Fatima Lopes Türkiye'de

Fatima Lopes Türkiye'de
Dekolteye, transparana bayılıyor. Manken gibi bir vücuda sahip olduğu için arada sırada podyuma da çıkıyor. 2000 yılında 1 milyon dolarlık elmasla süslü bikiniyle çıkışı unutulmuyor. Portekizli modacı Fatima Lopes turizm eğitimi aldı ama 15 yıl önce modacı olmak istediğine karar verdi. Kariyerinin ilk yedi yılını Portekiz’de, son 10 yılını Paris’te tamamladı. Atlantik Okyanusu’nun ortasındaki tropikal Madeira Adası’nda doğduğundan olsa gerek, mayo ve bikini tasarlayarak işe başladı, asimetrik mayo ve bikinileri moda haline getirdi, kendisi de ün kazandı, adı Çılgın Fatima’ya çıktı. Fatima Lopes’in en bilinen butiği Lizbon’da bir gece kulübünün içinde.Hürriyet’in ünlü modacıyla röportajı (09/05/2009) İstanbul’da kiminle nasıl bir işbirliği yapacaksınız? - İstanbul’a iki sebepten dolayı geldim. Birincisi Galatamoda etkinliğine katılmak ve Türk tasarımcılarıyla birarada olmak. İkincisi iş bağlantıları kurmak. Boybeyi adlı mücevher markası özel bir koleksiyon tasarlamamı istiyor. Deri ve ayakkabı konusunda da birer firma ile görüşeceğim. Fatima Lopes markasını Türkiye’de üretebilir miyim, bir de ona bakacağım. Türkiye’ye ilk kez 2 yıl önce gelmiştiniz değil mi? -Evet iki yıl önce tanıştığım insanlar tekrar gelmeme vesile oldu zaten. Bazı firmalarla iki yıldır temastayız. Bu seyahatimde o görüşmeleri sonuçlandıracağım. Galatamoda’da Türk tasarımcılarına destek verdiniz. Bu destek kelimesini açar mısınız? Mesela Portekiz’den dünyaya açılan biri olarak Türk tasarımcılarına neler öneriyorsunuz? Ne olursa olsun Paris, Milano ya da New York gibi uluslararası moda başkentlerinden birine gitmek gerekiyor. Uluslararası moda haftalarından birine katılmak şart. Kabuğumuzdan çıkmak lazım. Söylediğim ilk şey hep bu oluyor. Uluslararası moda haftalarına bir iki kere katılmakla iş çözülmüyor ama... Siz on yıldır, yılda iki kez Paris’te defile yapıyorsunuz. En önemli şey sabır mı? -Kesinlikle. Bu çok doğru bir nokta. Bu süreklilik benim her geçen sene daha fazla tanınmamı sağladı. Bazen ben de yoruldum, cesaretim kırıldı, kendimi savaşı kaybedecek gibi hissettim ama hiç pes etmedim. Her sezon fark yaratacak şeyler tasarlamaya devam ettim. Peki işin maddi boyutu? Hiç banka kredisi ile defile yaptınız mı mesela? -Hayır. Ben Paris’e geldiğimde arkamda altı yıllık markamın desteği vardı. Portekiz’de dönen bir finansal sistemim mevcuttu. Üç tane Fatima Lopes markası da çok iyi iş yapıyordu. Finansal sıkıntıları hep o mağazalar çözdü. Bu çok önemli. Bizim gibi ülkelerden dünyaya açılmak isteyen tasarımcılar için ilk kural kendi çöplüğümüzde ötmek. Önce kendi ülkenizde iyi kazanacaksınız, sonra o paraları yurtdışına yatıracaksınız. Kariyeriniz boyunca farklı mekanlarda defile yaptınız... Kilise, elektrik müzesi, tütün fabrikası gibi. Bunların tanınmanıza çok katkısı oldu mu? -Benim için moda farklı olmak anlamına geliyor. Bu sadece kıyafet tasarımlarımla sınırlı değil. Defile mekanı, müzik, saç, makyaj her şey farklı olmalı... Ve bu farklılığı ilk yapan olmak en önemlisi. 2000 yılındaki defilenizin sonunda pırlanta ve altından yapılan bir bikiniyle siz kendiniz podyuma çıktınız. Düşünüyorum da bir Türk tasarımcısı bunu asla yapmaz. Hatta bu hamleyi küçümser bile. Siz nasıl cesaret ettiniz? -Paris’teki pr ajansımla birlikte karar verdik. Ben k endi vücudumdan ilham alan bir tasarımcıyım. Tasarladığım her şeyi kendi vücudumda prova ederim. Benim giymeyeceğim hiç bir şeyi üretmem. Bikini ile podyuma çıkmak bu şovun bir parçasıydı. John Galliano her defilesinin sonunda garip kılıklarla selama çıkıyor. Herkes merakla bekliyor acaba bu kez ne yapacak diye. Ben böyle bir şey ilk kez yapılacağı için bir kereliğine kabul ettim, çok faydasını gördüm. Sizce tasarımcı kendini tasarlamalı mı? -Kesinlikle. Üzerimdeki her şey gözlüğümden yüzüğüme kadar Fatima Lopes marka. Ben John Galliano, Marc Jacobs gibi tasarımcılara daha yakınım. Bir moda dergisine poz veririm. Kendi stilimi anlatmak için kendi bedenimi kullanmaktan çekinmem. Paris sizin için dünyaya açılan kapı. Bu yolu herkese tavsiye eder misiniz? Benim Paris’i seçmemim nedeni uluslararası bir moda haftasına sahip olmasıydı. İtalya’da daha çok İtalyanlar, Amerika’da da Amerikalılar defile yapıyor. Paris’te modacılar uluslararası, satın almacılar uluslararası, en önemlisi basın uluslararası... Bakın son yıllarda Valentino ve Miu Miu bile İtalya’da defile yapmayı bıraktı, Paris’te yapıyor. Ama diğer taraftan, New York’ta defile yaparsanız satış hacminiz daha büyük olur. İtalya’yı seçerseniz de modanın klasik ve elegan kısmında yer almayı seçmişsiniz demektir. Ama ben tekrar başlasam, yine Paris’i seçerim. Mart ayında Paris’te 10. Yıl koleksiyonunuzu sergilediniz. Biraz anlatır mısınız? -Malum dünyada bir ekonomik kriz var. Ben bu krizde pozitif bir mesaj vermek istedim. Koleksiyonun ismi kendi adım. Fatima Katoliklerde Tanrı’nın annesinin (Hz. Meryem) indiği şehir. Bu konsepten yola çıkıp kadını pozitif ve çok güzel bir tanrıça gibi gösterdim. Azize gibi... Defileye üç renk hakimdi. Şıklığı yansıtan siyah, kırmızı ve saflığın simgesi beyaz. 2010 kış koleksiyonuydu.