Fehmi Koru*
Küçük bir kız çocuğuna istismar olayına en zayıf tepkinin iktidar cephesinden gelmesi üzerine, bunun yanlışlığına işaret eden önceki iki yazımda bazı tavsiyelerde bulunmuştum.
Tavsiyelerim şunlardı:
6 ay sonraya ertelenmiş duruşmanın tarihi mümkün olan en yakın zamana çekilmeli, Diyanet işleri başkanlığı tartışmaları sona erdirecek kesinlikte bir açıklamayla çocuk yaşta evliliklerin yanlışlığını ve evliliğin ancak olgun yaşa ermişler arasında söz konusu olabileceğini açıklamalı, siyasiler de suskunluklarına son vererek iptal ettikleri, ‘İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden hayata geçirmeli…
Sağ olsunlar, tavsiyelerim muhataplarınca büyük çapta yerine getirildi.
İstanbul Sözleşmesi’ni canlandırma tavsiyem hariç.
AK Parti, kendisini iktidarda tutan en büyük gücün kadınlar olduğunu ve son olayın açığa vurduğu türden yanlışlıkların temelinde İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan tedbirlerin eksikliğinin yattığını tam anlayamamış durumda.
Seçimde bu gafletinin zararını görmesi muhtemel.
Uzun iktidarların kaçınılmazı ‘yorgunluk’, bir süredir AK Parti’de her düzeyde belli oluyor.
Geçen seçim öncesinde bazı belediye başkanlarını, ‘metal yorgunluğu’ ileri sürerek dönemleri bitmeden görevlerini bırakmaya zorlamıştı AK Parti; tespit doğruydu, ancak yöntem yanlıştı ve son yerel seçimde o illerin çoğunda belediye başkanlıklarını rakip partilere kaptırdı.
Siyaseten yanlışlıklar şimdilerde de kendini belli ediyor.
‘Metal yorgunluğu’ etkisini daha geniş biçimde hissettiriyor.
AK Parti genel başkanı sıfatı da bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 15 seçim üst üste partisine oy vermiş kitlelerde çözülme olduğunu fark etmesi üzerine, onlardan, ‘son bir defa daha’ olduğunu özellikle belirterek desteklerini sürdürme talebinde bulunması, o yorgunluğun dışa vurumu bana göre.
Tayyip Erdoğan’ın yakında -hem de pek yakında- başlarında olmayabileceği, AK Parti’nin en son çözülecek çekirdek seçmen kitlesinde de şaşkınlığa yol açmış olmalı.
AK Partililer, kendilerini Erdoğan’ın başlarında bulunmayacağı bir döneme hazırlamış değiller.
Erdoğan, başlarında bulunmadığı takdirde iktidar olabilme ihtimallerinin çok zayıf olduğunu en iyi AK Partililer biliyor.
Yalnız iktidarı da değil, Tayyip Erdoğan yoksa AK Parti parti olarak da varlık sebebini kaybedebilir.
Partisinin başında seçime son defa katılacağını açıkladığı konuşmasının AK Parti saflarında telaşa sebep olması bu yüzden.
Liderinin kenara çekildiği bir Türkiye’de iktidarı sürdürecek çapta bir lider adayı yok AK Parti’nin. Vaktiyle birden fazla lider olabilecek güçlü siyasiler vardı AK Parti’de, süreç içerisinde hepsi tasfiyeye uğradı.
Rakipsiz kaldı partisi içerisinde Tayyip Erdoğan, ama görüyorsunuz, AK Parti de, lider bıraktığı veya bırakması gerektiği zaman, liderliği ondan devralabilecek çapta siyasilerden mahrum kaldı.
“Son defa oy verin” diyen AK Parti genel başkanını, “Hiç partimdem ayrılır, arkadaşlarımı yalnız bırakır mıyım?” açıklaması yapmaya zorlayan işte bu durumdur.
Daha önce sürekli AK Parti’ye oy vermiş, şimdilerde vermemeyi düşünen seçmen kitlesinden ‘son bir defa’ oy istenmesinin bir anlamı vardı; ikinci açıklama, yalnız o kitleyi değil arada, ‘Erdoğan'sız AK Parti’ ihtimalini düşünüp rahatsız olan sadık seçmenlerden bir bölümünü daha düşüncelere sevk etmiş olabilir.
Paniği fark edip ,‘son defa’ vurgusu bulunan sözünden cayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın telafi açıklamasında bir başka yanlışı daha var.
Kendisinden söz ettiği şu cümlelerini bu gözle okuyalım:
“Şu anda cumhurbaşkanı adayı olarak iki kez seçime girme, aday olma şansınız var. Üçüncü kez böyle bir şans yok. Dolayısıyla tabii AK Parti’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde artık işin içinden çekilmesi anlamına gelmez ve Tayyip Erdoğan’ın da siyasetten çekilmesi anlamına gelmez. Öncelikle biz bu seçimde Cumhur İttifakı olarak adayız, şu anda çalışıyoruz. Milletimizin teveccühünün olması halinde Cumhurbaşkanı olarak görevimize inşallah devam edeceğiz.”
Tayyip Erdoğan tam iki kez seçime girdi ve cumhurbaşkanı seçildi. İlki 2014 yılında, ikincisi de 2018 yılında. Dediği doğru: Üçüncü kez böyle bir şansı yok. Anayasa herhangi bir farklı anlamaya izin vermeyecek açıklıkta keskin ifadelerle bir kişinin ikiden fazla seçilemeyeceğini belirtiyor (m. 101) çünkü. TBMM seçim tarihini erkene çekmediği takdirde -yani zamanında yapılacak seçimde- kendisinin yeniden aday olma ‘şansı’ bulunmuyor.
Adayları anayasada belirlenmiş şartlara uygunluk açısından değerlendirip seçime girebilecekleri belirleyecek Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) hepsi de mesleklerinin zirvesinde hukukçu üyelerinin farklı bir karara varmalarını beklemek bir hayal.
TBMM’den erken seçim kararı ise, ancak muhalefetin de katılmasıyla alınabiliyor.
Muhalefetin gönlünü alarak ancak üçüncü kez aday olabilir Tayyip Erdoğan…
Siyaseten bir açmaz durumu var AK Parti’nin önünde.
Tayyip Erdoğan’a çok yakın bireylerin yönetiminde bulunduğu bazı kadın örgütlerinin de desteğiyle hazırlanmış ve Türkiye hazırlanmasına öncülük ettiği için de adında ‘İstanbul’ sözcüğü bulunan Birleşmiş Milletler sözleşmesinin iptali, ‘6 yaşındaki çocuğun istismarı’ türü gelişmelerle bir siyasi yanlışlık olarak sırıtıyor.
Eminim, bugüne kadar sürekli AK Parti’ye oy vermiş kadınları düşündürüyordur bu durum.
‘Son defa’ olacağını düşünerek öyle bir çağrıya olumlu cevap vermeye yanaşabilecek AK Parti’den çözülmeye yüz tutmuş seçmen kitlesi, o çağrının geriye alınmasına nasıl bir tepki verebilir?
Birbirine ters iki açıklama arasında kafası karışan seçmenler de var mıdır?
Erdoğan’sız -yani onun yerini alabilecek güçlü bir liderden de mahrum- bir AK Parti seçmen gözünde cazibesini yitirecek midir?
İki defa seçildiği halde anayasa engeline rağmen bir kez daha aday olabileceğini düşündüğü anlaşılan Tayyip Erdoğan’ın adaylığı YSK’dan onay almazsa ne olur?
Cevabını şimdi vermenin zor olduğu sorular bunlar…
Seçim vakti de yaklaşıyor.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.