Fatma Barbarosoğlu: Olmadı Bakan Bozkır, olmadı!

Fatma Barbarosoğlu: Olmadı Bakan Bozkır, olmadı!

Özgecan Aslan cinayetiyle ilgili olarak “Herkes her an yaslı ailenin kederini ve üzüntüsünü  hesaplamadan, vuruyor kendini duygusal tepkilere” diyen Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu, “Duygularımızı ortaya koyacağız. Ama nasıl?” diye sordu.

Barbarosoğlu, “Özellikle siyasiler şiddet ile mücadele önerilerini ortaya koyarken buradan iktidar eleştirisi ortaya koymadan sadece şiddeti önleyici tedbirler üzerinden tartışma açmalı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun dün grup toplantısında  yaptığı gibi bu vesile ile Özgecan’ın kederinden oy toplamaya kalkmamalı” dedi.

Fatma Barbarosoğlu yazısında, “Mehmet Aslan’ın cenazemizi siyasi boyuta taşımayın bırakın acımı yaşayayım isteğine saygı duymayı başaramayacak mıyız? Maalesef başaramıyoruz. AB Bakanı Volkan Bozkır’ın ifadesi mesela: ‘Şayet benim kızımın başına böyle bir olay gelseydi elime silahı alır bunun cezasını kendim verirdim.’ Olmadı Sayın Bakan olmadı!” ifadelerine yer verdi.

Fatma Barbarosoğlu’nun Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (18 Şubat 2015) nüshasında yayımlanan, “Senden özge gözüm yaşın/Kimseler silmez Allah’ım” başlıklı yazısı şöyle:

 

“Senden özge gözüm yaşın/Kimseler silmez Allah’ım”

 

Adı işimize işlemiş gamdır. Yaşarken adı Özgecan idi. Artık aramızda bir Özgegam’dır O!

Anası babası özene bezene koymuş adını. Özgecan diye seslendikçe sevenleri, Saadettin Kaynak'ın o şarkısının nağmesi  düşmüştür belki de gönüllere. Leyla bir özge candır/kara gözlü ceylandır.

Özge gayrı demek. Özgecan candan gayrı.

Candan gayrı taşıdığımız bir sıcaklık kalmadı bize.

Kalbi olan herkes ayakta. Gayrı böyle sessiz duramayız nidası yükseldi kendini insan yerine koyanlardan.

Evet kendini insan yerine koyanlar var, bir de diğerleri.(İstediğiniz sıfatı koyabilirsiniz.) “O saatte yola çıkmasaydı öyle yapmasaydı böyle yapmasaydı...”

SUSUN! Allah aşkına susun!

Mazlumdan ,garipten, maktulden yana olun. Ve kararmış kalplerinizdeki pası silin.

Sizin kızınız, bacınız, anneniz, karınız yok mu?

Şehrin sokakları, köyün sokakları, mahallenin sokakları, apartman asansörleri gittikçe tekinsizleşiyor.

Ama tekinsizliğin sebeplerine odaklanmak yerine olay vuku bulduktan sonra keselim mi asalım mı diye tartışıyoruz .

Oysa katil zanlısının amcasının ifadesinde saklı yapmamız gereken şeylerin izleği.

“Babasını iki defa bıçaklamıştı, annesini her gün dövüyordu. Trafik kazası geçirmişti, o günden sonra çocuk hayır görmedi. Böylelerinin toplu taşıma gibi toplumsal yerlerde görev yapmalarını yasaklamaları lazım. Her şoförü muayeneden geçirmeleri lazım, yüzünde kocaman yara izi, var beyni parçalanmış bir çocuk. Askerlik yapmamış, bunu nasıl koskoca toplu taşıma aracına şoför yapıyorlar. Bunların müdürlerinin de suçu var. Üzgünüm gerçekten.”

Kişiliğe odaklanmak yerine kimliğe odaklanıyoruz her türlü vahşet hikayesinden sonra.

Durun!

Haber yaparken suçluları grup kimliğine indirgeyip üçünün de asgari ücretli olduğu bilgisini bir not olarak haberlerin içine düşürürseniz;  bu suç ile, bu sapıklar ile uzaktan yakından alakası olmayan fakirleri rencide edersiniz.

Kadına uygulanan şiddet yüzde olarak binli rakamlara gelip dayanmış iken haber dili üzerine düşünmemiş olmamız tuhaf  değil mi?

Herkes her an yaslı ailenin kederini ve üzüntüsünü  hesaplamadan, vuruyor kendini duygusal tepkilere.

Duygularımızı ortaya koyacağız. Ama nasıl?

Özellikle siyasiler şiddet ile mücadele önerilerini ortaya koyarken buradan iktidar eleştirisi ortaya koymadan sadece şiddeti önleyici tedbirler üzerinden tartışma açmalı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun dün grup toplantısında  yaptığı gibi bu vesile ile Özgecan’ın kederinden oy toplamaya kalkmamalı.

Mehmet Aslan’ın cenazemizi siyasi boyuta taşımayın bırakın acımı yaşayayım isteğine saygı duymayı başaramayacak mıyız?

Maalesef başaramıyoruz.

AB Bakanı Volkan Bozkır’ın ifadesi mesela:

 “Şayet benim kızımın başına böyle bir olay gelseydi elime silahı alır bunun cezasını kendim verirdim.”

Olmadı Sayın Bakan olmadı!

Özgecan’ın ateşin içinde kavrulan, yanan babası iman ile ayakta durmaya çalışırken; “Bu olayda bir hikmet bulmaya çalışıyorum” derken...

 “Benim kızım olsaydı” diye başlayan ifadeniz ile sahi o babaya siz ne demiş oldunuz?

Mahrem alanda vereceğiniz tepki ile kamusal alanda vereceğiniz tepkiyi birbirinden ayırmak zorundasınız.

Neden mi? Çünkü Sayın Bakan sizin bu ifadeniz,

Özgecan’ın babasının, yakınlarının ciğerindeki yangına cümle cümle  benzin dökmek demektir.

Türkiye uyan!

Hiçbirimizin konuştuğu dil, taziye dili  değil. Sağaltıcı değil. Tedbir inşa edici değil.

 Kurduğumuz cümleler cümle değil. Kameraseviciler bu vesile ile kendini parlatıyor, öne çıkıyor. Ben de tacize uğradıydım diye diyet kitabını pazarlamak üzere yol alıyor mesela bazıları.

Aslan ailesinin kalbine giden tek cümle Yunus’tan bir mısra velhasıl:

 “Senden özge gözüm yaşın/Kimseler silmez Allah’ım.