Fehmi Koru*
Ülkemizi 15 yıl boyunca yöneten AK Parti’nin, cumhurbaşkanı seçtirdiği liderine yeniden resmen kavuşacağı olağanüstü kongresi kapıdayken, bir siyasi gözlemci olarak ben, neden konuya iyimser yaklaşamıyorum?
Kongrenin yapılacağı bugün bile…
Okuyanlarınız hatırlayacaktır; dünkü yazımın başlığından bile olumsuz beklentimi belli etmiştim; ”Dimyad’a pirince giderken.. olmasın da..” diyerek…
Baştaki sorumun kısa cevabı şu: Tarihin tekerleği tersine dönmez de ondan.
ANAP ve DYP, evet liderleri Turgut Özal ile Süleyman Demirel‘i cumhurbaşkanı seçtirdikten sonra inişe geçtiler ve bugün siyasi mevta olarak hayatlarını sürdürüyorlar; ancak onların başına gelen, yalnızca Özal ve Demirel gibi güçlü liderlerden mahrumiyet yüzünden gelmemişti.
Her iki partinin hızları liderlerini cumhurbaşkanı seçtirmeden önce kesilmişti zaten. ANAP ve DYP Özal ve Demirel henüz genel başkan sıfatını taşırken patinaj yapmaya başlamış ve inişe geçmişti.
İki lider de bunu görüp kendilerini Çankaya’nın sakin sularına atmıştı.
AK Parti’nin durumu elbette birebir kendisinden öncenin iktidar partilerinden farklı; bu yüzden şimdiye kadar halktan gördüğü ilgiyi bir çırpıda kaybedecek gibi görünmüyor. Tayyip Erdoğan tarafından planlandığı üzere, iktidarda 2023’leri, hatta 2071’leri bile görebilir. Ancak tarih bize ders veren bir yol göstericiyse bunun tersi de mümkündür: AK Parti’nin hızı da çok geçmeden kesilebilir ve iktidarı sekteye uğrayabilir…
İnsanların ‘bıkma’ gibi de bir özellikleri var; her an dikkati ayakta tutmak ne kadar güç ise, ne yaparsa yapsın iktidarları beğendirmek de o kadar kolay olmuyor.
Dünkü yazımda adını başarılı başbakanlar arasında andığım İngiltere’ye ileri yaşında savaş kazandırmış ‘son emperyalist’ Winston Churchill‘in partisi, liderinin göklere çıkartıldığı o başarıdan sonraki ilk seçimi kaybetmişti.
Bizim siyasi tarihimizde de benzer ‘bıkma’ olayları yaşanmıştır.
‘Tarihin tekerleği’ tezi işte burada devreye giriyor.
AK Parti, ‘millenium’un (21. yüzyılın) hemen başlarında kuruldu; dünyanın önemli bir altüst oluşa kendini hazırladığı günlerde… Kurulmasından kısa süre sonra (2001) bölgemizden bir terör örgütünün elleri ABD’ye kadar uzandı; İkiz Kuleler, Pentagon ve muhtemelen Kongre’yi hedef alan eş-zamanlı eylemlerle dünya sarsıldı.
Ülkemizin özel şartlarını da hesaba katmalıyız: Kendini yenilemiş inançlı genç bir kadronun, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler, hukuk devleti gibi ilkelere sahip çıkması, dibe vurmuş ekonomiyi çağdaş yöntemlerle canlandıracakları izlenimi vermesi kitlelerin ilgisini çekti.
İktidarın ilk sınavı olan ABD’nin Irak’ı işgal niyetiyle bölgeye gelmesine Meclis olarak karşı çıkış ise, yakın ve uzak dünyanın ilgisini ülkemiz ve AK Parti kadrosu üzerinde topladı.
Seçim öncesi verdiği sözleri yerine getirme çabası AK Parti’nin, gözlerden kaçmadı.
Dünyanın önemli güçleriyle eşitlikçi bir anlayışla sağlıklı ilişkiler kurmayı da amaçlıyordu AK Parti iktidarı; bunda başarılı oldu da…
Yalnızca kurucu kadronun temsil ettiği zihniyete sahip kişi ve kesimler değil, o zihniyeti benimsemeyen, ancak sahip çıktığı evrensel ilkeler sebebiyle hoş gözle bakan başkaları da AK Parti’nin başarısını arzuladı, bu amaçla destek de çıktı.
AK Parti yeni bir ‘hikâye’ yazmıştı, ilgi çekici bir hikâye…
O günlerde, gülümsemelere yol açmayı da göze alarak, köşeler ve ekranlardan, ”AK Parti’nin potansiyeli yüzde 70 oy” demekte hiç tereddüt etmediysem, sebep budur.
Hemen her alanda olduğu gibi siyasette de ‘hikâyesi’ olan kazanır.
Kongreye gidilirken bugün eksikliği hissedilen de budur: Hikâye…
Demokrasi.. insan hakları ve özgürlükler.. hukuk devleti ilkesi.. yolsuzluğu yok etmeyi amaçlayan bir refah toplumu olma ülküsü.. Bunlar AK Parti’nin hikâyesinin temel unsurlarıydı ve onu iktidara taşıdığı gibi, her girdiği seçimde yeni oylarla desteğini artıran unsur da bunlardı.
Olumlu bir çıkıştı AK Parti’nin siyasi hayata girmesi; bu da halkın kendisini benimsemesine ve desteklemesine geçit verdi.
Acaba bugün ”Liderini yeniden başına geçiriyor” dışında hangi olumlu mesajla gidiyor AK Parti olağanüstü kongresine? Hangi dikkat çekici olumlulukta ilkelere sahip çıkılıyor?
Zaten bu sebeple, dünkü yazımı, ”Umarım, kongrede ‘demokrasi’ kavramının içi gereği gibi doldurulur ve en kısa sürede OHAL’den vazgeçilir de ülkeye yaraması sağlanır yeni sistemin” temennisiyle bitirmiştim.
Kongreyi gözleyeceğim, bu yolda bir işaret alırsam, onu da sizlerle paylaşırım.