Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aylin Ertekin Yazıcı, dünyada Majör depresif bozukluk (MDB) rahatsızlığının görülme ihtimali yüksek ülkeler arasında Türkiye’nin de bulunduğunu; aldığı sorumlulukların fazlalığı nedeniyle evli kadınların büyük bir risk altında olduğunu söyledi.
Mustafa Ercan'ın Doğan Haber Ajansı'ndaki haberine göre, Prof. Dr. Yazıcı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Mersin Şubesi’nde düzenlenen "Depresyon, depresyonun hayatımıza ve topluma etkisi" konulu söyleşiye katıldı. Depresyon konusunda halk arasında yaygın bir bilgi kirliliği yaşandığını anımsatan Prof.Dr. Yazıcı, depresyonun halk arasında bir ruh hali ya da mutsuzluğun tanımı olarak kullanıldığını söyledi.
Prof.Dr. Yazıcı, depresyonun gerçek tanımının MDB olarak tanımlandığını belirterek, şu bilgilendirmeyi yaptı:
"Hayatın değişik zamanlarında bir takım değişim ve farklılaşmalar oluyor. Bunlar hayatımızı olumsuz etkiliyorsa biz bunu o zaman olağan bir mutsuzluk hali değil de hastalık anlamında bir depresyon olarak kabul ediyoruz. Depresif kişi kendisini yorgun, üzgün, kederli hissedebilir. Geleceğe dair ümitsizlik, çaresizlik ve karamsarlık düşüncesi taşıyabilir. Kendini toplumdan soyutlayabilir. İçine kapanır, durgunlaşır, zevk alamama duygusu ile isteksizlik görülebilir. Uykusuzluk ve iştahsızlık gibi sorunlarla karşılaşabilir. Bunların birkaçının görüldüğü kişilerde MDP vardır diyebiliyoruz. Günümüzde o kadar kötü şeyler yaşıyoruz ki. TV haberlerini çok sık açmıyoruz. Çocuklarımızın önünde o dehşet haberlerini izlemek çok da hoş olmuyor. İnsanlık çıldırdı diyebiliyoruz. ‘Ne oldu bu insanlara?’ diye kendi kendimize soruyoruz. Böyle bir ortamda zaten çok da mutlu olamıyoruz. Biz bu mutsuzluğu doğrudan MDB olarak değerlendirmiyoruz. Antidepresanlar bir mutluluk ilacı değil. Ancak kullanımı o kadar fazla ki. Antidepresanlar olağan günlük yaşanan olaylarla ilgili hissettiğimiz mutsuzluğu giderecek ilaçlar değil. ‘Bugün depresyondayım, içeyim de rahatlayayım’ diye bir şey yok. Eğer hastalık olarak depresyon oluşmuş ise o zaman işe yarayan ilaçlardır. Bir mutsuzluk hali olarak depresyonla hastalık boyutundaki depresyon ayrımını yapmak bizim için çok önemli."
Dünyada MDB prelavansı (risk oranı) yüksek ülkeler arasında Türkiye’nin bulunduğuna dikkat çeken Yazıcı, bu konuda da şöyle dedi: "Ülkemiz de 10.8 ile dünyada yüzde MDB prelavansı yüksek ülkeler arasında yer almaktadır. Bu oran Yunanistan’da 7.1, Amerika’da 6.4, Almanya’ada 5.3, İtalya’da 4.6, Nijerya’da 4.3, Çin’de ise 2.4’tür. Fransa 13.6, Brezilya 18.3 ile MDP prelavansı en yüksek ülkeler arasında yer almaktadır. Ekonomik ve sosyal olarak her gün birçok farklı sorunla karşılaşan ve mücadele etmek zorunda olan insanların yaşadığı zor bir ülkeyiz. MDP prelavansımızın yüksek olmasının nedeni de budur.
‘Ben çok mutsuzum, üzüntülüyüm, karamsarım’ gibi değil de ‘Başım çok ağrıyor, kollarım-bacaklarım tutmuyor, çok halsizim’ şeklinde duyguların bedensel yakınmalarla ifade edilmesi sıralamasında ise yüzde 95 ile ilk sırayı alıyoruz. O nedenle depresyonu daha çok bedensel duygularla ifade eden bir toplumuz. Biz buna maskeli depresyon diyoruz. Hiç göz ardı edilmemesi gereken hastalar ne yazık ki daha çok dahiliye, nöroloji, kulak burun boğaz vs. poliklinikler üzerinden bize geliyor."
Maskeli depresyonun kadınlarda çok daha sık görüldüğünü kaydeden Prof.Dr. Yazıcı şöyle devam etti:
"Bunun nedenleri kadının olumsuz duygularını dışa vurmasının çevre tarafından hoş karşılanmaması. Kadınlarda engellenme sonucu saldırganlığın dışa yansıtılamayıp daha çok içe yönelmesi, erkeklerde daha çok dışa yansıtılması. Bedensel yakınmaların getirdiği ikincil kazanç beklentisi olarak sıralamak mümkündür. MDB’nin toplumda yaygınlığı yüzde 8-10 olarak görülürken yaşam boyu 10 erkekten 1’i, her 4 ya da 5 kadından biri depresyona girmektedir. Evlilik erkekleri depresyondan koruyor. Aldığı sorumlulukların fazlalığı nedeniyle evli kadınlarda bu risk artıyor. Yakınmaları devam eden ve tetkikleri normal bulunan hastaların mutlaka psikiyatriste yönlendirilmesi gerekir. Bu konuda hastaların bilinçlendirilmesi çok önemli olmakla birlikte diğer branş hekimlerinin de bedensel belirtilerle ortaya çıkan depresyon hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaları, maskeli depresyon hastalarını tanıyarak psikiyatriste yönlendirmeleri ve böylece depresyonun kronikleşmesine fırsat vermemeleri de çok önemlidir"
Uzun süreli depresyonun bunama riskini artırdığını da vurgulayan Prof.Dr. Yazıcı, çok yaygın olan antidepresan kullanımı konusunda ise, bu ilaçların unutkanlık yapacağı kuşkusuna gerek olmadığını, aksine deprasyonun devam etmesi halinde beyin hücrelerinin öldüğüne dikkat çekerek şöyle dedi: "Antidepresanlar sadece depresyonu tedavi etmekle kalmıyor. Beyin hücrelerinin de yenilenmesini sağlıyor. Unutkanlık ve bunamadan korunmak için de antidepresan kullanılmaz. Sadece depresyonun neden olacağı bunamadan koruyabilir. Unutmayalım ki antidepresanlar hiçbir zaman mucizeler yaratmıyor."