Eski İçişleri Bakanı ve polis şefi Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, Güneydoğu'daki çatışmalı süreci "Türkiye şu anda bir iç savaş yaşıyor" diyerek değerlendirirken kolluk kuvvetleri ile iktidar arasındaki ilişkiye dair "İktidar, kendi siyasi rantı ve başkanlık sistemi ile uzun yıllar yargılanmamak üzere kendi geleceğini inşa etmekle meşgul. Dolayısıyla kolluk güçleri ve istihbarat teşkilatlarının mücadelesinde siyasi irade yok. Onları hukuken destekleyen altyapı yok" diye konuştu.
Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın Sözcü gazetesinin bugünkü (7 Temmuz 2016) nüshasında yayımlanan Nil Soysal'a verdiği yazılı söyleşiden satır başları şöyle:
“Üniversiteleri tamamen PKK ele geçirdi. Bugün üniversitelerde, sivil toplum kuruluşlarında, sendikalarda ve hukuk kurumlarında PKK destekçisi akademisyenler iş başında. İktidarla birlikte muhalefetin de kirliliği ve kimliksizliğinden dolayı Türkiye büyük bir riskle karşı karşıya bırakıldı. Bu ortamda bir önleyici istihbarattan da söz edilemez.
"Polis, jandarma ve asker, yasal altyapıdaki eksikliklere rağmen büyük bir özveri ile canları pahasına mücadele ediyor. İktidar ise, kendi siyasi rantı ve başkanlık sistemi ile uzun yıllar yargılanmamak üzere kendi geleceğini inşa etmekle meşgul. Dolayısıyla kolluk güçleri ve istihbarat teşkilatlarının mücadelesinde siyasi irade yok. Onları hukuken destekleyen altyapı yok. Ölümüne mücadele ediyorlar ve şehit oluyorlar. Buna karşılık PKK ve PKK'yı destekleyen avukatların zenginliği tartışılmaz boyutta.
"Bu olaylara sadece bir terör saldırısı ve patlayan bombalar olarak bakmamak lazım. Ülkede büyük bir değişim ve dönüşüm var. Şu anda Türkiye'yi bu iktidar yönetmiyor. İktidar üzerinden Türkiye'yi dönüştüren bir yapı var. Türkiye şu anda bir iç savaş yaşıyor. Aynı zamanda dış tehdit altında. Fakat siyasi irade sanki bu savaş yaşanmıyormuş gibi bunu kapatmaya çalışıyor.
"Devlete tamamen hakim olmuş bir Cumhurbaşkanı var. Cumhurbaşkanı bütün gücü kendisine karşı olanlara karşı kullanıyor ve planlı olarak gündemi değiştirmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanının bugün bütün çabası, kendisini ve ailesini nasıl kurtarabileceği. Onun için kendisi ve ailesine yönelik nerede bir tehdit varsa, acımasız bir şekilde onun üzerine gidiyor. Başbakan ve bakanların özel kaleminden, odacısına ve korumasına kadar saraydan atanıyor.
"Türkiye'de şu anda iç savaş var. Bu durum kamuoyundan gizleniyor. Çünkü bu savaş sadece bölücü bir savaş değil. Aynı zamanda ülkeyi tehdit eden bir mali ve ekonomik kriz de yaşanıyor.
"Bütün bunları kapatmak için yapılan gündem değiştirme çabaları terör örgütlerine yarıyor. Yaratılan bu korku ve kaos ortamından, hem terör, hem de iktidar besleniyor. İktidarın terörle mücadele stratejisi yok. Terörle mücadele edilmiyor. Çünkü terörle mücadele etmeye kalkıştığı anda darmadağın olacağını biliyor! Çözüm sürecinde istihbarat teşkilatı yetkilisi; 'Türkiye'nin her tarafını bombalarla, silahlarla döşediniz. Hepsinden haberimiz var' demişti.
"İktidar hiç bunların üzerine gidip de o bombaları, o silahları oradan çıkartmadı. Bombalar nereden geliyor, silahlar nereden geliyor, paralar nereden geliyor gibi konularda en ufak bir çaba harcamadı.
"Teröristle mücadeleyi silahlı kuvvetlere havale etmiş durumda. Ama buna karşılık yasal yetki de vermedi. Şimdi veriyorum diyor. Aslında silahlı kuvvetler bu mücadelede en son düşünülecek bir şey. Kandil ve Suriye'den gelen dış tehdide karşı en ufak bir çalışma yok. O konuda öngörüleri de yok, bir hukuki altyapı da yok.
"PKK'yı Türkiye'de siyasallaştırarak, siyasi kimlikle kontrol etmek isteyen güçler, PKK unsurlarını Kandil ve Suriye'de muhafaza ediyorlar. Çünkü onu Kafkasya'da Hazar havzasında El-Kaide ve IŞİD gibi kullanmak istiyorlar. Fakat biz Kandil'e giremiyoruz. Bizim İncirlik ve diğer havaalanlarımızı bizi bölmek isteyen güçlerin lehine NATO müttefiklerimiz kullanırken, siyasi tutsaklığımızdan dolayı biz sadece seyrediyoruz. Türkiye mali ve ekonomik anlamda olduğu kadar, güvenlik anlamında da, siyasi anlamda da bağımlı bir ülke. Türkiye Bu bağımlılıktan da maalesef bir türlü kurtulamıyor. Ne bu iktidarın, ne de bu muhalefetin bu olayları önleme kabiliyeti yok.
"Alman parlamentosunun aldığı kararda üç parti bir araya geliyor ve bunu kınıyor. Peki bu üç parti, göçmenlerin geri kabulünde niye bir araya gelip de buna karşı çıkmıyor? Aynı şekilde terörün finansmanına el konulması, bu bombaların, bu silahların, getiren ve götürenlerin ortaya çıkmasıyla ilgili bir mücadele içerisine de girmiyor.
"Türkiye'yi bölmek ve parçalamak isteyen Batı istihbaratının kullandığı PKK-YPG'nin siyasi uzantısı Türkiye'yi ve Türk halkını sürekli tehdit ediyor. Konu dokunulmazlıkların kaldırılmasıysa eğer, asıl mesele o değil. Terör örgütünün devlet inşa süreci devam ediyor. Cemaatin mal varlıklarına el koyarken, PKK'nın mali ve ekonomik altyapısına dokunulmuyor.
"Almanya, Japonya ve İtalya; İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hâlâ Amerika'nın kontrolünden acaba çıkabilmişler mi? Özellikle Asya ve Afrika kıtalarına el koymak isteyen Amerika, kendisine yakın güçleri, kendi kontrolünde devam ettirmek ve kontrol ettiği ülkeler üzerinden bir takım hareketlerle mesajlar vermek istiyor. Bu mesajları neden vermek istiyor? Çünkü Kafkasya, Hazar havzası ve Asya kıtasına egemen olabilmesi için, özellikle Ermenistan sorununun çözülmesini amaçlıyor. Bölgenin Rusya'nın kontrolünden çıkarılarak Batı'nın himayesine alınması ve Ermenistan açılımının Batı lehine tecelli etmesinde Türkiye'nin kullanılması gerekiyor.”