Fehmi Koru: 50'ye yakın ülke düşmanımız mı bizim?

Fehmi Koru: 50'ye yakın ülke düşmanımız mı bizim?

Fehmi Koru*

Pamukkale doğumlu (M.S. 55) Epiktetos’un adını duymuş muydunuz? Türkçemizde de eserlerinin tercümesi bulunan bir halk filozofudur. Babası köle olduğu için o da köleydi. Temsili resimlerinde elinde bastonuyla görünür.

Sebebi şu: Gaddar efendisi bir gün eğlenmek için eline mengene alıp bacağını sıkmaya başlar… Epiktetos, “Efendim kıracaksınız” dediği halde sıkıp bükmeye devam eder… Ayağı kırılınca, Epiktetos, soğukkanlı bir şekilde, “Ben size dememiş miydim?” der…

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin.. (AKPM) dün oylayıp kabul ettiği.. Türkiye’yi denetim altına alma kararı.. bana bu kadim öyküyü hatırlattı. Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinde kırılma noktasına doğru gidildiği çoktandır kendini belli ediyordu; “Yapmayalım, kırılır” uyarıları fayda etmedi; gördük işte, ilk kırık AKPM eliyle geldi.

Bunu, Avrupa KonseyiAvrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği’nin aleyhimize vereceği kararlar takip edebilir.

Türkler’in Avrupa macerası

“Ederse etsin” diyenler yanlış yapar.

Hep yazdım, yine tekrarlayacağım: Asya’dan Anadolu’ya gelen Türkler, bu coğrafyaya daha adım atar atmaz, ilk iş olarak, gözlerini Avrupa’ya dikmişlerdi. Osmanlı Devleti’nin en geniş toprakları Avrupa kıtasındaydı ve ‘Avrupalı bir devlet’ olarak bilinirdi. Düşüş döneminde ‘hasta adam’ lâkabı takıldığı doğrudur; ancak o lâkabın doğrusu ‘Avrupa’nın hasta adamı’dır…

Türkiye Cumhuriyeti de bütün Avrupalı kurumlar içerisinde yerini almıştır. AKPM’nin ilk (1949) ülkelerindendir. AB’ye üye olmaya davet edilmiş (1962), bu amaçla Ankara Anlaşması imzalamış (1963) ve kendisine tam üyelik sözü verilmiştir (2004).

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) üyesi olmuş (1987) ve AİHM’nin kararlarının yerel yasalardan üstün muamele göreceği esasını anayasasına işlemiştir.

‘Gümrük birliği’ anlaşmasıyla (1995) ekonomisini AB ekonomisiyle entegre haline getirmiştir ve ekonomik ilişkilerinde Avrupa ülkeleri birinci sırada bulunmaktadır.

Dahası, Avrupa’da, çeşitli ülkelerde, çoğu o ülkelerin vatandaşı da olmuş 5 milyondan fazla Türk yaşamaktadır.

Böyle bir ülkeden söz ediyoruz.

47 ülke düşmanımız mı bizim?

Ülkemizin AKPM tarafından ‘denetim’ altına alınması kabul edilemez bir gelişmedir.

Neden oldu bu?

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Dr. İbrahim Kalın, bu soruya, acele attığı bir Twit mesajıyla “Hakikatle ve hakkaniyetle ilgisi olmayan maksatlı bir karar” tespitinde bulunarak yaklaştı, kararı kınadı ve “Türkiye düşmanı çevrelerin siyasi operasyonu” olarak değerlendirdi.

Herhalde devlet yönetimine hakim görüş bu; çünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisi ve Başbakan Binali Yıldırım da Dr. Kalın’ın tespitine benzer değerlendirmeler yaptılar.

Bu tespiti doğru kabul edersek şu soruya cevap aramamız gerekir: ‘Türkiye düşmanı’ diye tanımlanan ülkeler, 2004 yılında, AK Parti’nin birbiri ardına gerçekleştirdiği reformlara bakarak, daha önce koydukları ‘denetim altında tutma’ kararını kaldırmışlardı; aynı ülkeler şimdi neden ‘düşmanca’ davranıyor?

50’ye yakın ülkenin milletvekilleri aldı bu kararı; bu kadar düşmanımız mı var bizim?

İsterseniz burada durup bir anekdotla biraz nefes alalım.

Yıl 2003.. Ocak ayı sonları.. Başbakan Abdullah Gül.. Daha önce üyesi olduğu AKPM’nin toplantısına katılmış, Meclis’in üyelerine hitap etmiş ve gelen soruları cevaplamıştı.

Yıllarca Meclis’te Türkiye’nin çarmıha gerildiğine tanıklık etmiş kıdemli bir gazeteci, o günü okurlarına şöyle aktarmıştı:

“Gül’ün konuşmasını dinlemeye gittim. Çok açıkça söylemem ve gördüklerimi sizlere aktarmam gerekiyor. Zira, inanın hala şaşkınım. Hala yaşadıklarımın ne oranda gerçek, ne oranda rüya olduğunu anlayabilmiş değilim. ŞAŞKINLIKTAN KENDİME GELEMEDİM. Gül konuştukça alkış aldı. Türkiye’nin insan hakları, fikir özgürlüğü ve demokrasi yolunda attığı adımları anlattıkça ‘bravo’ sesleri duyuldu. Hele sorulara geçilince, durum daha da değişti.

Eskiden Türkiye’yi yerden yere vuran grup liderleri şimdi Gül’e çiçekler atıyor, her konuşmacı önce ‘Türkiye’yi ve sizi tebrik ederiz’ diye söze başlıyor ve son derece anlayışlı sorular soruyorlardı. Konsey Assamblesini ve bu insanları bilmesem ‘Türk yetkililer soruları bile önceden hazırlayıp ceplerine koşmuşlar’ diyebilirdim.”

(Mehmet Ali Birand, Hürriyet, 1 Şubat 2003).

İki yıl sonra da, 2004 yılı Aralık ayında, bu defa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başkanlık ettiği heyet, Brüksel’deki AB zirvesinde, Türkiye’ye ‘tam üyelik’ sözünü aldı.

15 Aralık 2004’te.. Avrupa Parlamentosu’ndaki.. AB ile müzakerelerin başlatılmasıyla ilgili o kritik oturum.. üyelerin ‘Yes’‘Oui’ ile birlikte Türkçe ‘Evet’ pankartları açtıkları.. herhalde unutulmamıştır. (En yukarıdaki fotoğraf).

Oradan buraya gelmek hoş bir durum değil.

* Bu yazı Fehmikoru.com'da yayınlanmıştır