Tutuklu gazeteci Şahin Alpay’ın tahliye edilmesi talebini AYM kararına rağmen kabul etmeyen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, bugün yapılan itirazı da “Anayasa Mahkemesi, hangi nedenle olursa olun yerel mahkemelerin yerine geçecek ‘delil değerlendirmesi’ ve ‘yerindelik incelemesi’ yapamaz" diyerek reddetti. Bunun üzerine dosya İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Eski İstanbul Barosu Başkanı avukat Turgut Kazan, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin nasıl bir yol izleyeceğini ve bundan sonra nasıl bir sürecin işleyeceğine dair değerlendirmede bulundu. Türkiye’de yargı bağımsızlığı olmadığını ve mahkemelerin siyasal iktidara bağlı olduklarını belirten Kazan, Anayasa Mahkemesi’nin kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasının bir gereklilik olmadığını çünkü Anayasa Mahkemesi’nin kararı UYAP sistemi üzerinden ilk derece mahkemesine gönderdiğini belirtti. Kazan, “Anayasa Mahkemesi’nin kararı Resmi Gazete’de yayımlansa da, siyasal güç ne istediğini belli etmiştir. 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir yetkisi yoktur’ diyecek. Tahliye isteğini reddederek tutukluluğun devamına karar verecek” değerlendirmesinde bulundu.
Anayasa Mahkemesi kararlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından izlenmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir karar aldığını belirten Kazan, bundan sonraki süreçte AİHM’in Türk Anayasa Mahkemesi’ni bir yargı yeri olarak kabul etmeyebileceğini belirtti. Kazan “AİHM’in AYM’ye götürülmemiş bir başvuruyu kabul etmesi demek, AYM’nin bir yargı yeri sayılmaması demek” ifadesini kullandı.
Turgut Kazan’ın T24’e yaptığı açıklamalar şöyle:
“Şahin Alpay ile ilgili dosyanın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gitmesi ile ilgili durum, tahliye isteğinin reddine yönelik bir itirazdır. Ancak oradan bir şey çıkmaz. İtirazlar reddedilecektir. Bundan sonra duruşma günü beklenmelidir. 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin itirazında “Anayasa Mahkemesi kararı Resmi Gazete’de yayımlanmadı” dedi. Ama havadan anlaşılıyor ki, karar Resmi Gazete’de yayımlansa da, 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir yetkisi yoktur’ diyecek. Tahliye isteğini reddederek tutukluluğun devamına karar verecek.”
“Tabii bu nasıl bir şeydir, hukuka ne kadar uygundur? Onlar tartışılması gereken şeylerdir, zaten tartışılacaktır. Yeni bir örnek yaşanıyor. Bu hukukla bağdaşmayan bir örnektir. Hak ihlaline yol açan yargı yeri Anayasa Mahkemesi’nin kararına bakarak o kararı kaldırmak durumundadır. Sistemin böyle işlemesi gerekir. Ama tabii Türkiye bağımsız bir yargı yeri olmadığını için, sisteme aykırı bir arayışa girilmiştir. Hem siyasal gücün yaptığı açıklamalar, Türkiye’de hukukun zerresinin kalmadığını gösteriyor, hem de mahkemenin Resmi Gazete’de yayımlanmadı demesi…”
Bir kere Resmi Gazete’de yayımlanmasını beklemek diye bir şey yoktur. Anayasa Mahkemesi UYAP sistemi üzerinden kararını göndermiştir. Nedir bu karar; tutukluluğun sürmesi ihlal sayılmıştır. Yargılama devam edecektir. Anayasa Mahkemesi suçlu/suçsuz kararı vermiyor. Sadece tutuklama olayını değerlendiriyor ve tutuklamanın sürmesinin hürriyet ve kişilik haklarını ihlal ettiğini söylüyor. Bu ihlalin kaldırılması gerekir.
“O mahkemeler niye ‘Resmi Gazete’de yayımlansın’ demiştir? Yargıda sağlıklı yargılama yapacak yargı yerleri olmadığı için, hepsi siyasal iktidara çok bağlı oldukları için ve siyasal iktidardan çok korktukları için, kendilerine bir gard almışlardır. Yani, ‘düşünelim bir bakalım, hemen karar vermeyelim, bakalım siyasal güç nasıl bakacak olaya’ dediler. Onun için ‘Resmi Gazete’de yayımlansın’ dediler. Şimdi gördüler ki siyasal gücün ne istediği belli. Hükümet Sözcüsü tarafından açıklandı. Şimdi mahkeme ‘Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir yetkisi yoktur’ diyecek. Bizim dosyamız hakkında böyle bir karar veremez. Ne diyor Başbakan "Doğru kararı verecek olan birinci derece mahkemedir. Başkası veremez" diyecek, o nedenle tahliye talebi reddedilecektir. Tutukluluğun devamına karar verilecektir. Bu da Türkiye’de hukukla ilgili ciddi bir sorun yaşandığının çok açık bir göstergesidir. Türkiye’de hukukun zerresi bile kalmamıştır.”
“Bundan sonra Anayasa Mahkemesi de belki korkacaktır. Böyle bir karar vermeyecektir. Ne korkuların yaşanacağını bilmiyorum. Şimdi belki şunu düşünebilirsiniz. Yargı bağımsız olmadığına göre Anayasa Mahkemesi bu kararı nasıl verdi? Bunun nedeni şudur:
Anayasa Mahkemesi’nin diğer mahkemelerden farklı bir durumu var. Diğer mahkemelerin umurlarında değil. Madem ki siyasal iktidar tahliye istemiyor, onlar tutukluluğun devamına karar verir giderler. Ama Anayasa Mahkemesi AİHM’in izlemesi altındadır. Çünkü bireysel başvuruların AİHM’e götürülebilmesi için Türkiye’deki iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi, eğer AİHM’in tutukluluk ile ilgili içtihatlarına aykırı bir yol izlerse, kendi daha önceki AİHM içtihatlarına uygun içtihatını değiştirirse, AİHM, Türk Anayasa Mahkemesi’nin yargı denetimi yapan bir yargı yeri olmadığına karar verecektir. O da Anayasa Mahkemesi’nin itibarını sıfırlayacaktır. AİHM ve Avrupa Konseyi için Anayasa Mahkemesi bir oyun yeri olarak görülecektir. Azerbaycan’da böyle görülmüştür. Azarbaycan’ın bir Anayasa Mahkemesi vardır. Ama AİHM onun bir yargı yeri olmadığını kabul etmiştir. Yani diyecektir ki Türkiye’de Anayasa Mahkemesi bir yargı yeri olmadığı için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmadan AİHM’e başvurabilir. Bu Anayasa Mahkemesi’ni sıfırlayacağı için Anayasa Mahkemesi bunu göze almıştır.”
“Bundan iktidar da memnun olmalıdır; AİHM ‘Bakın Türkiye’de Anayasa Mahkemesi var’ diyecek diye. Ama siyasal iktidarın böyle bir arayışı yoktur. O yüzden iktidar ‘Anayasa Mahkemesi’nin AİHM tarafından yargı yetkisini kullanan bir kuruluş sayılıp sayılmayacağını biz zaten ‘Eyyy’ diye tartışırız olur biter’ diye düşünmekte herhalde.
AİHM’in Anayasa Mahkemesi’ne götürülmemiş bir başvuruyu kabul etmesi demek, Anayasa Mahkemesi’nin bir yargı yeri sayılmaması demek. Anayasa Mahkemesi’nin uzun süre karar vermemesi de hele hele tutukluluksa söz konusu olan, o tutukluluğu yıllarca bekletirsen zaten yargı yeri olarak sayılmamaya yol açar. Bu davada, Anayasa Mahkemesi bunları dikkate almıştır. “