Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, Ergenekon kararını ve bu aşamadan sonra yapılması gerekenleri değerlendirdi. "Ergenekon dosyasının Ceza Genel Kurulu’nun önüne getirilmesi gerektiğini" savunan Selçuk, " Yargıtay’da bir daire 5 kişiden oluşur. Yargıtay 5 kişiyle bu davayı çözmemeli. Bunun için 9. Ceza Dairesi’nin önüne gelen davada mutlaka Yargıtay Başsavcılığı itiraz yoluna başvurmalı ve dosya Ceza Genel Kurulu’nun önüne getirilmeli" dedi.
"Ergenekon dosyasının hukuksal olarak çözümlenmesinin insan beyninin gücünü aştığına" dikkat çekerek "Kararlardan kuşkuluyum" diyen Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, "Bazı yerlerde gömülen silahlar olmuş. Her zaman fail suçu işlemekten vazgeçebilir. Onun dışında o hazırlıkta belki bir örgüt suçu olabilir, hükümeti devirmeye teşebbüsle ilgili değil de bir suç işlemek için eylem olabilir. TCY’nin 314. maddesini ilgilendiren bir durum ortaya çıkar. Ama bunun da cezalandırılması için hazırlık davranışlarının o suçu işlemeye elverişli olması gerekiyor. Bu bakımdan kararlardan kuşkuluyum" ifadesini kullandı.
Sami Selçuk, Ergenekon dosyasının ancak afla “temizlenebileceğine” vurgu yaparak “Ben bunu, sanıklar için, yargılananlar için istemiyorum. Hem kutuplaşmayı ortadan kaldırmak, hem de barış ortamını yaratmak için bir af yasasıyla bu işi bitirmeli. Böylece yargının da yükünü kaldırmış olursunuz. Yargıtay’ın da bu konuda sağlıklı bir karar verme olanağı olmadığı kanısındayım” yorumunu yaptı.
İlhan Taşçı'nın Cumhuriyet'te yer alan haberine göre Eski Yargıtay Başkanı, Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk’un Ergenekon davası kararı ve bu karardan sonra yapılması gerekenlere ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
Bu suç oluşmamış: Gerekçeyi görmeden eleştirmek yanlış. Basına yansıyan kadarıyla bu suçlara teşebbüs olmaz. Fakültelerde öğrencilere okutulur, “bazı suçlar teşebbüse elşverişli değildir” diye. Bu da onlardan biri.
Niye öne alınmış, teşebbüste kalan suç daima eksik bir suçtur. Suçun adı hükümeti yıkmaya teşebbüstür. Bunların literatürdeki adı oluşumu öne alınmış suçtur. Dolayısıyla bu suçlara teşebbüs olanaksızdır. Eksik, tam teşebbüs yapılmış. Yeni Ceza Yasası’nın kaldırdığı ayrım bunlar.
Kanıtları hukuka uygun mu, değil mi ayrı bir sorun. Bunu Yargıtay tartışacak. Diyecek ki, “Bu dosyaya yansıyan bilgilere göre bu kanıt hukuka aykırı elde edilmiş ya da edilmemiştir”. Deniyor ki, bazı hazırlıklar yapılmış, şu yapılmış, bu yapılmış. Hayır bunların hiçbirisi bu suçun maddi öğesini oluşturamaz. Çünkü ya maddi ya manevi açıdan, dış dünyaya yansıyan somut bir zor olacak, şiddet olacak. Bu olmadıkça bu suç oluşmaz.
Bazı yerlerde gömülen silahlar olmuş. Her zaman fail suçu işlemekten vazgeçebilir. Onun dışında o hazırlıkta belki bir örgüt suçu olabilir, hükümeti devirmeye teşebbüsle ilgili değil de bir suç işlemek için eylem olabilir. TCY’nin 314. maddesini ilgilendiren bir durum ortaya çıkar. Ama bunun da cezalandırılması için hazırlık davranışlarının o suçu işlemeye elverişli olması gerekiyor. Bu bakımdan kararlardan kuşkuluyum.
Başbuğ’un durumu sorunlu: Bir başka nokta İlker Başbuğ’un yargılanması sorunu. İddia şudur: “İşte yetkisini aşmıştır, çizmeyi aşmıştır dolayısıyla suçludur, Yüce Divan’da yargılanamaz.” Hayır. Başbuğ Genelkurmay başkanıdır. İddiaya göre, asker sıfatıyla Türkiye’deki bazı eylemleri gözeterek ve kendisine verilen yetkiyi aşarak suç işlemiştir. Dolayısıyla kesinkes bu bir görev suçudur. Yüce Divan’da yargılanması gerekir.
Yargıçlar içinden çıkamaz: Kanıtların toplanması aşamasında, sözgelimi iddianamenin düzenlenmesi, çok sayfalı olması, bu nedenle özetinin okunması.. Özet okumak diye bir şey söz konusu değil. Tamamı okunmak zorunda. Buna benzer, yargılamaya ilişkin hukuka aykırılıklar söz konusu.
Bunları gözeterek, bütün bunları ve bu davanın hacmini, karışıklığını, karmaşıklığını bir insan beyni, kafasında birlikte tutarak bir senteze gidemez, zor bir olaydır. Kendimi yargıç arkadaşların yerine koyduğumda tüylerim diken diken oluyor. Böyle bir davada yanlış yapmamak hemen hemen olanaksız.
Dosya afla temizlenir: Benim kanımca tek yapılacak olan bir af yasasıyla bu işleri temizlemek. Af kutuplaşmayı da ortadan kaldıracaktır. Ben bunu, sanıklar için, yargılananlar için istemiyorum. Hukukun durumuna bakarak, yargılamanın durumuna bakarak bir yurttaş olarak siyasi bir değerlendirme yapıyorum.
Hem kutuplaşmayı ortadan kaldırmak hem de barış ortamını yaratmak için bir af yasasıyla bu işi bitirmeli... Böylece yargının da yükünü kaldırmış olursunuz. Yargıtay’ın da bu konuda sağlıklı bir karar verme olanağı olmadığı kanısındayım.
Milyonlarca sayfalık bu davanın içinden çıkabilir misiniz? 100, bilemediniz 200 sayfalık davalar gördük; onlarda bile çok bocaladık. Böyle bir dava insanın beyin gücünü, yeteneğini aşıyor, bunu temizlemek lazım.
Yargıcın işi ülke kurtarmak değil: Davanın niteliği siyasi olabilir, siyasi sonuçlar da doğurabilir. Ama yargıç bunlarla ilgili değildir. Yargıç sadece ceza hukuku açısından eylemi değerlendiririr, gerisi beni ilgilendirmez. Yargıcın ülkeyi kurtarma diye bir görevi yok. O siyasetçinin işi, beni hiç ilgilendirmiyor. Ben sadece yasaya ve dosyaya bakarım.
Ceza Genel Kurulu baksın: Yargıtay’da bir daire 5 kişiden oluşur. Yargıtay 5 kişiyle bu davayı çözmemeli. Bunun için 9. Ceza Dairesi’nin önüne gelen davada mutlaka Yargıtay Başsavcılığı itiraz yoluna başvurmalı ve dosya Ceza Genel Kurulu’nun önüne getirilmeli. Ceza Genel Kurulu’nda bütün ceza dairelerinden üyeler katılır. Belli sayıda da başkan katılacak. Böylece daha çok insan hukuki değerlendirme yapabilecek. Bu imkân mutlaka açılmalı.