Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say, Türkiye'deki bütün farklı kesimlerin barış içinde, birlikte yaşamasından yana olduğunu belirterek "İnsanın hayatına, hayat tarzına ‘dalan’ siyasi görüşler söz konusu olunca, ister istemez savunmaya geçiyorsunuz. Yani benimki, kendimi tutamamak falan değil" dedi. "Ben saldırgan da değilim. Tam tersine ben defans yapıyorum. Bu da en doğal hakkım diye düşünüyorum. Ama herkes böyle yapacak diye bir şey yok" ifadesini kullanan Say, "Belki devlet memuru oldukları için gerçek fikirlerini söyleyemiyorlardır, belki maddi bağımlılıkları vardır. Bilemem, pek çok sebebi olabilir. Ben kimseyi yargılamıyorum" diye konuştu.
Fazıl Say'ın, Hürriyet yazarı Ayşe Arman'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Siz bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük piyano virtüozlarından birisiniz. Sizin için, “Kültür ve sanat olayını aşmış deha” diyenler bile var. Ama varlığınız, her zaman bir tartışma konusu. Çünkü sadece müzisyen değil, fikir beyan eden bir gündelik hayat filozofusunuz. Aynı zamanda bir siyasi duruşunuz da var. Siz, Fazıl Say olarak hayatınızdan memnun musunuz?
- Valla, bu söylediklerinizi yazarsanız başıma dert açarsınız! O iltifatlar sonunda gelip benim kafama patlıyor. İsterseniz koymayın.
Olur mu canım, kime ne, benim fikrim. Ayrıca herkes neyin ne olduğunu biliyor. Sizin siyasi görüşlerinize laf edenler olabilir ama müzisyenliğinize laf etmek kimin haddine...
- Ben anladım, başımı belaya sokacaksınız! En iyisi sorunuzun cevabını vereyim: Hayatımdan memnun değilim. Bence şu anda, dünyada kimse değil. Hepimizin dünyayı yönetenlerden şikâyeti var. Ama her zaman umut var. Bunu biliyorum. Evet, yarın için hep umut var. Hayat, dünden daha iyi bir bugün yaşamak için devam ediyor ve yarın da bugünden daha iyi olmalı. Buna artık ego mu dersiniz, hırs mı dersiniz bilmiyorum ama ben hayatı böyle bir ümitle yaşıyorum.
Güzelmiş! Türkiye dışında başka bir yerde doğmuş olmak ister miydiniz?
- Yok, hayır. Türkiye’de doğduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sizden beş dakika önce Alman bir gazeteciyle röportaj yapıyorduk, o da benzer bir soru sordu. Şöyle dedim: “Müziğimin içinde çok fazla Türkiye var. Türk müziği geleneği var. DNA’sında var. Ritmleri, folkloru yaptığım bestelerde de hep bunlar var. Ve bu, beni dünyada da özel bir yere getiriyor. Türk olmak aslında benim için büyük bir şans!”
Kendinizi nereli hissediyorsunuz peki? İstanbullu mu?
- Ne yazık ki hayır! Sekiz yıl Almanya’da yaşadım, yedi yıl da Amerika’da... Şu anda da hayatımın neredeyse üçte ikisi turnelerde geçiyor. Yılın 250 günü yollardayım. Güya İstanbul’da yaşıyorum ama o kadar çok geziyorum ki, İstanbul’a üç günlüğüne gelip duş alıp bavul değiştirip tekrar turneye gidiyorum. O zaman da kendimi İstanbullu hissedemiyorum. İstanbulluyum diyebilmek için aylarca, yıllarca bu güzel şehirde aynı güzergâhlardan geçmek lazım. Belki de düşünceleri sokaklara bırakmak lazım, ben onu yapamıyorum. Ben gittiğim yerler neresiyse, biraz oralı hissediyorum. Galiba da en çok kendimi dünya vatandaşı gibi hissediyorum.
Muhalif bir duruşunuz var. Bunu çok sevenler de var. Ama bu yüzden hedef tahtasına oturtanlar da var. Bazı müzisyenlerse sadece sanatlarını icra ediyorlar. Siz kendinizi tutamıyor musunuz?
- Ben Türkiye’deki bütün farklı kesimlerin barış içinde, birlikte yaşamasından yanayım. İnsanın hayatına, hayat tarzına ‘dalan’ siyasi görüşler söz konusu olunca, ister istemez savunmaya geçiyorsunuz. Yani benimki, kendimi tutamamak filan değil. Ben saldırgan da değilim. Tam tersine ben defans yapıyorum. Bu da en doğal hakkım diye düşünüyorum. Ama herkes böyle yapacak diye bir şey yok. Belki devlet memuru oldukları için gerçek fikirlerini söyleyemiyorlardır, belki maddi bağımlılıkları vardır. Bilemem, pek çok sebebi olabilir. Ben kimseyi yargılamıyorum.
“Sanatçı dediğin toplumun ilerisinde olur, susamaz, gözünü kapatamaz, topluma önderlik eder” diye mi düşünüyorsunuz?
- Sanatçı sanatıyla çok büyük özgürlükler anlatıyor zaten. İnsan hayatının en güzel tarafı özgür olmak. Düşüncelerinde özgür, davranışlarında özgür. Hepimiz, her şeyin en güzelini özgürken yapabiliyoruz. Müziğin en güzelini özgür ruhlar yapabilir. Özgürlüklere müdahale söz konusu olduğunda, elbette ki insan savunmaya geçecektir! Ama ille de yapmak lazım, yapmayan sanatçı değildir gibi söylemlerim yok.
Sosyal medyada çok aktifsiniz. Ve bazen bir akademisyen gibi -ama halkın anlayabileceği şekilde- ülkedeki sanatsal sorunlarla ilgili çözümlerinizi dile getiriyorsunuz. Neden? Böyle bir ihtiyaç mı hissediyorsunuz?
- Evet. Bazı şeyler; aynı kadro, aynı insanlar, aynı ekipler ama farklı sistemlerle daha akılcı olabilir, işe yarayabilir ve halkla bütünleşebilir diye düşünüyorum. O yüzden de fikirlerimi sosyal medyadan söylüyorum.
Derdiniz sistemle...
- Elbette! Evet, Fazıl Say olarak, tek başına piyano çalarken sisteme filan ihtiyacım yok. Ama mesela bir orkestrayla çalmak zorundayım diyelim, bu orkestranın işleyişinde yanlışlar yapılıyorsa, sistem hataları varsa, bu yanlışları bilen birinin söylemesinin nesi kötü?
Peki faydası oluyor mu?
- Elbette! Olmaz mı? Bu kurumların kendi içinden beni destekleyenler oluyor veya bana kızanlar oluyor. “Biz böyle iyiyiz, hiç kimse bize karışmasın!” diyenler de oluyor. Ama tartışma hep devam ediyor. Tartışmanın devam etmesinden de anlıyoruz ki, bu yazılanlar işe yarıyor.