Eski Ramazan gelenekleri ANKARA (A.A)

-Eski Ramazan gelenekleri ANKARA (A.A) - 19.08.2011 - Eski kuşakların ''Nerede o eski ramazanlar'' diye iç geçirdiği ramazan geleneklerinin bazıları, günümüzde de hayat bulmaya devam ediyor. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Halide Aslan, asırlara dayanan ramazan adetlerinin, günümüzdeki etkinliklere yön verdiğini belirtti. Osmanlı döneminde ramazan ayının özellikle İstanbul'da ayrı, Anadolu'nun içlerinde ayrı etkinliklerle kutlandığını ifade eden Aslan, ramazan ayından önce yapılan en önemli adetin ''ru'yet-i hilal'' olduğunu söyledi. Söz konusu gelenek hakkında bilgi veren Aslan, ''Şaban ayının 29. günü yüksek bir yerden batı ufkuna bakılırdı. Güneş batınca yeni ay hilal şeklinde görülürse ertesi günün ramazan ayının başlangıcı olduğu anlaşılır ve halka duyurulurdu'' diye konuştu. Yine eski dönemlerde ramazan ayının 14. gününde 'Hırka-i Şerif'in ziyarete açıldığını anlatan Aslan, bugün de aynı geleneğin devam ettiğini anlattı. Osmanlı'da Mukaddes Emanetler Dairesi'nin, gül suyuyla temizliği yapılmasının ardından Hırka-i Saadet Dairesi'nin ziyarete açıldığını dile getiren Aslan, günümüzde de kutsal emanetlerle ilgili bazı geleneklerin yaşatılmaya devam ettiğini söyledi. Aslan, Osmanlı döneminde olduğu gibi bugün de söz konusu yerde sürekli Kur'an okunmaya devam edildiğini, dairenin ziyarete kapalı kısmının ise her ramazan temizlendiğini dile getirdi.  Günümüzde olduğu gibi Osmanlı döneminde mahyaların şehri aydınlattığını vurgulayan Aslan, ''Ancak o zaman mahya ışıkları bugünkünden daha çok parlamaktaydı, çünkü sokaklar bugün olduğu gibi aydınlık değildi'' diye konuştu. Osmanlı döneminde özellikle devlet büyüklerinin iftar sofralarının farklı olduğuna dikkate çeken Aslan, şunları söyledi: ''Evlerinin kapıları iftar zamanında açık olduğundan mutlaka misafir ağırlanırdı. Bu sofralarda yoldan geçenlerin, muhtaç olanların da çekinmeden ağırlandığından da bahsedilmektedir. Bugün ise iftar davetleri devam etmekle birlikte anlam ve amacından kaymış görünmektedir. Zira zengin ailelerin yine kendileri gibi zengin aileleri ya da muhitlerinde bulunan kendi seviyelerinde kişileri davet ettiği, israf sınırlarının oldukça aşıldığı sofralar hazırlandığı görülmektedir. Ancak özellikle son dönemlerde fakir ve muhtaçların da çekinmeden sıkılmadan oruç açtıkları büyük iftar çadırları, geleneklerimizin üzerinden ne kadar zaman geçse de anlamlı olarak yaşatılabileceğinin kanıtı olsa gerekir.''  -Anadolu'daki Ramazanlar- Anadolu'da ramazanın kendine özgü etkinliklerle kutlandığını dile getiren Halide Aslan, muhtaçların misafir edildiği iftar sofraları, iftarlarda top atılması, ramazan hazırlığı olarak temizlik yapılıp kilerlerin doldurulması ve mukabelelerin, bütün Anadolu'da yaygın olduğunu ifade etti. Aslan, şunları kaydetti: ''Amasya'da Ziya Paşa'nın mutasarrıflığından başlayan davul zurna ve bandoyla iftar açma adeti, Kütahya'da da yine ilk kez oruç tutan çocukların iftar sonrası aile büyükleri tarafından sırtta gezdirilmeleri ve çocukların kapı kapı dolaşarak harçlık istemeleri, İzmir'in Kemeraltı, Edirne'nin Selimiye Meydanı'ndaki ramazan eğlenceleri, Tekirdağ'da sandallarla sahil turları, Isparta'da cami minarelerinin tırtır denilen süslü kağıtlarla bezenmesi, Sivas'ın tel helvası, Bursa'da Hacivat Karagöz gösterileri bu adetlerden en bilinenleri arasında yer alıyor.   Kayseri'nin geleneksel iftar yemeği arabaşı, Samsun'da 14'ünü 15'ine bağlayan gecede yapılan 'selesepet şenlikleri', Erzurum'da ilk defa oruç tutan çocuklara hediye verilmesi, Şanlıurfa, Gaziantep ve Kilis'te 'kahke' adı verilen simitlerin yapılması, Siirt'te ramazanı müjdeleyen melede ateşinin yakılması gibi adetlerin birçoğu günümüzde de yaşatılıyor.''