HaberTürk yazarı Fatih Altaylı, Yeni Şafak gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül'ün “Türkiye bir an önce nükleer silah sahibi olmalı" fikri taşıyan yazısına tepki gösterdi. Altaylı, "Türkiye’nin nükleer silah sahibi olup olmaması başka bir tartışma ama bunu bir gazete sayfasından, etkili bir editörün 'davul zurna ile ilanı' çok farklı bir safahat" diyerek, "Yazısının 'şaka' olduğuna inanmak istiyorum" ifadesini kullandı.
İbrahim Karagül dünkü yazısında, "2018 için olağanüstü savunma hazırlığı, gerekirse nükleer silahlanma acil bir hale gelmiştir" demiş, "Bu bir tarih dönüşüdür. Yüzlerce yılda bir kez gelir. Ve o tarih bize geniş bir alan açıyor ve biz bu alanı dolduracağız" sözlerini kullanmıştı.
Altaylı'nın "Nükleer kâbus" başlığıyla (21 Kasım 2017) yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
Kolay kolay korkmam aslında.
Eskiden beri okuyanlar bilir, “Bu da geçen ya hu”cuyumdur.
Akılsızlığa değil akla, çözümsüzlüğe değil çözüme inanırım.
Ama ne yalan söyleyeyim, dün gerçekten “korktum”.
Önce Ardan Zentürk’ün yazısını okudum.
“ABD ile savaşacağız, hazır olun, herkes safını belli etsin” manasında bir yazı yazmış.
“Hoppalaaa” derken elime Yeni Şafak’ı aldım.
Sevgili İbrahim Karagül’ü başladım okumaya.
O da Zentürk ile benzer bir havaya girmiş ve yazının ana fikri şu: “Türkiye bir an önce nükleer silah sahibi olmalı.”
Türkiye’nin nükleer silah sahibi olup olmaması başka bir tartışma ama bunu bir gazete sayfasından, etkili bir editörün “davul zurna ile ilanı” çok farklı bir safahat.
Bu “ilan” zaten dış ilişkilerde sıkıntılı günler yaşayan Türkiye açısından, sıkıntıların bambaşka bir boyuta evrilmesini istemekten öte bir şey değil.
Bir nevi Türkiye’yi “İranlaştırma” ya da “Kuzey Koreleştirme” sürecine davetiye.
Türkiye zaten, bence haklı olarak, Rusya ile hava savunma sistemi konusunda bir anlaşma yaptı.
Bunun yanı sıra, Rusya ile son derece önemli ve Türkiye açısından stratejik önemde bir nükleer santral anlaşmamız var ve inşaat sürüyor.
Tam bu sırada kalkıp “Türkiye nükleer silah sahibi olmalı” diyecek olursanız başınıza öyle zamansız bir şekilde, öyle büyük bir iş alırsınız ki, dışarıda Türkiye’nin kuyusunu kazmak için bekleyenlere ve FETÖ lobisine “duble kaymaklı ekmek kadayıfı” ya da “çift jokerli el” vermiş olursunuz.
Zaten türlü sıkıntılarla boğuşan Türkiye’nin durduk yerde “uluslararası ambargo” tehdidiyle karşı karşıya kalmasına, iyiden iyiye yalnızlaştırılmasına ve çok ciddi bir askeri tehdidin hedefi olmasına neden olursunuz.
Ben İbrahim Karagül’ün yazısının “şaka” olduğuna inanmak istiyorum.
Yok eğer ciddi ise çok ciddi bir karabasana neden olabilir.
Hani yatakta büyük bir kâbus görüp uyku felci nedeniyle parmağını kıpırdatamamak hali vardır ya.
Tam öyle.
HADİ diyelim ki İbrahim Karagül’ün istediği oldu ve Türkiye bir nükleer silah üretti.
Yani elimizde muazzam yıkıcı ve bu nedenle de caydırıcı bir güç var.
Bunu nereye atacağız?
Suriye’ye mi, Irak’a mı, İran’a mı, Rusya’ya mı, Bulgaristan’a mı, Yunanistan’a mı, İsrail’e mi?
Çünkü daha öteye atmamız pek mümkün değil.
Böyle bir nükleer gücü kullanabilmek için bir yandan da orta menzilli balistik ya da cruise füzesi yapmamız gerek.
Yapılmaz değil elbet ama boyacı küpüne sokup çıkarıp yapmak da mümkün değil.