Almanya’da yaşayan eşcinsel bir çift, oturdukları apartmanı Suriyeli mültecilerin kullanımına açtı. İnsanların korktuğunun aksine hala hayatta olduklarını söyleyen Dirk Voltz ve partneri Mario, evlerinde kalan Müslüman mültecilerin kendilerini asla yargılamadıklarını ekledi.
Gzone’un haberine göre Berlin’de yaşayan bir eşcinsel çift, apartmanlarını 24 Suriyeli mülteciye açtı ve deneyimlerini Facebook üzerinden esprili sözlerle paylaştı. Dirk Voltz isimli bu kişi ve partneri Mario’nun paylaştıkları şöyle:
Temmuz ayından beri yaşadığımız yerde Suriye, Afganistan, and Irak’tan yaklaşık 24 mülteciyi ağırlıyoruz. Bıçaklarımız halen mutfakta, tam da bu misafirlerimiz gelmeden önce oldukları yerde duruyor. Yatak odamızın anahtarına hiç gerek duymadık, sadece bir kez Afgan misafirlerimizden biri kedilerimizle anahtarla oynamak için istedi. Bıçaklara geri dönersek; Bu birkaç hafta içinde bıçak saplanan şeyler sadece soğanlar, sarımsaklar ve bolca et oldu. Mario ve ben hayattayız, daha önce olduğumuzdan daha yoğun bir biçimde hem de…Ne zaman “normal”e döneriz bilmiyoruz. Daha dün “lüks hayatla ilgili laklak ettiğimiz zamanlar”ı hatırlıyorum.
Dirk Voltz, geçmişteki korkularını hatırlayarak devam ediyor:
Cidden burada neler oluyor? Hiçbir Müslüman bizi uykumuzda öldürmek istemedi. Hiçbiri bize aynı yatağı paylaşan iki erkek olduğumuz için hakaret etmedi. Hiçbiri şeriat kanunlarını Almanya’daki kanunlara tercih edeceğini söylemedi. Onların arasında, evini terk ettiğine pişman olan bir tek insan bile yoktu. Elbette bu kadar kalabalık bir kitleye yemek yapınca şeker ve tuz çok kullanılıyor ama şeker ve tuz dediğin nedir ki, marketten alırsın olur biter.
Bizi bu süreçte hayal kırıklığına uğratan tek şey, Alman halkından bize kısa mesaj şeklinde gelen ölüm tehditleri veya kapımıza bırakılan hakaret dolu mektuplar oldu. En basitinden, okul arkadaşlarımız bile ağlayarak bize göçmen karşıtı partinin sözlerinden alıntı yapan sözler söylediler. Kriz yaratıp yarın yokmuşcasına davranmak yerine; Uyanın! Sanki hepimizin dünyaya karşı sorumluluğu yok mu?”