Eski RTÜK üyesi yazardan Leyla Zana'ya: Tezeğinde boncuk bulunmak istenen zır cahil hatun!..

Eski RTÜK üyesi yazardan Leyla Zana'ya: Tezeğinde boncuk bulunmak istenen zır cahil hatun!..

Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı olan ve 1996-2005 yılları arasında RTÜK üyeliği de yapan D. Mehmet Doğan, HDP Ağrı Milletvekili Leyla Zana hakkında hakarete varan ifadeler içeren bir yazı kaleme aldı.

Doğan, "Leyla garip ve zır câhil bir hatundur, bir projedir... Çocuk yaşta evlendirilmiş. Kocasının hatırına dışarıdan ilkokul, ortaokul ve lise diploması temin edilmiş. Ne okula gidecek ve ne de okuyacak hali var. Şimdi ona bilgelik isnad ediliyor!.. Eğer bu tezeğinde boncuk bulunmak istenen hatun Cumhurbaşkanı ile görüşecekse şartları Cumhurbaşkanı koymalı" ifadelerini kullandı.

D. Mehmet DoğanDoğan'ın Vahdet'te bugün yayımlanan (30 Ocak 2016) "Cahile bilge rolü biçmek: Zana olayı!" başlıklı yazısı şöyle:

Türkiye ısrarla kirli bir savaşa muhatap ediliyor. Bu millet çok harp darp gördü, fakat bu kadar orostopolunu, kahpecesini asla görmedi!

Aslan gibi vatan evlatları kahpe tuzaklarla alçakca şehit ediliyor. Hani Mehmed Âkif’in Çanakkale’nin dehşetini anlattığı mısralar var ya; manzara ondan da kötü:

Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer, 

Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da 

Bu kahpe vekalet savaşında çukur kazanların Kürtlere vaad ettiği hiçbir şey yok; onları kazanmak gibi bir dertleri de yok. O yüzden en büyük zulmü Kürt halkına yapıyorlar. Kürtlük üzerinden siyaset rantiyesi tuzu kuruların derdi ise başka. Onlar için de halkın değeri yok. Onları vekil yapan da halkın iradesi değil çünkü.

Gelelim sadede: İsmi “bilgin”, yahut “âlim” olup da cehalet çukurunda debelenenler sürüyle! Güler soyadlı somurtkanlar yok mu? 

Bu hatunun soyadı da Farsça Dânâ (bilgili), eğer alfabemizi değiştirmese idik, aynen böyle yazılacaktı. Latin alfabesinin zoruyla ona Zana deniyor!

Çocuk yaşta evlendirilmiş. Kocasının hatırına dışarıdan ilkokul, ortaokul ve lise diploması temin edilmiş. Ne okula gidecek ve ne de okuyacak hali var. Şimdi ona bilgelik isnad ediliyor!

Dünyanın en mesnedsiz iddialarından biri bu! Bu isnadın haksızlığını kaç kare ilân ettim, yine de bir gazetenin köşesine yuvalandırılmış bir zamanların safderun “âkıle”sinin üç kuruşluk aklına dank etmedi!

Bu hatun şu anda milletvekili değil, çünkü yemin etmemiş. Onu “milletvekili” diye anmak ciddiyetsizlik. Eğer bu tezeğinde boncuk bulunmak istenen hatun Cumhurbaşkanı ile görüşecekse şartları Cumhurbaşkanı koymalı: 

Madde bir: “Diğer 549 milletvekili gibi yemin et, huzuruma öyle gel!”

Bu yemin metni beş para etmese de, şu anda yürürlüktedir ve bir devlet metnidir. Bu yemini etmeden vekillik tamamlanamaz. Cumhurbaşkanı onu ancak vekil olarak kabul edebilir. Vatandaş olarak ise, asla ona sıra gelmez. 

Madde iki: “Seninle ne konuşacağımı ben belirlerim.” 

Önce terör örgütünün siyasetinin külliyen yanlış olduğu ikrar edilecek. 

Sonra silahlı mücadelenin terk edilmesinden başka yol olmadığı ilan edilecek. 

Ahiren, “bütün farklı kimlikler nasıl üniter yapı içinde eşit şartlarda var olabiliyorsa, bizim için de yol budur” denilecek.

Diyeceksiniz ki, “Cumhurbaşkanı nasıl böyle bir görüş dayatabilir?” 

Ben de diyorum ki: “Leyla garip ve zır câhil bir hatundur, bir projedir. Erkeklere söyetilemeyen ona söyletiliyor. Onun kendi fikri sanılan şeyler aslında bir yerlerden üflenmiştir. O da gidip Cumhurbaşkanı’nın huzurunda bunları söyleyecek!” 

Türkiye’nin Cumhurbaşkanına şovenist Kürtçü mesajları verecek kahraman Kürt kadını heykeli yontulmak isteniyor, bunun için de mezkûr zavallı seçilmiş. 

Leyla ille de bir rol üstlenecekse, yukarıda belirtilen şartlarda üstlenir. Yoksa görüşmenin, cahile bilge muamelesi yapmanın âlemi yoktur! Nitekim, Strazburg’da zamirini ortaya dökmüş: Öcalan’ın koşulları, özerklik ve Rojava! Sanki Türkiye’nin bazı şehirlerinde terör unsurları kahpe bir savaş yürütmüyormuş gibi aynı bayat sakızı çiğniyor! 

Âkile Hanım Çıkmazı!

Ünlü kadın yazarımız Halide Edib’in meşhur romanlarından biri Âkile Hanım Sokağı’dır. İstanbul’un eski güngörmüş semtlerinden Lâleli’de bir sokaktaki değişimi anlatır Halide Hanım. Bu kitap şimdi yazılsaydı adı “Âkile Hanım Çıkmazı” olurdu!