Fehim Taştekin
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mart'taki yerel seçimlerden önce Suriye'de yeni bir cephe açılacağına dair öngörülere paralel olarak, Fırat'ın doğusuna müdahalenin birkaç gün içinde başlayacağını açıkladı. Peki bu açıklama ABD'yi taviz vermeye zorlamaya yönelik bir tehdit mi, yoksa yeşil ışık olsun ya da olmasın operasyonun eli kulağında mı? ABD ve Rusya bu planın neresinde?
Ocak-Mart 2018'de Afrin'e yapılan Zeytin Dalı Harekâtı'ndan sonra Fırat'ın doğusunda Kürtlerin liderliğindeki özerk oluşuma son vermeye dönük operasyon gündemden düşmedi. Son olarak 28-31 Ekim'de Kobani ve civarına sınırdan top atışları yapılırken Erdoğan "Operasyon planlarımız hazır" demişti. Bunun üzerine bölgedeki Amerikan güçleri, Halk Koruma Birlikleri (YPG) ile birlikte devriye turu atmış, ardından Pentagon sınır boyunca 12 gözetleme noktası kurulacağını duyurmuştu.
"Türkiye'ye güvence" diye sunulan bu önlem, ABD'nin operasyona yeşil ışık yapma niyetinin olmadığının göstergesiydi. Ankara, 27 Kasım'da Milli Güvenlik Kurulu kararıyla "Suriye'de emrivakiye göz yumulmayacak" yanıtıyla yeni bir sinyal vermişti. Bu konudaki kararlılık, 7 Aralık'ta Ankara'ya gelen ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'e iletirken Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan da Washington'a gönderildi. Bu trafiğin ardından Pentagon 12 Aralık'ta sınır hattında öngörülen gözetleme noktalarının kurulduğunu duyurdu. Bu noktalarda Amerikan ve Fransız askerlerinin yanı sıra Türkiye'nin "terör örgütü" saydığı YPG de savaşçı bulunduruyor.
Pentagon'ın açıklamasını Erdoğan'ın çıkışı izledi. Haliyle "ABD'nin pozisyonu değişti mi?", "Operasyona yeşil ışık yakıldı mı?" sorusu önem kazandı. Fakat günün sonunda Pentagon Sözcüsü Sean Robertson, "Suriye'nin kuzeyinde, özellikle Amerikan personeli civardayken, her hangi bir tarafın tek taraflı askeri hareketi ciddi endişe kaynağıdır. Bu tür eylemleri kabul edilebilir bulmuyoruz" dedi.
ABD'nin halihazırda sürdürdüğü oyun planı Türkiye'nin kapsamlı operasyonu için fazla esnek değil. Bunun için Suriye planlarında radikal bir dönüşüm gerekiyor. Amerikan yönetimi, Ekim 2014'ten beri YPG'ye yardım ederken Ankara'yı yatıştırma politikası güttü.
Askeri yardımların gideceği adres olarak Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kurulması teskin etmeye dönük ilk formüldü. Türk ordusu 2016'da Fırat Kalkanı Harekâtı ile Cerablus'tan girip El Bab'a kadar indikten sonra Menbic'e yöneldiğinde ABD fren yaptırdı ve Irak-Şam İslam Devleti'nden (IŞİD) kurtarılan bölgelerle ilgili koruyucu bir pozisyon aldı.
Rakka'ya YPG değil Türk ordusu ve yedeğindeki milis güçlerle gidilmesi önerisini yetersiz bulan ABD, Türkiye'nin artan itirazlarını gidermek için bazı şeyler yaptı. Bunlardan birkaçı şöyle:
YPG'nin Menbic'ten çıkarılmasını sağlayacağını belirtip Türkiye ile ortak devriye mekanizmasına razı oldu. İkincisi nüfuz alanında olmayan ve koruma taahhüdünde bulunmadığı Afrin'e operasyona itiraz etmedi. Son olarak geçen ay PKK'nin lider kadrosundaki Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan için sırasıyla 5, 4 ve 3 milyon dolar ödül koydu.
ABD, Fırat'ın doğusuna yönelik her girişimde Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)'le örgütüyle savaşın sekteye uğrayacağı uyarısını yapıyor. IŞİD'in işi bitirilince de YPG ile ortaklığın sona ereceğine dair belli belirsiz sözler söyleniyor. Fakat ABD, Afrin operasyonunu da tetikleyen uzun dönemli ordu kurma planından vazgeçmişe benzemiyor.
Tam bu tartışmaların arasında 6 Aralık'ta Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford, ilk kez 22 Aralık 2017'de Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral Joseph Votel'in dile getirdiği Suriye'nin kuzeyinde ordu kurma planını yinelerken 35-40 bin kişiyi kapsayan eğit-donat programın daha yüzde 20'lik bir kısmını tamamladıklarını söyledi. Bu da plan çöpe atılmadığı takdirde ABD epey zaman daha sahada oyalanacak demektir.
Bunun ötesinde Jeffrey'in de son zamanlarda birkaç kez dile getirdiği üzere Amerikan askeri varlığı artık üç hedefle gerekçelendiriliyor:
IŞİD'le savaş. İran ve onunla bağlantılı unsurların Suriye'den tamamen çekilmesi. Suriye'de Cenevre sürecinde siyasi geçişin sağlanması.
Trump IŞİD'in işinin bir ay gibi kısa zamanda bitirilebileceğini söyledi. Gerçi Deyr el Zor'un kuzeyinde Hecin, Şaafa ve Susa gibi birkaç küçük kasabada sıkışan IŞİD, SDG'ye ağır kayıplar verdirterek beklenenden çok daha fazla direndi. Operasyonun daha ne kadar süreceği belli değil.
Özellikle ilan edilen diğer iki hedef ABD'nin sahada kalmasını, haliyle SDG ile ortaklığı sürdürmesini gerektiriyor.
ABD, Türkiye ile ittifakı kopma noktasına getirmeden NATO konsepti açısından bu sıra dışı durumu sürdürmek istiyor. Ankara da baskıyı tırmandırarak Washington'ı tercih yapmak durumunda olacağı sınıra doğru itiyor.
Bu noktada Kürtlerin de ihtimal dışı tutmadığı bir durum ortaya çıkıyor: Acaba ABD, Türkiye'yi kaybetmemek için sınırlı bir operasyona göz yumabilir mi?
Bu senaryodan gidilirse muhtemel hedef Kürt yoğunluklu olmayan Tel Ebyad (Girê Spî) ve Ras el Ayn (Serekaniye) gibi yerler olabilir. Erdoğan sıklıkla Tel Ebyad'ın Arap ve Türkmen yoğunluklu bir yer olduğunu, etnik temizliğe uğradığını ve yerel halkın evlerine döndürülmesi gerektiği savını dillendiriyor. Haliyle Tel Ebyad iç kamuoyuna da sunulacak "simgesel bir zafer" mahalli olarak duruyor.
Fakat sınırlı operasyonun da YPG'nin kuzeye çekilmesi ve Pentagon'un operasyon planlarının çökmesi riskini tamamen ortadan kaldırmıyor. Ki özerk yapının siyasi ve askeri aktörleri olası müdahaleye karşı tam direnişten bahsediyor. Bu da ABD açısından ciddi bir açmaza işaret ediyor.
Eğer bir operasyon olacaksa Astana ortaklarıyla da müzakere ediliyor olması lazım. İran, Türkiye'nin Suriye'ye bu kadar girmesinden rahatsız. Tahran, Rusya'nın Afrin operasyonuna geçit vermesini de istemiyordu. Özellikle Rusya açısından Türkiye'nin 'Demokles'in Kılıcı' olarak yukarıda asılı durması Kürtleri Şam'a itecek faktör sayılıyor.
Bununla birlikte Türkiye'nin girdiği yerlerden neyin karşılığında ve nasıl çıkacağı Şam-Tahran-Moskova eksenini en fazla düşündüren konu.
Fakat hem İran hem Rusya bölgede Amerikan askeri varlığını daha büyük sorun olarak görüyor. Her ikisi de Kürtlerin ABD'yi bırakıp Şam'la müzakere ederek orta yolu bulmasını istiyor. Rusya'nın bir NATO müttefiki eliyle ABD'nin işini zorlaştıracak seçenekler konusunda esnek olacağına dair bir öngörü var. Kürtler de Rusya'nın Afrin'de olduğu gibi Türkiye'ye yeşil ışık yaktığını düşünüyor.
Afrin'den sonra Türkiye'nin üzerinde durduğu plan, Fırat ile Dicle arasındaki bütün şeritte 30-40 kilometre derinliğinde bir tampon bölge kurmak. Afrin'deki pratiği Fırat'ın batı yakasında Menbic, doğu tarafından Kobani, Tel Ebyad, Ras el Ayn, Dirbesiye, Amude, Kamışlı ve Derik'e kadar taşımak.
Bunun için "Suriye Ulusal Ordusu" çatısı altında toplanan gruplardan bir kısmı hazırlık yapıyor. Hükümete yakın kaynakların aktardığı bilgi doğruysa Fırat'ın doğusuna transfer edilmek üzere eğitilenlerin sayısı 6 bin 500'ün üzerinde.
Planda mültecilerin bu bölgelere yerleştirilmesi de var. Ancak bu tür bir operasyon Afrin'de olduğu gibi demografik yapıya müdahale olarak da görülebilir. Afrin, Fırat'ın doğusundaki kentlerden farklı olarak Kürt bölgelerinden izole bir yerdi. Suriye ordusunun kontrolündeki bir koridor haricinde her taraftan kuşatılmış haldeydi. Fırat'ın doğusu ise büyük güç yığmayı gerektiren uzunca bir şerit.
Operasyon baskısı, Menbic'in Türkiye'ye bırakılması konusunda ABD'yi geri adım atmaya zorlayacak bir manevra olarak da görülebilir. Fakat genel anlamda Ankara, 2016'dan beri ABD ile Rusya arasındaki rekabetten, sahanın çelişkilerinden, ortaya çıkan boşluk ve fırsatlardan yararlanarak ayaklarına yer açıyor. Risk çıtasını yükseltme pahasına bu stratejinin Fırat'ın doğusu için de sürdürüleceği anlaşılıyor.