Fehmi Koru: Başkaları ile aramızdaki fark, başkaları her şeyi bir kez yaşarken bizde tarih hep tekerrür ediyor…

Fehmi Koru: Başkaları ile aramızdaki fark, başkaları her şeyi bir kez yaşarken bizde tarih hep tekerrür ediyor…

Fehmi Koru*

Deprem oldu, günlerden beri politikacıları olay mahallinde ve sorunlarla baş etmeye çalışırken görüyoruz ya, pek çoğumuz, şimdikine hazırlıksız yakalanıldığı halde bundan sonra benzer bir büyük afetle karşılaşıldığında her şeyin bugünkünden farklı olacağını düşünüyor.

Özellikle de gençler…

Aldanmayın derim.

Politikacılar için günü kurtarmak önemlidir.

Öyle olmasaydı, 23 yıl önce, 17 Ağustos 1999 tarihinde, 7.4 şiddetinde meydana gelen ve 20 bine yakın insanımızın hayatını kaybettiği Marmara depreminden gerekli dersler çıkartılırdı.

Çıkartılsaydı, bugünleri böyle yaşamazdık.

Kaldı ki, Marmara depreminden sonra da çeşitli büyüklüklerde ve herbiri canlar alan başka depremler de yaşandı bu ülkede.

İşte görüyoruz, 43 binden fazla insanımızı kaybettik Kahramanmaraş merkezli iki depremde.

Hiç öncekilerden ders çıkartılmış olsaydı, tablo bugünkü gibi mi olurdu?

Son depremi feryat edercesine birkaç gün öncesinden uyararak haber veren Prof. Naci Görür, İzmir’de düzenlenen bir toplantıda konuşurken, dün, toplantıyı düzenleyen işadamlarına, illerinin de ‘bugün olmazsa yarın’ şiddetli bir depremle karşılaşacağını söylerken, mevcut görüntü için “Yara sarma edebiyatı” tespitini de paylaşmış.

Politikacılara serzenişte bulunmuş bilim insanı.

Sitemi şu: “Depremin kendisi ‘geliyorum’ diyordu zaten. Deprem olduktan sonra değil, deprem olmadan önce zarar azaltma sistemine geçmemiz lazım. Depremi neden gündeme almıyorsunuz? Sizin ekonomik sorunlarınızdan, terörden, sanayiden daha mı az önemli deprem?”

Belli ki, o da, bugünlerde karşı karşıya kalınan tablonun bundan sonraki benzer durumların daha az zararlı yaşanmasına yol verecek bir bilinç uyandırmayacağını düşünüyor.

Hazin ama gerçek.

Çanakkale’nin iki yakasını birleştiren köprünün inşaatı sırasında bir halat koptu diye inşaatta çalışan bir Japon mühendisin intihar ettiğini hatırlıyor musunuz?

Japonlarda sorumluluk anlayışı bu kadar önemli. Yetki ile sorumluluk arasında kurdukları bağ, öngörülmemiş bir yanlış gelişme yüzünden o alanda yetkili kişinin sorumluluğu üstlenmesini de getiriyor onların kültüründe.

Türkiye gibi depremlerle haşır neşir bir ülke olan Japonya’da, 15 gün önce bizde yaşanan türden 7 ila 8 arasında bir şiddette meydana gelen depremlerde, genellikle tek bir kişi ölmüyor, ölümlü olanlarda hayatını kaybedenlerin sayısı da 30-40 kişiyi aşmıyor.

Neden?

Her anlamda hazırlıklı olduklarından…

Konuyu aklıma getiren, Avustralya’da iktidardaki İşçi Partisi hükümetinde hazine bakanlığı görevinde bulunan Jim Chalmers’ın, The Monthly dergisinin Ocak 2023 sayısında okuduğum bir makalesi oldu.

‘Capitalism after the crises’ (Krizler sonrasında kapitalizm) başlıklı makalede kendisi gibi politikacıların sorumluluklarını ele alırken bir örnek olaydan söz ediyor Chalmers.

‘Kara cumartesi’ (Black saturday) diye andıkları peş peşe çıkmış ve kısa sürede çılgınca yaygınlaşmış yangınlardan…

Yangınlar ilk 7 Şubat 2009 cumartesi günü başlamış, aşırı sıcak havanın etkisiyle çıktığı ve aynı şartlar devam ettiği için de günlerce sürmüş. Toplamda 400 seri yangın görülmüş o dönemde.

Nem oranının sıfıra yakın olduğu o günlerde ısı 45 -hatta 47- dereceyi bulmuş, rüzgar 100 km hızla esiyormuş, alevler 100 metreye tırmanıyormuş ve bunlar her şey olup bittikten sonra 173 kişinin hayatını kaybettiği bir felakete yol açmış.

Chalmers, “Yangınların böyle de sonuçlar verebileceğini olduğu ana kadar bilmiyorduk” diyor.

Olunca öğrendiklerini göz önünde tutarak yangınlar konusundaki yönetmeliklerini değiştirmiş, öncesi ve sonrasında neler yapmaları gerektiğini kesin tanımlara kavuşturmuşlar. 2019-2020’de on yıl önceki kadar vahşi bir yangın daha çıkmış ama can kaybı yaşanmamış.

‘Kara cumartesi’ sonrasında aldıkları tedbirler sayesinde.

Bazı eserleri dilimize de kazandırılmış olan Jared Diamond’un bir kitabından Chalmers’ın yazısında aktardığı şu görüş göz açıcı: “Bir ülkenin kaderi krizlere verilen tepkilerden ders alma kapasiteleri tarafından belirlenir.”

İsterseniz içinde ‘kader’ sözcüğü de geçen bu cümle üzerinde düşünmek için kendinize biraz vakit ayırın.

Ben öyle yaptım çünkü.

Jared Diamond’un ülkeler için yaptığı bu tespit evet ülkeler için önemlidir; ancak bireyler için de aynı tespit geçerli değil mi?

İnsanız ve başımıza türlü haller gelebiliyor; bizden kararlı bir şekilde başa çıkmayı bekleyen dertlerle karşılaşabiliyoruz. Her dert sonrakiler için bir öğrenme sürecine dönüşebilirse daha güçlü hale geliyor insanoğlu.

Aynı durum ülkeler için de söz konusu.

İklim şartları yangınlara elverişli Avustralya’da yaşayanlar, başlarına gelen en feci yangın felaketinden çıkardıkları dersler ve sonrasında alınan tedbirler sayesinde benzer olayları felaket derecesine erişmeden savuşturma özelliğine kavuşmuş bulunuyorlar.

“Darısı başımıza” diyeceğim ama temennimin bizde işe yarayacağından cidden kuşkuluyum.

Bilim insanları, yer bilimciler, İstanbul’da, İzmir’de, bizim hayat serüvenimizde karşılaşılmış depremlerden daha güçlüsünün her an olabileceği uyarısında bulunuyorlar.

Muhtemel bir 8 veya daha üstü şiddette deprem uyarısı…

Her an olabileceği uyarısında bulunuluyor.

Şu son depremde ve sonrasında ortaya çıkan tabloya bakarak, insanların daha yoğun yaşadıkları İstanbul ve İzmir gibi illerimizde, öncekileri aşan şiddette depremler olduğunda, artık ne zaman olacaksa o depremler, o zaman ortaya çıkacak tablonun şimdikinden farklı olabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Onbinlerce binanın yıkılıp onbinlercesinin daha içinde yaşanılamaz hale geldiği, can kaybının 50 bine doğru hızla yol aldığı bugünkü tablo, Marmara bölgesini sarsıp 20 bine yakın insanın hayatını kaybettiği 23 yıl önceki Marmara depremi tablosundan çok farklı mı?

“Enkaz derhal kalksın da yeni evler yapılsın” tepkisini fark saymazsanız…

Bizde tarih işte bu özelliğimizden dolayı tekerrür edip duruyor.

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.