Eski ABD büyükelçisi Namık Tan, NATO Zirvesi'nde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüşmeye ilişkin olarak kaleme aldığı yazıda, "Biden, Erdoğan’la görüşmesinde Sovyet müzakere stratejisini kullandı: 'Bizim olan her şey bizimdir. Sizin olanlar ise müzakereye tâbidir'" düşüncesini die getirdi.
Tan, yetkinreport'ta kaleme aldığı yazısında şu ifadeleri kullandı:
"ABD tarafı, Türkiye’nin elinin zayıf olduğunun farkındaydı. Nitekim, Türkiye, iç ve dış politikasında görülmemiş bir savrulma yaşamaktaydı. Ekonomisine kırılganlık hâkimdi. Ayrıca, iktidar, yolsuzluk iddialarının baskısı altında, ciddi güven kaybına uğramıştı. Kısacası, herhangi talepte bulunacak gücü yoktu. Tam tersine, Türkiye, ABD tarafının taleplerini nasıl karşılayabileceğinin endişesini taşıyordu. ABD tarafında da Türkiye ile ilgili olarak, mahiyeti farklı ve önemli bir endişe vardı. İç ve dış politikasındaki ciddi savrulmalar, Türkiye’yi, Batı kampından giderek uzaklaştıracak boyutlara varabilir miydi?
Buna set çekecek bir hareket tarzı geliştirmek, ilişkileri tıkayan S400’ler, YPG/PKK gibi çetrefil sorunların giderilmesi konusunda sonuçsuz kalacağı aşikâr müzakerelerle Türkiye’yi sıkıştırmaktan daha doğru olmaz mıydı? Nitekim, ABD açısından, Türkiye’nin, Batı kampında bir müttefik olarak kalması, bölgesel siyasi manevralarından ve yürüttüğü ihtiraslı politikalardan çok daha önemlidir. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’nin, Batı’nın siyasi ve güvenlik mimarisinin parçası olarak kalması, belli ölçülerde otonom politikalar izlemesinden daha büyük bir stratejik öneme sahiptir. Ayrıca, ABD’nin, Türkiye ile mevcut kurumsal bağlarının, Türkiye’nin aşırı davranışlarda bulunmasının yaratacağı sorunlara direnç gösterecek kadar güçlü olduğuna inandığını düşünüyorum.
Bu yüzden, ABD, bu çerçevedeki sorunları konjonktürel olarak değerlendirdi ve bunların yapısal engellere dönüşmesine hiçbir şekilde izin vermedi. Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmede, istediklerini aldı. Ateşten topu da Türkiye’nin kucağına bıraktı. Bu durum, ekonomisi bıçak sırtında olan ve iç siyasette ciddi istikrarsızlık yaşayan Türkiye’nin de işine geldi. Hassas konuların rafta tutulması karşılığında, Bagram havaalanının yönetimi gibi son derece riskli ve maliyet yaratma olasılığı yüksek bir operasyonu üstlenmeye rıza göstermek durumunda kaldı. Kısacası, ABD, soğuk savaş yıllarında öğrendiği Sovyet müzakere taktiğini başarıyla uyguladı. Görebildiğimiz kadarıyla, masada kendisine ait gördüğü hemen her şeyi aldı, Türkiye için önem taşıyan konuları ise müzakereye dahi yanaşmadı."