T24 - Piyanist Fazıl Say, Erdoğan 'ucube' diye nitelendirdiği Kars'taki "İnsanlık Anıtı'na verilen yıkım kararını eleştirdi. Say yaşananları 1930'ların Nazi Almanyası'na benzetti.Say'ın Cumhuriyet gazetesinde "Artık en iyisi sanat hiç olmasın!" başlığıyla yayımlanan (3 Şubat 2011) yazısı şöyle: Bir heykel.
Başbakan “Ucube!” dedi.
Kültür Bakanı “Öyle demek istemedi” dedi.
Başbakan “Öyle demek istedim” dedi.
Kars Belediyesi “Yıkıyoruz” dedi.
Heykeltraş “Yapmayın” diye çırpındı.
Kılıçdaroğlu sustu! Sustu, sessiz kaldı.
Siz ne dersiniz bu 1930’ların NAZİ Almanyası’nı anımsatan olaylara?
***
Bugünkü gazetelere baktım;
Heykeltraş Mehmet Aksoy bugün “Dozerin önünde vücudumu siper edeceğim, heykelimi yıktırtmayacağım” demiş.
Ne acı.
Sanat karşıtlığı olsa da sanat olacaktır hep. Büyük yönetmen Tarkovski der ki:
“Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır.”
Bugün varılan nokta maalesef halk ile sanatçıları iyice karşı karşıya getiren üzücü bir durumdur.
En kötüsü de umursamaz kalanlar. Susanlar.
Çaresizliğe terk edilmişlik.
Bireylerin yalnızlık savaşı.
Bu durum sadece bir Başbakan’ın cüreti değildir. Ona bu cüreti veren onun gibi düşünen halktır arkasındaki.
Kars’taki bu “yıkma kararı”nı veren 23 kişinin 19`u da değildir.
O 19 kişiyi seçenlerdir.
Onlardır.
O 19 kişi de onların sesidir.
“Yıkan da yaratan da biziz” der ya Nâzım.
Onlar yaratan değil yıkanlardır.
“Yaratan” olmak yoktur hayatta.
Fani hayatta...
İnsan ister istemez, “Köy enstitüleri kapatılmasa bunlar olur muydu?” diye soruyor.
Pasifist olmamız en kolayı.
“Eğitim” deriz. “çağdaşlık” deriz. “uygarlık” deriz.
İşin aslı ama maalesef bu değil.
“Eğitim” diyenlere fütursuzca “faşist” dendi son 15 yıldır.
Çünkü “yaratmaktan” yana olmak “değiştirmekten” yana olmaktı onlar için ve onlar asla değişmek istemiyordu...
Bu “eğitimci akıl hocaları” bütün Cumhuriyet tarihi boyunca hep bir şekilde sineye çekilmiştir. Acıdır, gerici zihniyetin daimi zaferi. Yıkılan köprüler...
Şimdi sanatın yıkılmasına da çok şaşırmamak gerek...
İşin komiği ülkede hayli söz sahibi “sahte-liberaller” bile karşılar Aydınlanma’ya.
Şimdi bile bu eğitimci ruha “faşistler” deniyor.
“Statükocular...”
“İttihat ve Terakkiciler...”
İstedikleri kültür, “kültürün hiç olmaması” sanki.
Bu halk sanatla barışmıyor.
Sanatçısıyla barışmıyor.
Üretmeyi algılamıyor.
Güzelliği koklayamıyor.
Hayatına ekleyemiyor.
İçselleştiremiyor.
Yaşamıyor.
Nefes almıyor sanat ile.
Bu halkın büyük bir bölümü, sanatı, “Batı özentisi” olarak görüyor.
***
Heykel her şeye rağmen yıkılacak mı bilmiyorum.
Karar ağır. “Yıkılsın!”
Sanatçı vücudunu siper edecek.
Mehmet Aksoy’un bu “dramatik” uyarısı belki iyi sonuç verecektir.
Ya da:
Ona “Acınacaktır”
Sonra?
Bu mentalitedeki bir kesim, yani o sanatçısına düşman gerici halk kesimi, “heykel” intikamını nasıl alır?
Bana sorarsanız, en sonunda, bu tartışmaların yorucu ve gereksiz olduğunu düşüneceklerdir.
Bir daha da hiçbir yere heykel konulmayacaktır.
Yok saymanın yolları var.
Bu tartışmalar yorucu ve kötü. En iyisi hiç olmasın. “Sanat hiç olmasın”...
Haksız mıyım?
Arabesk de “yok saymaktır”. Müziği yok saymaktır. “Müzikten korkuyor olması lazım birisinin arabesk dinleyebilmesi için.”
Bu soyut bir konu, müzik çok soyut bir kendini ifade etme sanatı, dediklerim yıllar sonra anlaşılır.
Ah çok acı bir dönem...
***
Mehmet Aksoy sanatını severim. Bir beklentim de yoktur severken.
Ucube denilen heykeli de çok beğendim.
Tayyip Erdoğan kim? Sanat eleştirmeni mi? Kim? Nasıl bir faşistliktir bütün bunlar?
Heykel yıkılması kararı elbette, oratoryo sansürlenmesi ya da konser iptali gibi dışlanmalarla aynı şey değil. Çok daha ağır. Ama “akraba” şeylerdir. Tanırım bu duyguları.
Zeitgeist filminde çok beğendiğim bir cümle vardır, şöyle ki:
“Sevginin gücü, güce olan sevgiyi aştığı vakit, dünya aydınlığa kavuşacaktır.”
Dün bir internet yorumunda gördüm:
“Kars’taki fakir fukaraya ev yapılsın, böyle gereksiz şeylerle uğraşılmasın, heykel sonra yapılır” yazılmış.
(Bu iyi niyetli bir yorum!)
Yani, fakir fukaranın ihtiyacı olan bir şey değil heykel.
Heykel “zenginlerin işi”...
Yani, “heykel gereksiz”...
Yani, heykel yapmak illa ki ev yapmaktan daha pahalı.
Yani, “sonra yapılsın heykel”.
Soran yok tabii:
“Sonra” ne zaman?
Ne kadar sonra?