Fehmi Koru: Ayşenur Arslan’a “Söyletmen vurun” hamlesi yapanlar ne yaptıklarının farkındalar mı?

Fehmi Koru: Ayşenur Arslan’a “Söyletmen vurun” hamlesi yapanlar ne yaptıklarının farkındalar mı?

Fehmi Koru*

Ülkemiz gerçekten ilginç bir ülke oldu.

Hz. Peygamber’in hayatını ilgi alanı olarak belirlemiş, ‘Siyer’ ilmine bir ömür vakfetmiş bir profesörün, en fazla ‘zühul’ sayılabilecek bir ifadeyi de içeren kitabı, aradan hayli yıl geçtikten sonra, şimdilerde, hocanın aleyhine kanıt olarak kullanılıyor.

Hem de Siyer hocası yedi yıl önce yayınlanmış kitabındaki itiraz edilen ifadenin yanlış anlamlara çekilebileceğini fark edip sonraki baskılarda o cümleyi çıkardığı halde…

Diyanet bile artık o ifadeleri içermeyen defalarca basılmış kitapla ilgili aleyhte bildiri yayınladı.

Aynen sanat dünyasının en sevilen isimlerinden birinin 2017 yılında çıkardığı bir albümde yer verdiği şarkılardan birinin bir mısrasının şimdi tepkilerle karşılanması gibi…

Şarkıcının evi önüne kadar gidip protesto edenler bile çıktı.

Hatta onu eleştirenler arasına Diyanet de katıldı.

İlginç değil mi bunlar?

En az bunlar kadar ilginç taze bir olay bir gazetecinin başına geldi. Ayşenur Arslan televizyon programında Kıbrıs’ta suikasta uğrayan Halil Falyalı’yı konuklarıyla konuşurken, konu Türk Mukavemet Teşkilatı’na (TMT) gelince, “Suikastlarla bilinen illegal, yarı resmi bir oluşum” dediği için eleştiri oklarının hedefi.

AK Parti, MHP ve BBP Halk TV programcısı hakkında, Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinde hükmünü bulan “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçunu işlediğini ileri sürerek ayrı ayrı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundular. 

“Ne var bunda?” diyeceklere hemen şunu hatırlatırım: TMT diye bir teşkilat tarihin hiçbir döneminde Türk devletinin bir kurumu olmadı. Kıbrıs’ta faaliyet gösteren bir örgüttü TMT. Dahası, 1957 yılında adada örgütlenmiş TMT, 1976 yılında mahiyeti ve ismi değiştirilerek kapatılmıştır.

Suç duyurusunu bundan dolayı ilginç buluyorum.

Sürekli ‘gizlilik’ perdesi altında kalmıştı teşkilat ve  önemli şahsiyetler kendileriyle arasında üyelik ilişkisi kurulduğunda bunu hep inkar etmişlerdi.

TMT’yi, Adnan Menderes – Fatin Rüştü Zorlu ikilisi, Yunanlıların Kıbrıs’ta kurduğu EOKA örgütünün Türklere karşı terör faaliyetlerini dengelemek amacıyla gizlice kurdurmuşlardı.

Kurucu kadro Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde NATO tarafından oluşturulmuş Seferberlik Tetkik Kurulu’ndaki subaylardı.

Seferberlik Tetkik Kurulu sonraları ‘Özel Harp Dairesi’ adını alacaktır.

Ayşenur Arslan’ın suçlanan cümlesi -TMT için olmasa da- Özel Harp Dairesi hakkında binlerce kez yazılmış, konuşulmuş, kitaplara da konu olmuştur.

İlk kadroda albay rütbesiyle yer alan İsmail Tansu, TMT tarihe karıştıktan sonraki hayatının önemli bir bölümünü, teşkilatla ilgili kamuoyunda dile getirilen ciddi eleştirilere karşı kendi gerçeklerini açıklamaya hasretmişti. [İsmail Kansu 2000 yılında yayımladığı ‘Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu’ kitabında TMT’yi anlatır.]

Yakın tarihimizi bilmeden böylesine hassas konulara yaklaşanların şaşıracağı bir bilgiyi de bu arada sunayım:

Ülkemizin ilk askeri darbesi olan 27 Mayıs (1960) ihtilali ile yönetimi ele geçiren askerlerin ilk işlerinden birinin, Kıbrıs’taki TMT’yi ve onun Türkiye’deki beyni olan kurulu ortadan kaldırmak olacağını öğrenen İsmail Kansu, ‘ihtilalin kudretli albayı’ olarak bilinen Alparslan Türkeş’e gider…

Türkeş kapatılma talimatını vermiştir.

İsmail Kansu’nun anlattıkları kendisini ikna etmiş olmalıdır ki, görüşme sonrası talimatını geri alır.

Şaşırdınız herhalde.

Neden Seferberlik Tetkik Kurulu’nu -ve tabii bu arada TMT’yi de- kapatmak istemişti ihtilalci askerler?

Okuyalım:

“Komitede benim de yakın arkadaşlarım vardı. Komite üyelerinden hiçbiri Kıbrıs’ta bir Türk Mukavemet Teşkilatı olduğunu, dairemizin Genelkurmay’da ne gibi görevler yaptığını bilmiyorlardı. Ancak dairemizin bazı gizli faaliyetlerde bulunduğundan kuşkulandıklarını fakat, görevinin ne olduğunu anlayamadıklarını tespit etmiştim. Hatta, komite dışındaki subaylardan bazıları gibi, komite içinden aşırı kuşkucu subaylar da çok ileri giderek dairemizin düşürülen Başbakan Adnan Menderes’in karanlık ve kirli işlerini yürüttüğünü sanmışlardı.”

Bir başka yerde, o günlerde kendilerinden “Menderes’in Gestapoları” diye söz edildiğini de kayda geçiriyor İsmail Tansu.

Hayatını vakfettiği teşkilata yönelik saldırılara cevap vermek üzere kaleme aldığı kitapta bu konuda fazlasıyla ayrıntılar var (s. 232-233).

Tansu 26 Aralık 2015 tarihinde 98 yaşında vefat etti. Kıbrıs’la ilgili araştırmaları bulunan Hasan Taş’ın vefatından kısa süre önce kendisiyle yaptığı görüntülü uzun mülakatta da bu olayın canlı anlatımı var. [Mülakata YouTube’dan ulaşılabiliyor.]

İşte böyle.

Ve bir not: İleriki yıllarda Özel Harp Dairesi adını alacak olan Seferberlik Tetkik Kurulu’na daha sonraki dönemde kuşkuyla yaklaşan pek çok kişi oldu. Hayatımın neredeyse bütününde bu alanda çıkan eleştirilere tanıklık ettim; bazen ben de tartışmalara katıldım.

Unutulmayacak olay, Milli Selamet Partisi ile kurduğu koalisyonda başbakan olduğu dönemde Bülent Ecevit’in uğradığı şaşkınlıktı.

Milliyet gazetesinde 28 Kasım 1990 tarihinde kendisiyle yapılan mülakatta yaşadığı şaşkınlığı şöyle anlatmıştı Ecevit:

“1974’teki başbakanlığım sırasında, zamanın Genelkurmay Başkanı rahmetli Orgeneral Semih Sancar başbakanlığın örtülü ödeneğinden acil bir ihtiyaç için birkaç milyon istedi. Benden istenen miktar örtülü ödenekteki paranın tümüne yakındı… Genelkurmay’dan bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. ‘Özel Harp Dairesi için istiyoruz’ yanıtı geldi. Öyle bir resmi dairenin o zamana kadar adını bile duymamıştım… ‘Şimdiye kadar bu dairenin giderleri nereden karşılanıyordu’ diye sordum. O zamana kadar dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD’nin karşıladığı; ancak artık ABD’nin bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle Başbakanlık’ın örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi… Özel Harp Dairesi’nin nerede bulunduğunu sordum. ‘Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada’ yanıtını aldım… Hayrete düşmem ve kaygılanmam herhalde doğaldı…”

Ayşenur Arslan’la ilgili suç duyurusunda bulunanlar bunları nasıl olur da hatırlamazlar, hayret.

Dedim ya, Türkiye çok ilginç bir ülke oldu.

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.