Esra Uçar: Eşekler de mi dekolte giyer?

Esra Uçar: Eşekler de mi dekolte giyer?

T24- Bugün gazetesi yazarı Esra Uçar, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Bölümü Başkanı Prof. Orhan Çeker'in "dekolte giyen tecavüze şaşırmasın" sözlerini "Eşekler de mi dekolte giyiyor?" başlığıyla kaleme aldığı yazısında eleştirdi. Uçar, Hıncal Uluç'un "bekar bir erkeğin evinde bulunduğu" için Defne Joy Foster'ın ölümünun ardından "Su testisi yolunda kırıldı" sözlerini de hatırlatarak bu konunun rejimlerle değil, fikir ve zikirle ilgili olduğunu söyledi.

Uçar'ın Bugün gazetesindeki köşesinde yayımlanan (21 Şubat 2011) yazısı şöyle:

Eşekler de mi dekolte giyiyor?

Söylenen laf laf değil, bu insanların anlattığı da din değil ama bir gerçek var ki ülkem tacizciden geçilmiyor.Orhan Çeker dekolte giyen tacizi hak eder dedi. Bunu bir din adamı olarak söylemesi çok üzücü, bir profesör olarak söylemesi ise çok tehlikeli. Ancak durum gittikçe garipleşti, kentli, köylü, eğitimli, eğitimsiz, genç, yaşlı demeden onay veren çok sayıdaki tacizsever erkeğimizin yanı sıra beyefendiyi koruyan ve savunan bir grup din alimi çok daha ilginç bir yaklaşım sergiledi. Orhan Bey yanlış anlaşılmış, ‘dekolte giyen kadın suça ortak’ denmiş. Suç işlemenin günah olduğunu, erkeğin hiçbir şekilde kadına elini sürmemesi gerektiğini anlatarak günümüzde cinayetlere kadına şiddet olaylarına engel olmaya çalışacaklarına, ‘suçu paylaşmanın yani günahın derecesini hafifletmenin’ savunmasını yaptılar.

Çeker Bey’e ve onu savunan tüm erkeklere soruyorum; tecavüze uğrayan eşekler, koyunlar, köpekler de mi dekolte giyiyor? Sadece bu ülkede değil dünyada yüzbinlerce kız, erkek çocuk var, kimi evlerde kimi kaçırılıp götürüldükleri yerlerde tacize, tecavüze uğruyor, satılıyor. Onlar da mı dekolte giyiyor? Peki ya savaş esirleri? Onlar da mı iki düğme fazla açarak tahrik ediyor? Kanunlardan hiç korkusu olmayan binlerce insanın vicdanını harekete geçirecekleri, ‘yapmayın etmeyin günahtır, vebali çok büyüktür, sizin de karınız kızınız var’ diyecekleri, bir hesap günü olduğunu hatırlatacakları yerde suçun kaçta kaçına ortak olunduğunu konuşan din adamlarının üniversitelerde yeri olamaz.

Hep kadının başörtüsü, kadının eğitimi, kadının tacizi, kadının giysisi, kaç kadınla evlenilebileceği konuları konuşuluyor günlük yaşamda. Adam silahını çekip sokağın ortasında sekiz aylık hamile karısını vurduğunda, küçücük bir çocuk otoyolda mendil satarken ezildiğinde, kız çocukları okula gönderilmediğinde, kredi kartı mağdurları borç bataklarında intihar ettiğinde, sabah akşam elimize bozuk ya da zehirli gıdalar tutuşturulduğunda, bebek mamalarında bile kanserojen maddeler bulunduğunda, nerede din adamlarımız?

Dinin yanlış anlatılmasına nasıl karşıysam böyle bir konunun Atatürk’le, devrimlerle, cumhuriyetle ilişkilendirilmesine de aynı ölçüde karşıyım. Öyle, ‘iyi ki cumhuriyetle yönetiliyoruz’ lafının bir geçerliği olsaydı hala her iki kadından biri şiddete uğruyor olmazdı bu ülkede. Hıncal Uluç gibi yılların gazetecisi, genç bir anneyi hafifmeşreplikle suçluyor, ‘su testisi su yolunda kırıldı’ cümlesini kuruyorsa konunun rejimlerle değil, fikir ve zikirlerle ilgisi var demektir. Odatv diye rezil bir internet sitesi sürekli insanlara iftira atabiliyor, evli barklı çoluk çocuk sahibi kadınların namusuna dil uzatabiliyor, birçok aklı selim insan bu duruma seyirci kalmakla yetinmeyip bir de onay veriyorsa, biz ‘dekolteye taciz çağrısı’nın neyine kızalım ki?.. Sevilay Sert gibi birçok kişiye uygulanan sindirme yönteminin adı taciz hatta bir nevi tecavüz değil midir?

Neden gazetelerde, televizyonlarda sadece ülkeyi karıştıracak, insanları kızdıracak, birbirine düşürecek söylemlerde bulunanlar seçilip konuşturuluyor o da ayrı bir soru işareti. Birliğe, barışa, sevgiye, hoşgörüye davet eden, kurulan komplolara gelinmemesini tavsiye eden, dinin güzelliklerini anlatan hiçbir din insanını kolay kolay göremezsiniz birçok medya kuruluşunun yayınlarında. Hep saçma sapan cümleleri bulur koyarlar önümüze. Önce konuştururlar ekranlarından, manşetlerinden, söyletirler ipe sapa gelmez yüzlerce cümleyi sonra ‘bakın görün din böyle bir şey’ der, asıl ‘korku imparatorluğunun’ temelini atar, üstüne bir de darbelere, insanların yaşam haklarını tecavüze, sütunlar açarlar. O sütunlardan akan yazıların da adı tarafsız, ülke sever, barış yanlısı gazetecilik olur. Ne uzun bir zincir değil mi?