Farklı hayatlara dokunan ressam

Farklı hayatlara dokunan ressam
Ünlü ressam İsmail Acar, “Başkalarının hayatlarına dokunarak onların sanatla tanışmalarını istiyorum” diyor. Doğup büyüdüğü köyde tesadüfen tanıştığı bir ressam onun hayatını değiştirdi. Çocukken yaşadığı bu deneyim, İsmail Acar’ın resim konusundaki düşüncelerini derinden etkiledi. “Ben de şimdi başka çocukların hayatlarına dokunarak onların sanatla tanışmasını sağlamak istiyorum” diyen Acar, Aralık Derneği’yle ortaklaşa yaptığı çalışmalarla birçok çocuğa yardım elini uzatıyor. 2004 ve 2005 yıllarında art arda en başarılı sanatçı ödülüne sahip olan Acar’ın hayali devasa bir sanat atölyesi kurmak. Sanat sanat için mi, yoksa toplum için midir?” tartışmalarının çok uzağında “Sanat para içindir” demekten çekinmeyen ressam Acar’la bir söyleşi gerçekleştirdik. Çocukluğunuzda resim yapmayı düşler miydiniz? Her zaman resim yapıyordum. Çocukluktan lise yıllarına kadar resim yapmak benim için bir hobi gibiydi. En çok zevk aldığım ve mutluluk duyduğum şey resim yapmaktı. ‘Üniversitede resim okunduğunu bilmiyordum’ İstanbul’a psikoloji okumak için geldiğiniz halde, eğitiminizi yarıda bırakmanızın nedeni nedir? Ben bazı konularda çok sabırsızım ve çabuk yoruluyorum. Banka sırasında bile beş dakika bekleyince kâbus görüyorum. Okuldaki kayıt sırasından tutun da bütün bürokratik işlemler bana çok sıkıcı geliyor. Ama resim yaparken iş çok farklı. Bana lisede, “Ne olacaksın” diye sorduklarında; “Hiçbir şey olmak istemiyorum” derdim. Ta ki üniversiteye başladığım zaman Güzel Sanatlar Fakültesi’nin varlığından haberdar oluncaya kadar. Ben, insanların üniversitede resim okuyabileceklerini bilmiyordum. Bunu öğrenince resim okumak istediğime karar verdim ve okulu bıraktım. ‘Türk gibi resim yapacağım’ Resimlerinizde Osmanlı motifleri, padişah portreleri, tuğralar kullanıyorsunuz. Osmanlı temasını tercih etmenizin özel bir nedeni var mı? Resimden para kazanmaya başlayınca, dünyayı dolaşmaya karar verdim. Sonra Türk resmine baktığım zaman ya Fransızlar ya da İngilizler gibiydi. Hiçbir zaman kendine has bir kimliği olmamıştı. Oysa Fransız resimlerini Fransız gibi, İtalyan ise İtalyan gibi yapıyordu. Biz Türkler hep başkalarına özeniyoruz. Sonra merak ettim, “Acaba Türk resmi nasıl olur?” diye. O yüzden ben İtalyan ressamlardan etkilendim. Çünkü onlar hem geleneklerini çok iyi gözlemliyor hem de modern resimler yapıyordu. Bir İtalyan’ın Roma’ya yaklaşımı neyse, bir Türk’ün de Osmanlı’ya yaklaşımını paralel gördüm. Ve dedim ki: “Türk gibi resim yapacağım” ve böyle yola çıktım. Onun için öncelikle resimlerimde Osmanlı hatta Anadolu Bizans, İslam sanatı ve kültüründen faydalandım. Çünkü bin senedir bütün Türkler, sanatlarını İslam adı altında üretmişler. Baktığınız zaman, İslam dışında hiçbir resimleri yok. Camiler, kubbeler, hat, minyatür her şey İslam adına üretilmiş. Bence siz, İslam sanatını ve Osmanlı’yı resimlerinizde kullanmazsanız, genlerinize hakaret etmiş olursunuz. ‘İlk tablomu Demet Akbağ aldı’ İlk tablonuzu kim aldı hatırlıyor musunuz? Öğrenciyken bir sergiye katılmıştım. O sergide Demet Akbağ, aldı. Hatta o sergiden bir ödül almıştım. Bugüne kadar sayısız sergi açtınız. Sizin için ayrı bir önemi olan serginiz var mı? Ayasofya, Floransa ve Venedik Bienali benim için çok önemli sergiler. Tek bir sergi yok, çünkü çok çalışıyorum. Mesela bu yıl yurtdışında beş sergim var. Kendi ülkesi sınırları dışında, dünyada bunu yapabilen çok az ressam vardır. Çünkü bu maddiyat başta olmak üzere bir çok açıdan çok zor. Sanatçıların genellikle sıra dışı yanları olur, sizin de böyle taraflarınız var mı? Bu, zaman içinde ortaya çıkacaktır. Ama sanırım benim sıra dışı tarafım, normal olarak yaptığım bir şeyi, insanların bu şekilde algılamaması. Rönesans atölyelerinde yüzlerce ressam çalışırken, benim 5 asistanla çalışmam sıra dışı durabiliyor. Bugün dünyanın en başarılı ve en çok kazanan ressamı olarak nitelendirilen ressamlar 250 kişi çalıştırırken, ben projeye göre en fazla 20 kişiyle çalıştığım zaman bu sıra dışı olarak algılanıyor. ‘Belki de tek farkım doğru soruları sorabilmem’ “Türkiye’de sanatçı olmak zordur” derler; ama siz, sanırım bunun biraz dışındasınız. Sizi farklı kılan ne oldu? Türkiye’de insanlar 500 bin dolar verip bir otomobil alabiliyorlar. Buna rağmen, neden 5 bin dolar bile verip bir resim almadıklarına şaşırmıştım. Benim çıkışım hep bu şaşkınlıklardan dolayı oldu. Türkiye’de bu kadar kaynak, bu kadar çok bina varken, neden insanlar evlerine bir resim alıp koymazlar diye hep düşündüm. Belki de tek farkım, doğru soruları sorabilmem ya da doğru noktada kalabilmem oldu. ‘Yaptıklarım farklı bulunuyor’ Türkiye’deki resim sanatını Avrupa veya Amerika ile karşılaştırdığınızda neler söyleyebilirsiniz? Türkiye’de resim sanatçıları açısından çok büyük bir potansiyel var. Ama asıl şey galerilerin ve koleksiyonerlerin bu konuya aktardıkları parayla alakalı. Türkiye’de eğer resme 50 milyon dolar yatırırsanız, buradaki sanat gelişir. Çünkü Avrupa’da sanata yatırılan parayla, Türkiye’de sanata yatırılan para arasında çok büyük farklar var. Türkiye’deki çok önemli ressamlar Avrupa’ya çıkamıyor. Dünyanın her yerinde resim satan bir Türk ressamını ben bilmiyorum. Amerika’da meşhur bir Türk ressamı olabiliyor; fakat bu, Japonya da bilinmiyor. Birçok çocuk, yeteneği olmasına rağmen eğitim alamıyor. Aralık Derneği bununla ilgili nasıl imkânlar sağlıyor? En azından kendi açımdan düşündüğüm zaman, benim imkânlarım çok yerinde değildi. Tesadüf, yaşadığım köyde İstanbul’dan gelen bir ressam vardı. Başka çocuklar oynamaya giderken, ben gidip onun boyalarını karıştırırdım. Çocukken gördüğüm bir şey benim hayatımı etkiledi. Aralık Derneği bu anlamda çok ciddi çalışmalar yapıyor. Mesela Diyarbakır’da bir proje gerçekleştirmiştik. Bu projeden sonra, orada yaşayan beş çocuk şu an İstanbul’da Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okuyor. Hatta Aralık Derneği aracılığıyla olarak onlara imkân sağlıyorum. ‘Sanat para içindir’ Resim dışında hobi olarak neler yapıyorsunuz? Resim dışında fotoğraf çekiyorum. Gerçi ben ne yapsam ondan bir şekilde para kazanıyorum. Bir masa yapıyorum, insanlar bu sefer benden bir masa tasarımı yapmamı istiyor. Kendi yatak odamı tasarladıktan sonra, bir firma bana birtakım tasarımlar yaptırdı. Bir şeye müdahale ettiğiniz zaman, insanlar onu farklı buluyor. Yıllardır süregelen bir söylem vardır: “Sanat sanat için mi, yoksa toplum için midir?” Sizce sanat ne için yapılır? Dünyada bugün sanat birçok misyonu üstleniyor. Bu çağdaki söylemler, 1920’lerdeki söylemlerden çok farklı. O zaman bir sosyalizm havası vardı. Kapitalist sistem başka bir şekilde yüzünü gösteriyordu ve farklı farklı söylemler vardı. Bugünün yorumunda ise çok farklı şeyler var. Bugün en başarılı sanatçı, en yüksek fiyata resim satan sanatçıdır. Dolayısıyla burada “Sanat, toplum için midir, sanat için midir?” sorusuna bir de “Para için midir?” sorusu yer almalı. Picasso’ya baktığımız zaman, bir tablosunu çok yüksek fiyata satan ve kimseye bir şey bağışlamayan bir adamdı. Şimdi Picasso’ya, “Sanatın ne için?” dediğin zaman, hiçbir zaman “Para içindir” dememiştir. Ama en büyük parayı da o kazanmıştır. Bugünse baktığınız zaman, en çok kazanan sanatçılar sosyal sorumluluk projelerinde çalışıyorlar. Bu yüzden sanat ne için sorusu başlı başına bir soru işareti. Ama bence sanat o çağı yansıtır. Bu çağda para ön plandaysa, sanat para içindir. Bir ressam para kazanamıyorsa, kesinlikle sanat yapamaz. Bugün bir ressamın toplum için bir şeyler yapabilmesi için önce para kazanması lazım. ‘Dünyanın her yerinde tanınmak istiyorum’ Siz de Bedri Baykam gibi otobiyografinizi yazmayı düşünüyor musunuz? Bedri Baykam bu ülkede ilkleri yapan bir ressam. Öğrencilik yıllarımda hatta üniversiteye gitmeden önce bile bana ressam ismi söyle deseler, “Bedri Baykam ve Picasso” derdim. Üniversiteye geldiğimde şunu fark ettim: Bir ressam var ki resim yaparak hayatını kazanıyor. Bedri Baykam’ın çıkışlarını herkes bilir. İnsanlar için böyle rol modeller lazım. Türkiye’de ne kadar çok ressam başka işler yapmadan resim yaparak para kazanıyorsa; bu, gençler için örnek teşkil ediyor. Bedri Baykam’ın çıkışları bir gündem oluşturuyor. En azından insanlar resim konuşuyor, bu tür sorular geliyor. Otobiyografi yazmak benim şu an aklımda olan bir şey değil. Çünkü önümüzdeki beş yıl içerisinde yapmam gereken bir çalışma var. Bu da uzun ve disiplinli bir çalışma gerektiriyor. Daha sonra otobiyografimi yazabilirim. Bu beş yıllık çalışma hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? Bunu kısmen sizinle paylaşabilirim. Ben, dünyanın her ülkesinde tanınan bir ressam olmak istiyorum. Benim yaptıklarımın geleceğe taşınması açısından bu çok önemli. Bunun birçok açılımı var. Dünyanın birçok ülkesinde bilinme ihtimali en yüksek ressamım. Gidemediğim birçok ülke var. Bu isteğimi gerçekleştirmek için birçok projeyle uğraşıyorum. Bir eğitmen olarak resim yapmaya ilgisi olanlara neler tavsiye edersiniz? Bence hemen gidip birer tuval ve boya alıp, o her zaman düşündükleri ama yapamadıkları resmi yapmaya başlasınlar. Hayal ettikleri bir manzarayı resmetsinler. Yeter ki o boyaları tuvale sürsünler. Bu konuda zorlanıyorlarsa, Aralık Derneği ve buna benzer derneklerden yardım alabilirler. Bugün ben dâhil olmak üzere Mehmet Güleryüz’e bile telefon açıp yardım isteseler kesinlikle geri çevrilmezler. ‘Hayalim devasa bir sanat atölyesi açmak’ Bundan sonraki hayaliniz nedir? Benim en büyük hayalim binlerce metrekareden oluşan ve binlerce asistanın çalıştığı devasa bir sanat atölyesi açmak. Sadece sanat üreten ve o şehrin rengini değiştirebilecek bir sanat ordusu hayal ediyorum. Ve bir gün gerçekleşeceğine inanıyorum. Heykeltıraşlardan tutun da seramik sanatçılarına kadar şehrin her yerine dokunacaksınız. Röportaj: Bahar Çoban