T24 - Eylemlerine 20 Eylüle kadar ara vereceğini duyuran PKK'nın eylemsizlik kararı kamuoyunda farklı yorumlara neden olmaktadır. Bu konuda kamuoyunun en büyük ortak paydası ise Öcalan'ın bu süreç içerisinde referandumu da ele alarak pazarlığa oturmayı düşünmesidir. Bu konuya bugünkü (16 Agustos 2010) köşesinde değinen Radikal gazetesi yazarı Murat Yetkin'in kaleminden: Öcalan'ın referandum-ateşkes pazarlığı Oral Çalışlar dün Radikal’deki yazısını PKK’nın eylemsizlik kararıyla çözüm için ortaya çıkan ‘imkânın’, referandum ve seçim hesaplarına kurban edilmemesi gerektiği cümlesiyle bitirmişti. Çalışlar’ın bu cümlesinin adresi AK Parti hükümeti idi; Kürt ve PKK meselesinin çözümü için ortaya çıkan durumun 12 Eylül’deki Anayasa değişikliği halkoylamasında daha fazla ‘evet’ oyu alma hesabına dönüştürülmemesini istiyordu. Çalışlar’a cevap hükümetten, Ankara’dan önce, İmralı’dan, PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan’dan geldi. Avukatlarının 13 Ağustos’ta Adalet Bakanlığı’nın kiraladığı bir tekne (ki bulunmazsa ateşkes olmayabileceğini bir gün önce ilan etmişlerdi) vasıtasıyla giderek İmralı Cezaevi’nde konuştuğu Abdullah Öcalan’ın söyledikleri, dün PKK’nın yarı resmi organı Fırat Haber Ajansı’nda (FHA) yayımlandı. Sonuç, Çalışlar’ın hükümet tarafından korktuğunun başına PKK tarafından geldiğini gösteriyor. Öcalan, ateşkes ve ‘eylemsizlik’, ya da ateşkes sürecini, doğrudan referanduma, halkoylamasına bağlıyor. İzleyicilerinden, hükümetin halkoylamasının son gününe dek PKK taleplerinin yerine getirilip getirilmeyeceğini gözlemesini, halkoylamasında ne yönde oy kullanacağına da buna göre son gün karar vermesini istiyor. Hükümetin talepleri yerine getirmemesi halinde de eylemlerin şiddetlenerek süreceği tehdidinde bulunuyor. PKK, ateşkes ve referandum Öcalan’ın avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamadan bazı bölümleri vermek, yarı şantaj, yarı pazarlık nasıl bir denklem kurmaya çalıştığını gösteriyor. Aktaralım: PKK’nin aldığı bu kararı (20 Eylül’e dek eylemsizlik-my) onaylıyorum. (..) Bana kalsa 35 gün de yeter, referanduma kadar sürmesi kafiydi, yani 13-14 Eylül’e kadar yeterdi. Ama çok da önemli değil. Önemli olan bu sürecin iyi değerlendirilmesidir. Öyle rehavete kapılıp bu sorun zaten zamanla kendiliğinden çözülür diye düşünülürse, bu çok büyük bir hata olur. Çünkü bu süreç hem büyük bir barışın vesilesi olabilir, demokratik çözüm doğurabilir; hem de tam tersi, istemediğimiz, çok büyük ölçüde bir savaş da gelişebilir. (..) Barışın ve savaşın koşulları at başı gidiyor. Bunu gerillalar da iyi anlamalıdır.” Referanduma kadar bekleyeceğiz ve hükümetin tavrına bakacağız. Bu eylemsizlik süreci AKP’nin ne kadar samimi olup-olmadığını açığa çıkaracak. Eylemsizliğe karşı ordunun tavrı da belli olacak. Bu sürenin sonuna doğru gelişmeleri izleyip yeni bir değerlendirme yapacağım. Bundan sonra oyalama kabul etmeyeceğiz.” Anayasa paketinde (..) Kürt meselesi adeta yok sayılmıştır. Halkımız da konuyu her türlü tartışmada serbesttir. Bu düzenlemeler AKP’nin kendi hegemonyasını kurabilme ihtimalinin önünü açıyor. Bunu görüp bu tuzağa da düşmemek gerekiyor. Halkımız da son güne kadar tartışsın, gözlem yapsın. Buna göre kendi kararlarını versin, eğilimlerini olgunlaştırsın.” Pazarlık ve taleplerÖcalan’ın sözlerinin yeterince açık olmadığını düşünenler, pazarlıkla ilgisi olmayıp sadece şantaj, tehdit olduğunu düşünenler sözlerin devamını okuyabilir: “Biz biliyoruz ki, ‘evet’ diyen taraf İslamcı milliyetçi kesimdir. Ama karşılarındakiler de ulusalcı milliyetçilerdir. Ama biz bu demokratik gelişmelere göre demokratik bir tavır almalıyız.” Özeti şu: PKK, hükümetin yumuşak karnının halkoylamasında ‘evet’ oylarının açık ara (örneğin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın üçüncü defa dün Hürriyet’te açıkladığı üzere yüzde 60) önde çıkması olduğunu saptamış ve oradan yakalamaya çalışıyor. Öcalan, taleplerimin 12 Eylül referandumuna dek yerine getirileceğinden emin olursa, son gün ‘evet’ deme, en azından o anlama gelecek şekilde ‘boykot’ kararını kaldırma çağrısı yapabilir, yaptırabilir. Nedir o talepler? PKK’nın son ‘eylemsizlik’ açıklamasından çıkarabiliyoruz: 1) Askeri operasyonları durdurulsun, 2) KCK tutuklusu yerel siyasetçiler bırakılsın, 3) Yüzde 10 seçim barajı düşürülsün, 4) Öcalan ‘barış süreci’ne aktif olarak katılsın. Hükümeti zorlayıcı nitelikte Bu taleplerden sonuncusunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) İmralı koşullarını onaylayan kararı ardından zorlaştığının Öcalan da farkındaki, dün yayınlanan sözlerinde sert tepki veriyor: ona göre AİHM de Türk devletinin komplo ortağı. Askeri operasyonların durması, Kandil, Diyarbakır ve Ankara’ya göre başka anlam taşır. Kürt sorunun un bir an önce çözülmesini isteyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün son demecinde ‘Terörle mücadelede taviz yok’ dediği unutulmamalı.KCK tutukluları konusu mahkemeleri ilgilendirir. Ancak mahkemelerin Yüksek Askeri Şûra krizi sırasında Balyoz davasında aldığı son karar, siyasi iradenin yargı üzerindeki etkisini kuşkularını yeniden alevlendirdi. Geriye yüzde 10 barajı kalıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçildiği Kurultay konuşmasından itibaren defalarca yüzde 10 barajının düşürülmesi çağrısında bulunduğu biliniyor. Yalnızca Kürt sorunu açısından değil, genel anlamda demokratikleşme açısından da gerekli olan bu 12 Eylül icadı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın uygun bulmasıyla birkaç gün içinde Meclis’ten geçip yasalaşabilir. Ama en kolay ve Kürt meselesine özgü olmadığı için en geniş taban bulacak bu talep, AK Parti açısından uygulanması siyaseten en çok risk taşıyan madde sayılabilir. Sizce de önümüzdeki dört hafta çok şeye gebe görünmüyor mu?