Fehmi Koru*
Partilerin kongreleri zaten önemli başlangıçları beraberinde getirir; ancak AK Parti’nin Tayyip Erdoğan‘ı yeniden genel başkan seçtiği olağanüstü kongresi pek çok bakımdan ileride de hatırlanacak.
Pek çok ilke sahne olduğu için…
Yeni dönemin özellikleri
Cumhurbaşkanı seçilmiş ve devleti temsil yetkisini üstlenmiş biri aynı zamanda bir partinin de lideri oluyor ve böylece toplumun bütününü teşkil etmeyen bir kesitine başkanlık etme hakkı elde ediyor.
Kısa süre sonra (en geç Kasım 2019’da), cumhurbaşkanı ve AK Parti genel başkanı sıfatlarını taşıyan biri, başbakanlık makamı ortadan kalkacağı için, milletvekili olması gerekmeyen isimlerden oluşan bir hükümete (‘yürütme organı’na) de başkanlık etme imkânına kavuşacak.
Parti başkanı olarak bir dahaki seçimde milletvekili listeleri üzerinde son sözün sahibi de o olacak.
”Yüzde 10 barajı fiilen kalktı, artık iktidar olmak için yüzde 50 + 1 oy gerekecek” denildiğine göre, o oy oranıyla Meclis’e taşımayı umduğu partisi, ‘yasama organı’ içerisinde en kalabalık gruba sahip olacak demektir.
Kuvvetlerden geriye ne kaldı? ‘Yargı organı’ mı? Onu biçimlemekle görevli Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin 4’ünü bizzat, 7’sini başında bulunduğu partinin çoğunluğu teşkil ettiği Meclis seçiyor, 2 üye de adalet bakanı ile müsteşarı değil mi?
Türkiye tarihinin hiçbir döneminde, ülkenin kaderine hükmeden devlet yöneticilerinden hiçbiri, şimdiden Cumhurbaşkanı ve AK Parti genel başkanı sıfatlarını taşıyan ve yakında hükümete de başkanlık edecek olan Tayyip Erdoğan kadar kapsamlı yetkilere sahip olmamıştı.
Padişahların sadrazamları vardı, Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın başbakanı da olmayacak…
İçeride her istediğini yaptırabilecek… Dışarıda da Türkiye ‘tek ses’ ile temsil edilecek…
Gerçekten ‘bize özgü’ bir cumhurbaşkanlığı sistemimiz oldu.
Bu iyi bir şey midir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasete dün atılmış biri değil; 1994’ten sonra İstanbul gibi kocaman bir kentin yönetimine gelmiş, 2003’ten itibaren de başbakanlık yapmış, 2014 Ağustos ayında ise cumhurbaşkanı seçilmiş biri o.
Yapılan değişimin yararlı olacağını düşünmese herhalde böyle bir yolu açmazdı.
Dünyanın dikkati üzerimizde
Ancak bir de siyasetin evrensel kabulleri var. O kabullere göre, paylaşılmayan yetkiler, o yetkileri kullananlar açısından ileride sorun teşkil edebiliyor. ‘Kuvvetler ayrılığı’ ilkesi ve ona bağlı yetki paylaşımı uygulamaları keyiften bulunmuş kavramlar değil; zorunluluklar göz önünde bulundurularak, biraz da zorla elde edilmiş değerler…
Demokratik ülkelerde dengeyi yönetimin parçalı olmasının sağladığı düşünülüyor; yetkilerin tek elde toplandığı yönetim anlayışının dengeyi bozacağı inancıyla…
Bütün dünyanın dikkati, hiç kuşkusuz, bugünden itibaren yepyeni bir yola girmiş olan Türkiye’nin üzerinde toplanacak. Burada görülecek bir başarı, tabii eğer gösterilebilirse, başka ülkeler için de taklit edilebilecek bir örneğe dönüşebilir.
Umarım başarılı bir örnek teşkil ederiz.
Donald Trump.. Kılıç dansı..
Bugün gazetelerde dün TV ekranlarına yansıyan ABD Başkanı Donald Trump‘ın kılıç dansı fotoğraflarını göreceksiniz. Ziyaret ettiği Suudi Arabistan’da çekildi o fotoğraflar; 350 milyar dolarlık silâh satışını kutluyorlar… Trump‘ın bir kişi ötesinde elinde kılıcıyla görülen yaşlı kişi de ülkenin kralı Salman…
Kral olduğu için her yetkiyi elinde tuttuğunu düşünebilirsiniz. Kendisinden birkaç kral önce durum oydu gerçekten; ülke hakkında kararları tek başına kral verirdi. Ancak son üç kralla başlayan süreçte Suudi Arabistan da bir tür monarşiye dönüştü ve kral yetkilerini paylaşmaya başladı. Bir Şura Meclisi var ve onda kadınlar da yer alıyor artık. Kral Salman iki de veliaht ilân etti ve ülkenin günlük işlerini onlar yürütüyor.
Neden böyle bir yola girdiler?
Halkları onları böyle davranmaya zorladığı için…
Osmanlı Devleti de 1876 ile başlayan süreçte benzer değişimleri denemeye başlamıştı.
Bayram ediyoruz ama, biraz da düşünelim
İlk bakışta tek elde toplanan yetkilerin sonuç almada kolaylık sağlayacağı düşünülse bile, devlet yönetiminde ‘tek adam’ uygulaması farklı sonuçlar doğurabiliyor.
Üzerinde düşünülmesi gereken bir dizi soru da var: Ya Tayyip Erdoğan için biçilmiş ve onun üzerine yakışacağı düşünülen elbise bir başkasının üzerinde iyi durmazsa? Ya hep aynı çizgide kalması öngörülmüş iktidar farklı bir çizginin eline geçerse? Ya Meclis çoğunluğu ile seçimle gelecek cumhurbaşkanı farklı farklı çizgilerden kişilerden oluşursa?
Hiç olmayacağı düşünülen nice şeyin olabildiği bir ülkede yaşıyoruz, bu sebeple sorularıma ”Olmaz” diye kestirmeden cevap vermenizi hiç tavsiye etmem.
Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın bir danışmanı, ”Baktık olmuyor, anayasayı yeniden değiştiririz” demişti.
Bugünkü yazımı farklı bir soruyla bitireyim: Kongrede MKYK’da yeni yüzlere yer açılmasını kimi ‘değişim’, kimi ‘tasfiye’ olarak değerlendiriyor; acaba değiştirilen veya tasfiye edilen kişileri MKYK’ya kim seçtirmişti?