Fatih Ürek, yeni AKM'nin tanıtımına katılmasını böyle savundu: Davet almışım, tabii ki giderim

Fatih Ürek, Hande Yener, Banu Alkan, Tayyip Erdoğan

Tanıtımını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın yaptığı yeni Atatürk Kültür Merkezi'nin lansmanına katıldığı için eleştirilen Fatih Ürek, tepkilere "O zaman kendileri gitselerdi. İstediklerini söylesinler. Ben sahneye çıkan, bu ülkeye emek ve hizmet veren bir sanatçıyım. Davet almışım. Tabii ki gideceğim. Sen alsaydın da, sen gitseydin o zaman. Ne diyeyim ki bunlara?" sözleriyle yanıt verdi.

Posta gazetesinden Oya Çınar'a konuşan Fatih Ürek, "Aseksüel gibiyim" diyerek "Sevgi ve saygı karşılıklı olmalı. Ben o işleri hâlâ bilemiyorum. Ve zannediyorum ki, benim aşklarım hep tek taraflı olmuş. Sıtkım sıyrıldı artık. Arzusunu da, acısını da istemiyorum. Uğraşamam" dedi.

Oya Çınar'ın Fatih Ürek'le yaptığı söyleşi şöyle:

- Yeni programınız ‘Gelinim Mutfakta’ başladı...  Çok keyifli bir program. Her şey dört hafta gibi kısa bir sürede şekillendi. Bir sabah uyandım ve programın yapımcısı Fatih Cesur’dan bir telefon aldım. Formatı anlattığında bayıldım. Gelinler yemek yapıyor, kayınvalideler oyluyor. İnanılmaz eğleniyoruz. O durum seyirciye de yansıyor ki çok iyi dönüşler alıyoruz. - Siz yakın zamanda mide ameliyatı oldunuz. Gözümüzün önünde verdiğiniz onca kiloyu geri almayın sonra...  Çok dikkatliyim o konuda. O kadar bakmıyorum tadına. - Gelin-kayınvalide hırsı orada da giriyor mu devreye?  Deli misin! Acayip hırs yapıyorlar. Hele iki kayınvalidemiz var ki maşallah! Ama o da güzel çünkü bu bir yarışma.  

"Artık hep evdeyim"

- Program dışında nelerle meşgulsünüz?  İş dışında bir şey yok hayatımda. Öyle çıkayım, gecelere akayım gibi bir durumum yok. Çoktandır bıraktım o işleri. - Kime sorsak böyle söylüyor...  Ama ben gerçekten böyle yaşıyorum artık. Açık söyleyeyim, benim davetlerim vardır meşhur. O davet senin bu davet benim, severdim gezmeyi. Artık onu da yapmıyorum. Asosyal oldum. Halimden de memnunum. - 52 yaşındasınız. 50’den sonra ne değişiyor hayatta?  Her şeyin bilincine varıyorsunuz. Hayatımda olması ve olmamaması gerekenleri iyi tanıyorum artık. - Tutkulu bir insan mısınız?  İşimde canavarım. Sahnede pençelerim çıkar ortaya. Ama kötü hırslarım yoktur. Karşımdakini işimle ezerim. Siz o yönünüzü güçlendirirseniz kimse size zarar veremez. - Hiç zarar görmediniz mi?  Çok kazıklandım. Arkadaşımdan, eşimden, dostumdan, akrabamdan... Çok suistimal edildim. - Fazla mı iyi niyetlisiniz acaba?  Safım ben. Ama daha temkinliyim. Yine de hâlâ ummadığım yerden yara alıyorum. - Siz kimsenin canını yakmadınız mı?  Yakmışımdır. Ama asla bilerek yapmam. Beceremem zaten. Koç burcuyum, kıskancım. Yine de kimsenin ekmeğiyle oynamam. Ama ben çok iyi biliyorum, ona buna telefon açıp benim için, “Çalıştırmayın onu” diyenleri. Yakınlarım üstelik bunu yapanlar. Yakınım zannettiklerim... - Yaşlanma korkusu yaşıyor musunuz?  Ruhum genç. Yine de oluyor ister istemez. Hele şimdiki gençlere bakıyorum da, acayip uç noktalarda yaşıyorlar. - Siz gençliğinizde sakin miydiz?  Ben de gençliğimde hatalar yaptım. Ama sorumluluk duygum fazlaydı. Genç yaşta kendi paramı kazandım. Zorluklarla da karşılaştım. Bir dönem sahneye çıkmama engel olmaya çalıştılar. Marjinal geliyordum onlara. - Kendinizi marjinal buluyor musunuz?  E tabii. Normal bir adam değilim. Sokakta gören lönk diye kalıyor ilk etapta. - Bakışlar hoşunuza gitmiyor mu?  Şimdi gidiyor. Çünkü artık sevgiyle baktıklarını biliyorum. Gençken antipatik geliyordu. Ben de kendimi henüz kabul ettirmiş değildim.

"Zeki Müren zekiydi, ben değilim"

- Siz kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz? Zeki Müren’in olduğu yere yakın mısınız mesela?  Haşa! O zamanın ötesindeydi. Ben bu zamandayım. Devir öyle değişti ki. Zeki Müren’in döneminde telefon bile yoktu. Sosyal medya yoktu. O ulaşılmazdı. Şimdi hepimiz ulaşılır haldeyiz. Bu bile büyük bir belirleyici. Bir de o çok zekiydi, ben değilim. Akıllıyım diyebilirim ama. Düşüne düşüne çözebilirim bazı şeyleri. Zaten çoğu şeyi 40’ımdan sonra öğrendim. - Ne öğrendiniz?  Kendime iyi bakmayı, değer vermeyi. Kendi keyfim için seyahat etmeyi. İyi bir restoranda kendime özel zaman yaratmayı... Öncesinde hep çalıştım. Varsa yoksa işti hayatım. Aileme yardım ettim. Kendimi kalkındırdım. Hedefler koydum. Evim şöyle olmalı, arabam böyle olmalı... Sonra da hepsini bir bir gerçekleştirdim. - Babanız siz doğduğunuzda 40 kurban kestirmiş. Neden? 

Dört kız kardeşin en küçüğüydüm çünkü. Erkek çocuk olunca dua gibi, ritüel gibi bir şey bu. Artık garipseniyor ama o zamanın ruhu öyleymiş. Babam kasapmış zaten. Pastırmacı Celal. - Nasıl bir çocuktunuz?  Annem çok dominanttı. Bize zarar gelmesin diye fazla korumacı davranırdı. El bebek gül bebek büyüdüm. Ürkek, yalnız bir çocuktum. Kimseyle fazla konuşmazdım. Annem konuşturmazdı zaten. Bir de hayal dünyam çok genişti. Bahçelerde gezer, eğrelti otlarını kafama takar, kendimi filmlerde gördüğüm kahramanların yerine koyar, ağaçlarla konuşurdum.   - Yeşim Salkım ile aranızda bir tartışma yaşandı. Neydi meselenin aslı? 

Yeşim’i eskiden beri tanırım. Bir magazin programında sanatçıların magazin eleştirmeni gibi yorum yapmasını doğru bulmadığımı söyledim. Bu gazetecinin işidir. Yine aynı şeyleri söylüyorum. Böyle düşünebilirim, kime ne! O üzerine alındı. Aman Allahım... Coştu! - Size mesaj atmış, dönmemişsiniz ama?  Hakaret mesajları hepsi. Neyine döneyim? Hepsi duruyor, kayıtlı. Tutturmuş, “Ben seni bilirim Fatih...” diye. E, ben de o zamanki seni bilirim Yeşim. Ne diyeyim şimdi? - O, “Biz sanatçı değiliz herkes haddini bilsin” dedi. Siz kendinize sanatçı diyor musunuz?  Valla diyorum ben. Ha ortalıkta “Sanatçıyım” diye gezmiyorum ama benim ruhumda var o. - Sanat camiasından sağlam dostlarınız var mı?  Arkadaşlarım var. Demet Akalın, Seda Sayan... Ama öyle her şeyimizi biliriz, anlatırız durumu yok. Bence herkes herkesin her şeyini bilmesin zaten. - Sır tutar mısınız?  Tutamam valla! Hiç düşünmeden saf saf söylerim her şeyi. Ha, ama derin sırlar vardır bende. Onlar ayrı. - Kıyafetlerinize çok yatırım yaptığınız söyleniyor. İyi bir kostüme en fazla kaç lira ödersiniz?  30 bin falan. Öyle 100 bin liralık bir elbise giymem. Ama yerine göre pazardan da alışveriş yaparım. - Taklit ürünler kullanıyor musunuz?  Kullanırım. Taklitler de ucuz değil ki... - Aşka bakışınız değişti mi yıllar içinde? 

Bütün aşklar maydanoz. Ne aşkı! - Kimse yok mu hayatınızda?  Yok. Olmasın da. Hiç çekemem artık. - Niye olmasın, öyle hayat geçer mi?  Öyle hayatım. Geçiyor hem, niye geçmesin? Bu saatten sonra aşık olmam. Ben yapamıyorum demek ki! İşimde gücümdeyim. - Aşık olunca işi gücü bırakıyor musunuz?  Ondan değil. Hayatımın her döneminde aşk da cinsellik de son planda olmuştur zaten. - Aseksüel misiniz?  Doğru valla, aseksüel gibiyim. Sevgi ve saygı karşılıklı olmalı. Ben o işleri hâlâ bilemiyorum. Ve zannediyorum ki, benim aşklarım hep tek taraflı olmuş. Sıtkım sıyrıldı artık. Arzusunu da, acısını da istemiyorum. Uğraşamam. - Büyük bir aşk acısı çekmiş gibisiniz.  Yooo! Eskidendi onlar. Zaman geçtikçe o kadar acı çekmemeyi de öğreniyorsun. - Aşık olsanız büyük fedakarlıklar yapar mısınız?  Şunu giyme, şunu takma derse, eyvallah. Ama sahneyi bırakmak falan... Öyle büyük fedakarlıklar yapamam.  

"Davet almışım, tabii ki giderim"

- Sosyal medyada hakkınızda yazılanları okuyor musunuz?  Eskiden okurdum. Baktım ki kafama takıyorum, bıraktım. Okumuyorum. - Yeni Atatürk Kültür Merkezi’nin tanıtımına katılmanız eleştirildi. “Opera binasının açılışını Fatih Ürek ile yapmak trajedidir. Opera mı açıyorlar pavyon mu belli değil” diyenler oldu...  O zaman kendileri gitselerdi. İstediklerini söylesinler. Ben sahneye çıkan, bu ülkeye emek ve hizmet veren bir sanatçıyım. Davet almışım. Tabii ki gideceğim. Sen alsaydın da, sen gitseydin o zaman. Ne diyeyim ki bunlara?