*Fehmi Koru
Epey zaman oluyor, tarih öncesi gibi… Bilkent üniversiteli gençlerin bir kulübü tarafından düzenlenen medya paneline farklı gazetelerden meslektaşlarla birlikte katılmıştım.
Meslektaşlardan.. daha sonra kendisine gazete çıkarma imkânı tanındığında beni de yazarları arasına katmak isteyecek biri.. “Gazeteler farklı görüşlere de yer vermeli; meselâ Fehmi Koru Cumhuriyet’te yazabilmeli” demişti de.. o tarihten birkaç yıl sonra menfur bir suikasta kurban gidecek Cumhuriyet yazarı, buna şiddetle itiraz etmişti.
Hayli şiddetli olmuştu itirazı.
Oysa Cumhuriyet o dönemlerde, Hasan Cemaltarafından yönetilirken, gazetenin sayfalarında yayımlanmak üzere, benim de davetli olarak katıldığım paneller düzenlerdi; birinde “Asla olmaz” diyen yazarla yan yana oturmuştuk.
Nuray Mert deneyi bitti
Cumhuriyet o denemeyi bir süre önce sayfalarında yazmaya davet ettiği Nuray Mert’le başlatmıştı ve dün itibariyle de sonlandırdı.
Nuray Mert özgürlüklerden yana bir akademisyen, bir profesör. Yazarlığı da en az akademik kişiliği kadar güçlü. Başörtüsü sorununda mağdur edilenler safındaydı; 28 Şubat’ta askeri vesayete karşı çıktı. Ortadoğu’nun mazlum halklarıyla da ilgilidir; o vesileyle Arapça dersleri aldı.
Farklı bir ses oldu Cumhuriyet’te…
Demek ki çok farklı bir ses olmuş… Müftülere nikâh kıyma yetkisi ile evrim teorisi hakkında yazdıkları hoşa gitmemiş… “Cezaevindeki arkadaşlarımızın da onayı alındı” denilerek yazılarına son verildi.
Sayesinde, Cumhuriyet gazetesi, cezaevindeki yönetici ve yazarları konusu dışındaki bir konuda tartışma gündemine girmiş oldu.
Hasan Cemal, Cumhuriyet’in her gün tartışma gündeminde olduğu döneminin yayın yönetmeni. O da artık gazetelerde yazamayanlardan. İnternet gazetesi T24’te, Mert’in Cumhuriyet’ten gönderilmesini kınayan bir yazıyla okur karşısına çıktı.
Bir bölümünü okuyalım:
“Cumhuriyet’in yorum ve haber yelpazesinde farklılıkların korunmasını, giderek zenginleştirilmesini diliyorum. Hiç kimse unutmasın. Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelesinde Cumhuriyet gazetesine ihtiyacı var. Türkiye’de hak hukuk ve özgürlüklerin yerle bir edildiği bir dönemde, Cumhuriyet’te Nuray Mert’in köşesinin kapatılması can sıkıcı bir gelişme… Keşke olmasaydı. Bu kararı kınıyorum.”
Umarım Nuray Mert görüşlerini açıklayacak bir zemin bulur.
Kendisi fazla umutlu görünmüyor, soranlara “Herhalde internet medyasında yazarım”demesinden öyle anladım.
Özgün, özgür ve nitelikli yazılar okumak isteyenler artık bizim ‘OCAKmedya’ benzeri alternatif mecralara göz atmak zorundalar.
Hürriyet’le ilişkisi kesilen Akif Beki’yi “Geçmiş olsun” demek için aradığımda, verdiği ilk tepki, “Yanına geliyorum” oldu.
Bizler de bulunduğu yerde görüş ve düşüncelerini yayınlatamayan herkesi yanımıza bekliyoruz.
Yani internet medyasına…
Birilerinin ‘medeni ölü’ adını taktığı ana medyada yazarken birdenbire işlerine son verilen yazarların sayısı giderek artıyor.
İki yöntemle yapılıyor bu işlem: Ya Akif Beki ve Nuray Mert örneğinde olduğu gibi, gazetenin yönetim kademesinden bir kişi, yazarı arayıp “Artık sizinle çalışamayacağız” diyor ve ilişki koparılıyor; ya da yazara “Aramızda kalmaya ve maaşınız dahil bütün imkânlardan yararlanmaya devam edin, ama yazmayın” deniliyor.
Habertürk’ten bana ikinci yöntem teklif edilmişti ve ben teklifi açıkladığımda pek çok kişinin şaşırdığını gördüm.
Kimi böyle bir teklif yapılmasına şaşırdı, kimi de benim teklifi kabul etmeyişime…
Oysa çok yaygın bir uygulama ‘yazmadan maaş ödeme’ yöntemi… Hemen her gazetede bir veya daha fazla yazar var maaşını alıp da yazmayan veya eklerde, spor sayfalarında görünmekle yetinen…
‘Medeni ölü’ denilenler meydandan zoraki çekilince meydan boş kalmıyor doğal olarak; boşluğu farklı değerlere sahip yeni nesil yazarlar dolduruyor.
Gazetelerde yazanlardan okurlarına saygılı olabilmek ve onları yanlışa yönlendirmemek için hiçbir yere angaje olmamak beklenir.
Anglo-Sakson gazeteciliği, bunu, yazarın hakkında yazdığı şirketle özel bir ilişkisi veya kişiyle yakınlığı varsa açıklamasına kadar vardırır. Şirketin hisse senedine sahipse, ya da hakkında yazı yazdığı kişiyle akrabalık bağı bulunursa, bunu, yazılarında belirtmek zorundadır yazarlar.
Buna ‘full disclosure’ deniyor.
Hem Gazeteciler Cemiyeti’nin, hem de bu konuda hassas gazetelerin ‘temel esaslar’metinlerinde, sözgelimi devlet ile bile –hatta özellikle devlet ile– içli dışlı olmamak bir madde olarak yer alır.
Yeni nesil yazarlar ise farklı hassasiyete sahipler. Gazetelerde devlet ile içli-dışlılığı aşırıya vardırmış yazarlar var bugün…
Geçen gün, biri, öyle olduğunu deşifre ettiği bir yazara sahip çıkarken şu görüşü paylaştı:
“Büyük harfle devlet’in casusu olmak da, ajanı olmak da yani bu vatanın menfaatleri için gizli görev yapmak da şereftir.”
Yazarlar için söyleniyor bu ‘şeref’…
Bakalım ‘medeni ölüler’ arasına daha kimler katılacak?
Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.