Son iki yılda altı filmde rol alan şimdilerde Arkadaşım Hoşgeldin'de adından söz ettiren oyuncu Ezgi Mola, "Memlekete dair kaygıların var mı?" sorusunu esprili bir dille yanıt verdi. Mola, "Yok canım. Neden olsun. Allah’a şükür. Mutluyuz. Azıcık vergi veriyoruz, vergilerimizin karşılığını yol, su, elektrik olarak alıyoruz. Onlardan da çok az ücret alınıyor. Her gün yeni yeni güzel iddialar ortaya çıkıyor. Bunlar beni iyice heyecanlandırıyor. Dünya bizi konuşuyor. Üç değil beş çocuk mu doğursak diye düşünüyorum" dedi.
Oyunculuk konusunda açgözlü olduğunu söyleyen Ezgi Mola, "Bazen bir şeyleri eksik anlattığında da bir anlamı oluyor. Bunun dışında ben bir oyuncu olarak “Biraz daha, biraz daha” derim ama ben bunu hep derim. Çok açgözlüyüm, doymam ki. Ama içimden derim. Ben bunu anlatmak isteyenin alanına giremem" ifadesini kullandı.
Şenay Demir'e konuşan Ezgi Mola'nın Radikal'de yer alan söyleşisi şöyle:
Yanlış saymadıysam son iki yılda rol aldığın altıncı film ‘Soğuk’, yıldızının parladığı andasın sanırım?
Güzel bir dönem. ‘Canım Ailem’ dizisinden sonra pek durmadı işler. İstediğim gibi de gidiyor. Bunun içinde popüler işler yapmanın verdiği avantaj da var. Ama uzun zamandır çalışıyor olmanın avantajını yaşadığımı düşünüyorum.
Bir birikimin sonucu mu?
Lise birinci sınıftan bu yana bilfiil çalışıyorum. Neredeyse figüranlık yapıyordum Kartal Tibet’in setinde. Tamamen tesadüf eseri gittiğim bir setti. Hafta sonları gidip çalışıyorum, öğrenci oynuyorum. Set görmenin, set âdâbı öğrenmenin ve ardından bunu bir iş olarak yapmaya karar vermenin sonuçları bunlar diye düşünüyorum.
Bu tesadüften sonra mı oyuncu olmaya karar verdin?
Hayır, daha önce karar vermiştim ama karar vermek yeterli değil. Çok arkadaşımız var çok yetenekli ama bir türlü istediğini tutturamıyor. Bu noktada doğru yerde doğru kişiyle karşılaşmanın avantajını ve şansını da yaşadım diye düşünüyorum. Bu süreçten önceki filmlere bakınca komedi filmleri de öne çıkıyor. Ülkenin en çok gülünen komedyenlerine eşlik ediyorsun.
Ne mutlu bana. Çünkü okul zamanlarından bu yana işin komedi tarafı da benim için hep baskın olmuştu. Her hafta Shekespeare komedileri sahneye koyardık. Çok fazla komedi olurdu. Tür ayrımı yapan bir oyuncu değilim açıkçası. Benim ilk filmim komedi olan ‘Organize İşler’di ama çok kısa bir rolüm vardı. Evet ilk komedi filmimin ‘Celal ile Ceren’ olduğunu söyleyebiliriz. Burada en büyük avantajım Şahan’la (Gökbakar) daha öncesinde tanışıyor olmamız, tanışmadan önce de onun beni takip edip, birkaç yerde görüp ilgisini çeken bir oyuncu olmamla da alakalı.
Hazır ‘Celal ile Ceren’den söz açılmışken, oradaki rolün Altın Bamya adaylığı getirdi. Haberin var mı? Evet var. Hem ben hem Şahan. Ben iki sene önce ‘Veda’ filmindeki Latife Hanım karakteriyle almıştım Altın Bamya’yı. Bu dünyanın her yerinde olan bir şey, amacı belli.
Ödülü kazanırsan, gidip alır mısın?
Valla bilmiyorum, uygun olursam gider alırım. Sonuçta göndermesi olan, eğlenceli, amacı olan bir ödül.
Bir yandan gişe hedefi olan filmler ‘Patron Mutlu Son İstiyor’, ‘Celal ile Ceren’ gibi bir yandan ‘Soğuk’ gibi daha ‘sanat sineması’na yakın işler var bir yandan da Onur Ünlü gibi ikisinin arasında yer alan yönetmenler var. Bir oyuncu için bu zenginlik çok verimli olmalı?
“Bu olmalı, bu olmamalı” şeklinde düşünmüyorum. Ben bir senaryoyu okuduğum zaman tıpkı yönetmenin, yazarın derdi neyse; ben de bir oyuncu olarak kendi keyif alacağım derdi bulmaya çalışıyorum. Bunu ne kadar yapabilirim, ne kadar beslenebilirim, ne kadar keyif alabilirim diye. Benim için asıl olan oynamak. ‘Soğuk’ ile ‘Celal ile Ceren’i kıyaslayamam ama ikisinde de oymamaktan çok büyük keyif aldım. ‘Soğuk’ta hiç oynamadığım bir karakteri oynadım ve vizyona girmesini dört gözle bekliyorum. Seyircinin tepkisini merak ediyorum çünkü. Karslı, aşırı gergin ve kasvetli durumun içinde bir karakter. Bu işlerden daha da fazlasını yapmak istiyorum.
‘Soğuk’taki erkek karakterlerin geliştirilebildiği ama kadın karakterlerin yeterince derinleştirilemediğine dair eleştiriler de var.
Bu film özelinde, Uğur Abi’nin (Yücel) anlatmak istediği karakterle hizmet ettiğini düşünüyorum. Bazı filmler izleriz, bizi etkiler, dokunur. “Keşke şöyle olsaydı” deriz. Ben eminim ki aslında yazan adam da biliyordur. Ama bu bir tercih sebebi diye düşünüyorum ben. Bazen bir şeyleri eksik anlattığında da bir anlamı oluyor. Bunun dışında ben bir oyuncu olarak “Biraz daha, biraz daha” derim ama ben bunu hep derim. Çok açgözlüyüm, doymam ki. Ama içimden derim. Ben bunu anlatmak isteyenin alanına giremem. Onun anlatmak istediği bir resim var, ben orada ne kadar verimli olabilirim, kendimi ne kadar zorlayabilirim diye düşünürüm. Bana verdiğinin üzerine ne kadar çıkabilirim diye düşünürüm. Becerebilirsem ne mutlu bana…
‘Gişe’ filmlerinin kendi şablonu, formülü var. Ama ‘Soğuk’taki karakter seni oyuncu olarak da daha zorlayan bir rol. Benzer bir karakteri tek başına, bir filmin ana rolü olarak canlandırmak ister miydin? Tabii ki isterim. Daha yeni ‘Dallas Buyer Club’ı izledim. Orada Matthew McConaughey’nin oynadığı karaktere âşık oldum. Ben öyle bir kadını oynamak isterim. Ya da Monster’daki Charlize Theron. Ya da ‘Köpek Dişi’ diye bir Yunan filmi vardı. O ailenin kızı olmayı çok isterdim. Belki olur.
Neden olmasın. Olacak da. Çünkü beni bu inanç heyecanlandırıyor.
Uğur Yücel ile iki filmde çalıştın, Onur Ünlü ile de öyle. Bazı yönetmenlerin ‘kadrolu’ oyuncusu olmak nasıl bir duygu?
Çok mutlu oluyorum bu duruma. Orada anlıyorsunuz ki, ekip olmuşsunuz. Bu ekip olmak durumu hayatta kol kola gezebilmek hali. Rahat bir şekilde kendini ifade edebildiğin, konuşmadan kendini ifade edebildiğin yol arkadaşlığı durumu. Tecrübe, yaş farkı gibi şeylerin dışında öyle bir bağ oluşuyor. Uğur Abi’ye öyle mesela.
Uğur Yücel sette nasıl?
Hiç tanımayan korkup kaçabilir, tanıyan yanından ayrılmaz. Ama Uğur Abi bunların hiçbirini umursamaz. O sadece işine odaklanır. Çünkü en hassas olduğu konudur. Derdini güzel anlatabilmek, anlatırken büyük bir heyecanla bunu yaşayabilmek ister. Bunu yaparken karşısındakini incitmeden, hürmet ederek, saygıyla bunu yapar. Heyecanlanırsınız çünkü onun gözünden çıkan ateş sizi de yükseltir. Samimidir. Kalbini açarak bir oyuncuyla çalışır. Bence bu, oyuncuya büyük güven verir.
Türkân Şoray, Mila Kunis, Megan Fox ve daha birçok oyuncuya benzetiyorlar seni. Hoşuna gidiyor mu? Hepsi güzeller ve yetenekli kadınlar. Bunlar daha çok fiziksel benzetmeler. Hoşuma gidiyor bir kadın olarak. Her kadın kendine bakmaya, kendini güzel hissetmeye ihtiyacı vardır. İnsan aynaya baktığında kendisini güzel hissetmek ister. Bunu başkaları yaptığında daha da mutluluk verici.
Ben Türkiye ’de iyi oyuncular olduğunu düşünüyorum. Neden uluslararası bir oyuncu çıkamıyor bizden?
Kendimdeki eksiği söyleyeyim: Yabancı dil problemi. Bir an önce bu açığı kapatmaya çalışıyorum. Bir de doğru bağlantılar da olması gerekiyor. Benim için Türkiye’deki en iyi örnek Saadet Işık Aksoy. Yakın arkadaşım olduğu için söylemiyorum ama öyle. Bir film Türkiye’de çekildiği zaman ancak böyle bir olanak doğuyor. Geçenlerde Yılmaz Abi’nin yanındaydım, Russel Crowe’u anlatıyor. Çok mutlu oldum. Bu hareketliliğin daha da artacağını düşünüyorum.
Kaygılı biriymişsin?
Çok kaygılıyım. Her hafta Tolga ile ‘Arkadaşım Hoşgeldin’ için aradığında kaygılanıyorum. Her sinema filminde kaygılıyım oturduğum yerde. Oldu mu, olmadı mı? Ağır basan taraf hep olmadığı şeklinde.
Memlekete dair kaygıların var mı?
Yok canım. Neden olsun. Allah’a şükür. Mutluyuz. Azıcık vergi veriyoruz, vergilerimizin karşılığını yol, su, elektrik olarak alıyoruz. Onlardan da çok az ücret alınıyor. Asgari ücretin 6 bin TL, açlık sınırının ise dört kişilik bir aile için 3 bin lira olduğu bir ülkede yaşadığımız için ve kimsenin hiçbir şekilde acı çekmeden toplu taşıma araçlarında seyahat ettiği bir ülkede yaşadığım için çok mutluyum. Huzur seviyesi dünyada ilk onda yer alan bir ülkedeyiz yanlış hatırlamıyorsam. Çok huzurluyum bu yüzden. Her gün yeni yeni güzel iddialar ortaya çıkıyor. Bunlar beni iyice heyecanlandırıyor. Dünya bizi konuşuyor. Üç değil beş çocuk mu doğursak diye düşünüyorum.
.