'Faili meçhul her cinayetin aydınlatılmasından Erdoğan sorumlu'

'Faili meçhul her cinayetin aydınlatılmasından Erdoğan sorumlu'
T24- T24 editörü Selin Ongun'la yaptığı söyleşide, babası Uğur Mumcu'yu "İslamcıların öldürdüğüne inanmadığını" söyleyen Özgür Mumcu,  sözlerinin ardından kendisini, AKP yandaşlığıyla suçlayan yorumları "kamplaşmanın getirdiği algı körlüğünün eseri" olarak niteledi. Mumcu, Birgün gazetesinde bugün (15 Ocak 2010) yayınlanan "O Tuğla Hala Orada" başlıklı yazısında, www.T24.com.tr 'deki söyleşiden sonra, farklı yayınlarca parça parça alıntılanan sözlerinin, ifade etmek istediklerinin yanlış anlaşılmasına neden olduğunu anlattı. Mumcu, "Devletin devamlılığı diye bir ilke varsa, katili meçhul kalan her gazetecinin cinayetinin aydınlatılmasından Tayyip Erdoğan sorumludur" dedi.Özgür Mumcu'nun yazısının tam metni şöyle:

O Tuğla Hala Orada

Memleketin ne kadar gergin olduğunu bildiğimi sanıyordum, yanılmışım. Kutuplaşma ve gerginliğin algıları köreltmesi doğal bir sonuç elbette. Ancak şahsen tecrübe edince insan yine de şaşırıyor.

Geçtiğimiz günlerde T24 internet sitesinden Selin Ongun benimle bir röportaj yaptı. Röportajda Uğur Mumcu’yu öldüren iradenin İslamcı olmadığına inandığımı belirttim. Bu inancımın da maddi bir delile dayanmadığını fakat babamın ölmeden önce son yazdıklarının İslamcıları değil başka kesimleri rahatsız etmesinin daha olası olduğunu söyledim.

Öldüren İrade

Yani İslamcılar adam öldürmez demedim, babamı öldüren iradenin İslamcı olmadığı izlenimimi ifade ettim. Asıl sorun bir bombayı yerleştiren, bir tetiği çeken zavallı kuklanın İslamcı olup olmaması değil. Terörün tarihi aynı zamanda taşeron örgütlerin, tetikçi zavallıların kullanılması tarihi de. 1990’lı yıllardaki laik kimliğiyle bilinen her ismin öldürülmesinden bir grup İslamcı sorumlu tutuldu. Bunlar yargılandılar ve mahkum edildiler. Bu örgütün Türkiye’de onca zaman nasıl ortaya çıkmadan birbiri ardına cinayetler işlediği, kimler tarafından kollandığı ise belirsiz kaldı. Bu sebeple bu faili meçhul siyasi cinayetler aydınlatılmış sayılamaz. Bombaları patlatıp, kurşunları atanlar gerçekten bu şahıslar olsa bile bunlara kanat geren sistem açığa çıkarılmadan Türkiye’de işlerin yola girmeyeceği açık. Bu olmadığı için hala faili meçhul siyasi cinayetler ülkesiyiz.

Bu söylediklerim yıllardır çeşitli şekillerde kamuoyuna yansımıştı zaten. Fakat hiç bir zaman bu hafta olduğu kadar yankı uyandırmamıştı. 1999 senesinde Milliyet gazetesinde Nazım Alpman’a şöyle demiştim mesela:

11 sene önce

"Babam Apo ile MİT arasında irtibat olduğu yolunda ipuçları tespit etmişti. Bu konuda müthiş heyecanlıydı. Eğer öldürülmeseydi üç gün sonra (27 Ocak) emekli savcı Baki Tuğ ile bu konuyu görüşecekti. Tuğ'un elinde bu yönde bilgiler olduğunu öğrenmişti. O da telefonda doğrulamıştı. Babam bir şeylere ulaşacağını hissediyordu."

Nazım Alpman da hatırlar, bu açıklama öyle kayda değer bir ilgiyle karşılanmamıştı.

Bugün

11 sene sonra yine aynı şeyleri söyledim: “Babamın MİT ve PKK arasındaki bağlantılar üzerine araştırma yaparken, üstelik tam da o araştırmaların meyvelerini alacakken öldürüldüğü ortada. Son yazıları ısrarla bu konu üzerinedir. Öldürüldüğü tarihten bir yıl geriye gidip, tarama yapıldığında görülecektir; laiklik ya da İslamcılar üzerine kaleme aldığı yazı sayısı ciddi bir oran teşkil etmez.”

Bu sefer ufak çaplı bir depreme yol açmış oldu bu sözler. Bir çok yayın organı röportaja yer verdi. Söylediklerimin parça parça aktarılması ifade ettiklerimin tam anlaşılamamasına da yol açtı. Bu yazıyının yazılma sebebi de biraz olsun açıklık getirmek.

Röportajın tamamını okumayıp İslamcıları her türlü şiddet eyleminden uzak insanlar olarak resmettiğimi sananlar ya da beni AKP yandaşlığıyla suçlayan yorumlar ise kamplaşmanın getirdiği algı körlüğünün eseri. Herhalde 1999 senesinden AKP’ye yatırım yapmaya başlamış olamayacağım aşikar.

Röportajın geri kalanında söylediklerimi ise neredeyse bir senedir bu gazetenin sütunlarında, dört senedir ise başta yenisoz.net sitesi olmak üzere çeşitli başka platformlarda dile getiriyor ve ne liberal ne de ulusalcı olma hakkımı kullanıyorum. Şayet böyle bir hak kaldıysa.

Ocak Kanı

Malum Ocak ayı faili meçhul cinayetler ayı bu ülkede. Bu sebeple geçmiş haftalardaki bir yazımdaki talebi yenileyeyim:

“Devletin devamlılığı diye bir ilke varsa katili meçhul kalan her gazetecinin cinayetinin aydınlatılmasından Tayyip Erdoğan sorumludur. Emniyet ona bağlıdır, istihbarat birimleri emrindedir. Acz içinde değilse kendi döneminde öldürülenler dahil hepsinin katillerinin yakasına yapışmak görevidir.”.

Ergenekon soruşturması muhalefeti tasfiye için fırsat bilinmeseydi, kontrgerillanın tüm unsurlarına dokunulup Fırat’ın doğusu da kapsansaydı bu görevini yerine getirebilirdi. Belki o zaman Mehmet Ağar’ın Uğur Mumcu cinayeti için sarf ettiği “Gerçeklerin ortaya çıkmaması için adeta bir duvar örülüyor. Ama ben o duvardan tuğla çekemem” sözlerini yalanlamak için neden 2008 senesine kadar beklediğini de anlayabilirdik.

Bu sebeple iki sene evvel şunu demiştim: “Ergenekon’da gerçekten kontrgerilla unsurlarla, ilgisiz kısımları ayırt etmek vazifesi eski kontrgerillacı, yeni demokratlara bırakılmayacak kadar ciddidir”. Çünkü kontrgerillaya Susurluk’ta karşı çıkanlarla “glu glu dansı yapıyorlar” diye dalga geçen Necmettin Erbakan’ı, ışıklarını söndürüp çeteyi protesto edenlere “mum söndü oynuyorlar” diyen Şevket Kazan’ı ve onların parti arkadaşlarını henüz unutmadık.