Fetih 1453'ün filminin yapımcısı ve yönetmeni Faruk Aksoy, yurtdışından aldığı tepkiler için "Sadece e-mailler geldi. Biraz öfkeliler bana. Her ülkede vardır böyle radikaller. Batı kaynaklı gazeteler, New York Times'dan Washington Post'a, Herald Tribune'den, Boston Globe ve Londan Times'a kadar hepsi daha çok siyasi yaklaştılar. Benimle yaptıkları röportajda daha çok siyasi soru sordular" dedi
Bugün gazetesinden Şebnem Özcan'ın "Faruk Aksoy Fetih 1453'ü anlattı" başlığıyla yayımlanan (1 Nisan 2012) söyleşisi şöyle:
Faruk Aksoy, Recep İvedik serisinde yakaladığı başarıyı, bir yapımcı olarak bu son filmiyle de yakaladı. Ve Türk sinemasında kırılması çok zor olan önemli bir rekora imzasını attı. Peki kimdir Faruk Aksoy, ünlü sinema adamıyla ilginç yaşamını ve filmlerini konuştuk.
Eşim ben bu filmi yapmaya karar verdiğinde bana bir kere daha aşık oldu. "Bravo, bu filmi yapmalısın" dedi. Bazı zorluklar yaşandı tabii. Günümün 15-16 saatini çalışarak geçirdim, eve otel gibi sadece uyumaya gidiyordum. Kızım var, o şikayetçiydi. Film annemin duasıyla başladı. Megofandan dua okudu. "Motor" dedi. Filmin son sahnesini çekmeden önce de yine megofandan dua okudu. "Motor" dedi. (Faruk Bey elinin tersiyle gözündeki ıslaklığı siliyor)
-Tebrik ederim 'Fetih 1453'ü izleyenlerin sayısı 6 milyonu aştı
Evet, şu ana kadar 6 milyon 200 kişi filmi seyretti.
-Tüm zamanların seyirci rekoru sizin elinizde şu anda.
Evet. Tüm zamanların en çok seyirci toplayan ilk üç filmi, 'Fetih 1453', 'Recep İvedik 2' ile 'Recep İvedik' Üç filmi de biz çektik. Aile içi rekabet ettik.
-Filmlerinizi sinemada halkla birlikte seyrediyormuşsunuz öyle mi?
Ben bütün filmlerimi seyirciyle izlerim. 'Fetih'i dört ayrı salondaki seyircilerle izledim. Seyirci gibi salona girip filmi seyrediyorum.
-Bundan amacınız ne?
Seyircilerin tepkilerini izliyorum. Olağanüstüydü. Çok gurur duydum. Alkışlayan oldu, "Allühü Ekber" diye tekbir getirenler oldu, özellikle 'Hasan' ölünce ağlayanlar oldu. Tam arkamda 28-30 yaş grubunda seyirci topluluğu oturuyordu. Hasan ok yedikçe kız, "Ne olur ölmesin, diksin şu sancağı' dedi. Yanındaki arkadaş da 'Merak etme, tarihte öyle yapmıştı, ölmeyecek o sancağı dikecek" dedi.
-Bu filmin bu kadar gişe yapacağını öngörmüş müydünüz?
Bu filmi 10 yıldır yapmak istiyordum. Doğal olarak bu pahalı bir yapımdır, çok ileri teknoloji gerekir. Biz de ne o para vardı, ne de o teknoloji. Bu yüzden beklemek gerekti. İkisi bir araya gelince, para ve teknoloji bir araya gelince bu filmi yapmanın tam zamanıydı.
-Bir ortağınız var mıydı?
Yok, kredi aldım. Sponsorluk gelirlerimiz oldu.
-Esas para sizden çıktı değil mi?
Esas para tabii benden. Kamuoyunda çok yüksek bir beklenti vardı. Ayrıca tarihimizin en görkemli en gurur verici olaylarından birisidir bu, Osmanlı devletini imparatorluk haline getiren, dünya düzenini değiştiren bir olaydır İstanbul'un fethi. Dolayısıyla çok büyük bir ilgiyle karşılaşacağını biliyordum. Ama Türkiye'de kaç kişi sinemaya gidebilir meselesini kestirebilmek mümkün değil. Daha önce gördük ki, 4 milyon 350 bin kişi sinemaya gidecek parayı harcayabiliyormuş. En az Recep İvedik kadar izleneceğini hissediyordum.
-Bu başarının sonunda kazandığınız parayla hayatınızı değiştirecek misiniz? Çok para kazandınız, o parayla kendinize neler alacaksınız?
Hayatım boyunca hiç o tip şeylerle ilgim olmadı. Bir tek iyi bir evde yaşamak istedim, bir de buzdolabım dolu olsun istedim. Başka hiçbir şey de gözüm yok.
-Çocuğunuz sizden ne istiyor; "Baba bana şunu al, bunu al" diyor mu?
Annesi de bende öyle bir çocuk yetiştirmiyoruz. Onun bir harçlığı var 25 lira haftalık. O parayla ne alınırsa onu alır.
-Harçlığı artacak mı kızınızın?
Enflasyon oranında.
-Peki, bu filmi çekerken 4 yıl boyunca çalışma temponuza katlandığı için, bu başarıyı yakalayıp, bu kadar kazandıktan sonra eşinize tek taş pırlanta ya da başka bir hediye aldınız mı?
Eşime tek taşı evlenirken almıştım. Benim eşimin öyle şeylerde hiç gözü yoktur, biz mütevazı insanlarız.
-Yunanistan'dan tepkiler aldınız mı?
Sadece e-mailler geldi. Biraz öfkeliler bana. Her ülkede vardır böyle radikaller. Batı kaynaklı gazeteler, New York Times'dan Washington Post'a, Herald Tribune'den, Boston Globe ve Londan Times'a kadar hepsi daha çok siyasi yaklaştılar. Benimle yaptıkları röportajda daha çok siyasi soru sordular. Yeni Osmanlıcılık akımının filmi olarak değerlendirme bulundular. Ben de onlara dedim ki "Roma'yla alakalı yapılan bin tane film hakkında böyle sorular sordunuz mu?" "ya da Amerika'nın Irak'ta yaptığı katliamına Oscar verdiniz bu filmi yapan kadına sordunuz mu bu tip sorular?" dedim. Utandılar ve başlarını öne eğdiler.
-Bu filmin başka yansımaları oldu mu?
Bu film vasıtasıyla ben, Türkiye'deki bütün ideolojik tartışmaların, bütün sınıfsal tartışmaların, bütün ırk tartışmalarının ne kadar saçma ve suni olduğunu gördüm. Çünkü Diyarbakır'da sinema salonları full çekti mesela. Urfa benim memleketim olduğu için full çekti. Van'da, olağanüstü ilgi gördü. Gelelim bu taraflara, Tekirdağ, Yalova, İç Anadolu'ya gidelim Çorum, Karadeniz'e gidelim, Trabzon, Samsun ve Rize bütün sinemalar full dedi. İlk çıktığı hafta sonu cumartesi günü yüzde 98, Pazar 99.9'luk bir dolulukla oynadı bu film. Bu film bütün Türkiye'yi birleştirdi. Diyoruz ya, "Yok efendim Diyarbakır'da Kürtler, Tekirdağ'da solcular, bilmem nerede sağcılar" biz bütün Türkiye'yi birleştiren bir film yaptık. Bu tarih hepimizin tarihiÖ Bu topraklarda yaşayan herkesin tarihi.
-Filmde, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettiği günün sabahında, surların önünde ordusuyla birlikte kıldığı sabah namazı sahnesi muazzamdı? O sahneyi çekerken duygulandınız mı, gözleriniz yaşardı mı?
Tabii ben de çok duygulandım o sahneyi çekerken. Bir de imam vardı, sesi çok güzel bir imamdı. O söylüyordu, oyuncu tekrar ediyordu. Tüylerimiz diken diken oldu hakikaten. Başka şeyler de oldu sette. Mesela, Fatih Sultan Mehmet ordusuna konuşma yaparken o sahne tam şöyle yazılmıştı, "Fatih Sultan Mehmet kılıcını kaldırır, kamera yükselir, bir anda ay tutulması biter ve bir dolunay görürüz" diye yazılmıştı. O gün biz o sahneyi çekerken gerçek ay tutulması yaşandı. İnanılmaz bir şeydi. Hemen kamerayı çevirdik, ay tutulmasını çektik uzun uzun. Sette kazalar da yaşandı.
-Ne gibi kazalar?
İnsanları dövüştürdüğümüz kılıçlar gerçek kılıçlardı, sahte kılıç değildi. Gerçek kılıç kullandık ki, o ağırlık hissedilsin, seyirciye gerçeklik duygusu geçsin. Justinyanus'u oynayan Cengiz'in kafası yarıldı. Ulubatlı'yı oynayan İbrahim'in gözünün hemen altına kılıç geldi, neredeyse gözüne giriyordu. O hakeza, kılıç antremanları yaparken topuğunu kırdı. Recep Konstantin'i oynayan attan düştü, kaburgasını kırdı. Ben ATV'den düştüm, kolumu kırdım, kafamı yere çarptım.
-Devlet katından sizi arayıp tebrik edenler oldu mu?
Evet, sayın Başbakanımız filmi çok beğendiğini ve tebrik ettiğini bildirdi. Cumhurbaşkanımız filmi çok beğendiğini bildirdi. Sayın Başbakan ikinci ameliyattan sonra evinde istirahatteyken izlemek istemişti. Daha henüz film çıkmamıştı. Ben aslında filmin herkesin aynı anda izlemesini istedim ve bunu kendime uğur edinmiştim. Ama Başbakan'a yollama sebebimiz rahatsızlığını göz önünde bulundurarak ve evde dinlendiğini ve nekahat döneminde filmi izlemek istediği için kendisine yolladım. Ve filmi ilk izleyen sayın başbakanımız oldu.
-Filmin gösterildiği yerlerde ilginç olaylar oluyormuş, size de geliyor mu böyle duyumlar?
-Marmaris'te film iki salonda oynanıyor. İki salonda full, sinemaya gidiyorlar ama bir türlü seyredemiyorlar. Boş yer yok. Sonunda bunlara gına gelmiş. Yeniçeri kıyafeti yapıp giymişler ve bu şekilde bir seans daha açılmasını sağlamışlar. Beyoğlu'nda bir sinemaya da 10 kişi yeniçeri kıyafeti giyip gitmiş demişler ki "Biz o dönemin askerleriyiz. Paramız yok, filmi seyretmek istiyoruz" Beni aradılar "Alın içeri" dedim. Almanya ve Hollanda da film salonundan "Allahu Ekber" sesleri gelince oradakilerin ödleri kopmuş, çok korkmuşlar.