiş, teröristler aklanırken polise, gazetecilere, sanatçı ve televizyonculara terörist yaftası vurulmuştur. Türkiye'de milletin hukuk ve adalete olan güveni sarsılmıştır. Milletine kumpas kuran bir iktidar zihniyeti, bu ülkeye olsa olsa felaket getirir. Millet ve Adalet Partisi olarak, milletimiz için adalet ve hukuku yeniden ihya edeceğimizi, millete kumpas kuranlara yine hukuk önünde hesap sorulacağını bu vesile ile tekrar teyit ederiz." dedi.