Eski NATO Genel Sekreter Yardımcısı emekli Büyükelçi Tacan İldem, Türkiye'nin Paris Anlaşması'na taraf olmamasının ileride karşı karşıya kalınması kaçınılmaz ekonomik maliyetlerin yanı sıra siyasi maliyeti bulunduğu değerlendirmesinde bulundu.
Ankara Politikalar Merkezi için bir makale kaleme alan İldem, 2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması onay sürecini tamamlamayan Türkiye'nin İran, Irak, Eritre, Libya, Güney Sudan ve Yemen gibi ülkelerle aynı kümede yer aldığına dikkat çekti. İldem, Türkiye'nin aynı zamanda anlaşmayı onaylamayan tek G20 ülkesi olduğuna dikkat çekti.
İldem, "Önem ve önceliği küresel düzeyde giderek daha fazla hissedilen yaşamsal bir konuda Türkiye’nin adının uluslar topluluğunun Anlaşmaya taraf olmayan yukarıda adları belirtilen sınırlı sayıdaki ülkesiyle birlikte anılmasının ne derece doğru olduğu iyi değerlendirilmelidir" değerledirmesinde bulundu.
İldem'in makalesinin ilgili bölümü şöyle:
Paris Anlaşmasını bugüne kadar BMİDÇS imzacısı 190 ülke ve AB onayladı. Küresel ölçekte sera gazı salımına en büyük katkıda bulunan Çin (yüzde 30 oranıyla kendisini izleyen ABD’nin yaklaşık iki katı salıma sahiptir), ABD ve Rusya Anlaşmaya katılan ülkeler arasındadır (İlginç bir şekilde Kuzey Kore de Anlaşmaya onay işlemini tamamlayan Taraf Devletler arasındadır). Trump Yönetiminde Anlaşmadan çekilen ABD’nin Biden Yönetime gelir gelmez Anlaşmaya yeniden katıldığını da hatırlamakta yarar vardır. Şu ana kadar ülkemiz (Anlaşmayı Nisan 2016’da imzaladı) yanısıra İran, Irak, Eritre, Libya, Güney Sudan ve Yemen onay sürecini tamamlamamış ülkelerdir. Eylül 2019’da New York’ta düzenlenen BM İklim Eylemi Zirvesi’nde Paris Anlaşmasını onaylayan ülkelere Rusya’nın da katılmasıyla Anlaşmayı onaylamayan tek G20 ülkesi Türkiye’dir.
Türkiye’nin iklim konusunda halihazırda en etkili uluslararası düzenlemenin dışında kalması yerine içinde yer almasında çıkarı bulunduğu kuşkusuzdur. Taraf olunmayan bir anlaşma üzerine kurulacak olan iklim rejiminin müzakerelerinde ne ölçüde etkin bir rol alınabileceği sorgulanmalıdır. Her ne kadar Türkiye’nin BMİDÇS’nin gelişmiş ülkeler sınıflandırması içinde yer almış olması hakça bir durum olarak kabul edilemezse de Paris Anlaşması’nda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler tanımı yapılmamakta, itirazımızın nedeni Sözleşme Ekine de bu bağlamda herhangi bir atıfta bulunulmamaktadır. Esasen BMİDÇS’nin Ek-I listesinde yer alan ve dışında kalan ülkeler arasında yaptığı ayrımın Sözleşmeyi işlevsiz kılan bir zayıflık olduğuna ilişkin yorumlar az değildir. Paris Anlaşması bu ikileşimi tümüyle ortadan kaldırmış olmasa da daha yumuşak bir çerçeve çizmiştir. Nitekim Anlaşmanın Sözleşmede kayıtlı “ortak farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli yetenekler” ilkesine “ulusal koşulların ışığında” ifadesini eklemiş olduğu görülmektedir. Paris Anlaşmasına Taraf Devletlerin “ulusal düzeyde belirlenmiş katkılar”olarak bilinen İklim Eylem Planlarıyla sorumluluklarını kendilerinin farklılaştırma (self-differentiation) yoluna gidebilmeleri de Anlaşmanın Sözleşmeye göre daha esnek denebilecek yapısını göstermektedir. Aslında onay işlemini tamamlayarak BMİDÇS’nin Tarafı olmuş Türkiye’nin Paris Anlaşmasını onaylamaması bu açıdan bir çelişki olarak da görülebilir.
Önem ve önceliği küresel düzeyde giderek daha fazla hissedilen yaşamsal bir konuda Türkiye’nin adının uluslar topluluğunun Anlaşmaya taraf olmayan yukarıda adları belirtilen sınırlı sayıdaki ülkesiyle birlikte anılmasının ne derece doğru olduğu iyi değerlendirilmelidir. Türkiye’nin uluslararası toplumun halihazırda bu alandaki en etkin düzenlemesinin dışında kalmasının ileride karşı karşıya kalınması kaçınılmaz ekonomik maliyetleri yanısıra siyasi maliyeti bulunduğu unutulmamalıdır. Ülkemizin iklim değişikliğinden en çok etkilenmesi olası kırılgan bölgelerden birinde yer alıyor olması nedeniyle uluslararası toplumun bu konudaki tartışmalarında yol gösterici ve çıkarlarımıza uygun katkısını sunabileceği bir zemin süratle yaratılabilmelidir. Bunun ilk adımı ise Paris Anlaşması’nın onaylanmasıdır. Geçen yıl COVID-19 salgın koşullarında toplanamayan ve bu yıl 1-12 Kasım tarihlerinde İngiltere’nin evsahipliğinde Glasgow’da düzenlecek İklim Zirvesi’ne (COP26) kadar geçecek sürede Anlaşmayı onaylayacak adımların ivedilikle atılması yerinde olacaktır. Ülkemizin uluslararası toplumdan ayrı düşmüş, bir nevi bu konuda “yalnızlaşmış” bir ülke imajından kurtulması önemlidir.
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz