Fazıl Say: Sekiz bine yakın tehdit aldım

Piyanist ve bestekar Fazıl Say, iki yeni bestesinin yer aldığı yeni albüm, Almanya'da aldığı ödül ve 'tutuculaşmaya' karşı çıkışıyla ilgili yaşadıklarını Radikal'e anlatıyor...***Almanya’daki Bremen Festivali’nin her yıl, uluslararası çapta başarılı bir müzisyene verdiği ödülün bu yılki sahibi Fazıl Say. Ödül komitesi, dünyanın önde gelen orkesralarıyla verdiği konserler, resitaller ve oda müziği konserleriyle edindiği başarıyla birlikte konçertolar, oratoryolar, orkestra eserleri ve piyano için yaptığı bestelerde klasik müzik, caz ve Türk müziği ögelerini başarıyla kullanarak kendine özgü bir mimari oluşturduğu için bu ödüle değer bulunduğunu açıkladı. Ödül, 20 Eylül’de Bremen Festivali’nin açılış töreninde verilecek Fazıl Say’a. Fazıl Say’dan önemli bir başka haber de yeni CD’sinin kayıtlarını tamamlamış olması. ‘1001 Nights in Harem’ adlı bu albüm sayesinde son iki yılda yaptığı iki önemli bestesinin kayıtlarını dinleme olanağı bulacağız. Fazıl Say, Mozart Yılı için bestelediği prömiyeri Viyana’da yapılan bale eseri ‘Patara’yla, prömiyeri İsviçre’de yapılan keman konçertosu ‘Haremde 1001 Gece’nin kayıtlarını bir araya getirdiği CD’yi Aralık ayında çıkartacak. Ama özellikle Türk dinleyiciler için Aralık’a kadar dinleyecek yeni şeyler var. Çünkü Fazıl Say’ın Naive etiketiyle yaptığı, dağıtım sorunları nedeniyle Türkiye’de yıllardır bulunmayan kayıtlarından üçü AK Müzik tarafından ithal edildi: Haydn, Beethowen ve Mozart. Buna bir de Gösta Courkamp’ın yönettiği, yine AK Müzik’in dağıttığı Fazıl Say belgeseli ‘Alla Turca’yı da eklemek gerek. Aldığınız onca ödül içinde Almanya’da yılın sanatçısı seçilmek nasıl bir yerde duruyor? Bu olay beni en sevindiren şeylerden biri oldu bu yıl... Bremen’de verilecek olan ‘Musikfest Preis’, daha önce Harnoncourt, Gardiner, Norrington gibi hakikaten çok değerli müzik adamlarına verilmiş. Biz sanatçılar için en mühim şey aslında sanatımızla kendimizi mutlu ve huzurlu hissetmek. Ruhumuzu gerçekten sanatımıza adamak. 38 yaşımdayım, 5 yaşımdan beri hayatımda hep müzik oldu, uzun bir yoldu. Bu merdivenin basamaklarını nasıl çıktığımı hatırlıyorum. Son 15 yıldır hayatımın koşturmacası, evsiz barksız, hiç bir yere ait olmayan bir seyahat insanı gibi geçmesi, tekinsiz yanlızlıklar, dünya müzik piyasasının kurtlar sofrasında bütün bir gençliğim boyunca süren amansız mücadeleyle gecen zaman, destekçilerim ve köstekçilerim, sevenlerim eleştirenlerim... Kimi zamansa, kendimi uçakta, aşağıda benimle her yere giden bavulumdan farksız hissederek kederlenmem. Almanya’da hayatımın sekiz yılını geçirdim. 1987’de 17 yaşımdayken Almanya’ya öğrenci olarak gitmiştim. Almanya’nın, Alman kültürünün hayatımda mühim bir yeri oldu. Almanya da her yıl 25-30 konserim olmakta. Dortmund kentinde 15 projelik bir Artist in Rezidence pozisyonum var. 2010 yılında da Berlin’de de 12 konserim olacak. Sanırım bu ödülün sebebi ‘çok yönlü bir sanatçı olmak’ ve iki tarafa da doğu batı arasında bir şeyler anlatabilmek. Yeni CD’de hangi parçalar var? ‘Haremde 1001 Gece’ bir keman konçertosu. Onun dışında ‘Patara’ bale müziği ve uzun yıllardır konserlerimde bis parçası olarak çaldığım ve ilk kez bir CD’imde yer alacak ‘Summertime’ ile ‘Allaturca Jazz’ın Tokyo konserinde yapılmış kayıtları var. ‘Haremde 101 Gece’ ve ‘Patara’, son iki yılda yaptığınız besteler. Şu sıralar ne üzerinde çalışıyorsunuz? Şimdi İstanbul Senfonisi üzerine çalışıyorum, bu benim ilk senfonim olacak. Piyano olmayan müzikler bestelemeye daha hevesli olduğum bir dönemdeyim. Onun dışında Cemal Süreya ve Aziz Nesin’le ilgili yeni yeni parçalar hazırladım. ‘Patara’ Anadolu’da bir antik kent, neden bale parçasının adı Patara? 2006 Mozart Yılı için eser sipariş edildiğinde bu eseri bestelemeye gittiğim yer Patara. 2005 yazında o ıssız sahilde çok uzun yürüyüşler yaptım. Doğu ve batı üzerine düşündüm. Ney doğunun, piyano batının, soprano ise aşkın sembolü olarak bu eserde yer aldılar. Bu eser aynı zamanda üç dansçı için. Batı, doğu ve aşkı anlatan iki erkek bir kadın. Kudüm gece gökyüzünde dahil olur esere, evrenin yaratılmasını düşünürken galaksileri anlatır. Patara, doğu ile batının bir Mozart teması üzerinden el ele tutuşmasını anlatır. Bu bir ‘crossover’ parcası değildir, ney ve kudum zoraki üstüste bindirilmiş, zorla sentezlenmiş bir durumda değildir, bu eserin olmazsa olmazlarıdır. Kendimle ve aklıma takılan soru işaretlerimle şiirsel ve felsefi, 30 dakikalik hesaplaşmadır; doğulu bir Batı müzikçisi olarak karşılaştıklarımla... Elio Gerwasi nasıl bir koreografi yaptı ‘Patara’ya? Beğendiniz mi? Ben koreografiden çok da memnun kalmamıştım. Anlatmak istediklerim tam o değildi. Benim bu bahsettiklerim dansa tam yansımamıştı açıkçası ama kendi içinde güzel bir koreografi idi. Şimdi İnan Mert yeni bir ‘Patara’ koreografisi üzerine çalışmakta. Bu eserin ardında yatanları en iyi anlayan o oldu. ‘Haremde 1001 Gece’ ilk keman konçertonuz, piyano dışında bir enstrüman için böyle bir eser bestelemek zor olmadı mı? Benim en severek bestelediğim eser oldu, ‘Haremde 1001 Gece’; yıllardır beraber müzik yaptığım enteresan kemancı Patricia Kopacinskaya çaldı eseri. Aralık’ta da İstanbul CRR’de çalacak. Daha sonra Fransa ve Almanya seslendirilişleri var, çok çalınan bir eser olacak. ‘Haremde 1001 Gece’ nasıl bir eser, nasıl ortaya çıktı? İlk bölüm yedi harem kadınını portreleyerek başlar. Yedi ayrı karakter hepsini kemanın canlandırdığı yedi ayrı harem kadını. Kimisi seksi kimisi tecrübeli kimisi melankolik kimisi deli. Sonra bir taksim geçişi var keman ve bendirle. İkinci bölümde akşam sefası başlar danslar , darbuka, ritmler ve çılgın bir eğlence bölümün sonunda ise seks var. Sabah olur, saba makamında ve kuş cıvıltılarıyla keman bu bölümde ney ve uda öykünür. Kadınlardan deli gönül olanını anlatmaya devam eder eser, bu kadın deli gibi aşıktır ve katibim temalı şarkı geniş bir melodrama dönüşür. Eser devam eder, kadın tutamadığı deli ruhuyla İstanbul sokaklarında dolaşmakta ve aklından 1001 şey geçirmektedir. Eser son bölümünde mutlu ve huzurlu bir atmosferde biter, ‘Her şeyin üstünde iyilik var’ düşüncesiyle... Esere neden bu adı verdiniz, doğuya dair her tür klişe harem ve 1001 gece masallarıyla başlar? Eserin başlığı biraz Rimski Korsakov’un ‘Şehrazat’ını anımsatmakta ama belki de yüzyıldır bu baapta tekrar bestelenmiş tek eser. Türkiye’deki politik atmosferi izliyorsunuz, ülkenin tutuculaşması karşısında ‘gitmek’ten söz etmiştiniz, çok tartışılmıştı. Bu konudaki görüşleriniz değişti mi? Ergenekon soruşturması hakkında neler düşünüyorsunuz? Bakın, yanlış yaptığım hiç bir şey olmadı bu konuda, bir insan Darwinci, Einsteincı, Beethovencı ya da Nazımcı olabilir. Benim gibi, doğanın ve bilimin, insanın ve sanatın, evrenin ve henüz açıklanamamış soru işaretlerinin gerçeklerine inanabilir... Aynı insan ama aynı anda, ‘ılımlı İslamcı, dinci veya masalcı’ olursa o zaman bir sorun vardır ‘tutarsızlık’ bakımından. Evrenin ve yaradanın sorularını ve tartışmasını da her zamandan daha fazla sorgulamakta ve dostlarımla tartışmaktayım aslında... En sevmediğim durum anlaşılmamaktır, burada yaşanan da bu oldu sanırım... İnsanın “içimden gitmek geliyor” demiş olması da kimseye yönelik bir suçlama veya hakaret değildir, sadece kendi kararıdır. Kendi adıma da kızım Kumru adına da onur duyuyorum hayatımdan. Bu tartışmalarda aleyhimde 410 makale yazıldı, 8000’e yakın tehdit ve hakaret mektubu aldım, hepsini ciddiye alıyor değilim elbet. Ciddiye aldıklarımın hepsi de yanımdaydı bu konuda zaten. Ama iki isim vereceğim burada çekinmeden Ara Güler; artık o muazzam fotoğraflara kırık bir inanç ve sevgi ile bakabileceğim. Yıldırım Türker’in ise çoğu zaman desteklediğim fikirlerine hiç bir inancım kalmadı... Ergenekon konusuna gelince ben burada bir dağınıklık sezmekteyim, yapılması mühim olan bir soruşturma dejenere edilmiş gibi. Burada Cumhuriyet mitingine katılmış ya da eski solcu olmuş olan herkes darbeci gibi göz altına alınabilir paranoyası yaratıldı.İlgili haberler:Fazıl Say’a Bremen’den başarı ödülü