Fehmi Koru: "Başkanlığa evet mi, hayır mı" gündemine sıkışmış güzel ülkem, ABD’den alacağın ders...

Fehmi Koru: "Başkanlığa evet mi, hayır mı" gündemine sıkışmış güzel ülkem, ABD’den alacağın ders...

Fehmi Koru*

Donald Trump ABD’nin ‘başkanı’; ‘başkan’ olduğu için de kararname çıkarma ve onu derhal uygulamaya koydurma yetkisi var.

İşte görüyoruz, ilk kararnamesi olan ‘7 ülkenin vatandaşlarına AB sınırlarını kapatmak’, yargının itirazlarına rağmen, uygulanıyor.

Federal görevliler.. ‘başkan’ olduğu için.. anlamsız bulsalar, hatta tehlikeli görseler bile.. Trump’ın iradesini itirazcıların üstünde görüyorlar…

Suçlayabilir misiniz?

“Biz, halk olarak..” diye başlayan ABD bağımsızlık bildirgesi..

Kurucu irade

Ancak ABD’de, kuruluş yıllarından bu yana vatandaşların zihnine kazınmış bazı temel ilkeler var.

Kurucu babalardan Thomas Jefferson’un 1776’da kaleme aldığı ‘bağımsızlık bildirgesi’ne de girmiş “Bütün insanlar eşit yaratılmıştır” cümlesi…

Hayatını bir suikastta kaybetmiş ABD Başkanı John F. Kennedy’nin henüz senatör iken (1958) yazdığı ve ölümünden sonra neredeyse her Amerikan vatandaşı tarafından okunarak bir tür yurttaşlık bildirgesi haline dönüşmüş “ABD: Göçmenler ülkesi” kitabı…

Trump’ın başkan olarak imzaladığı ilk kararname bu iki temel kaynağa taban tabana ters.

Bunun farkında olan Amerikalılar da tepkilerini ifade etmeleri gerektiğinin bilincindeler…

Yargıçlar kovulmayı göze alarak tavırlarını belli ediyor..

İçine sindiremeyen federal görevliler iş bırakıyor..

Seçilmiş politikacılar; Trump’ın partisinden bile olsalar, rahatsızlıklarını dışa vuruyor, bazıları talimatı dinlemeyeceklerini açıkça ifade ediyorlar…

Aydınlar, şarkıcılar, her uğraş dalından sanatçılar, akademisyenler, yazarlar, gazeteciler, iş dünyası.. huzursuzluklarını bildirilere döküyorlar…

Amerikan halkı sokaklarda…

New York’un belediye başkanı Bill De Blasio, özel olarak çağırdığı kentinin temsilcilerine, “Hiçbir ayrımcılığa müsaade etmeyeceğiz; hakları ellerinden alınmak istenenlere her türlü desteği vereceğiz” taahhüdünde bulunuyor.

“Ben Yahudi’yim.. Müslümanlar ile dayanışma halindeyim..

Sivil toplum örgütleri hareketli. En büyük tepki de, hıristiyan ve musevi dinadamlarından ve örgütlerinden geliyor. Yahudi-karşıtlığı ve anti-Semitizm ile mücadele etmek üzere kurulmuş Anti-Defamation League’in başkanı Jonathan Greenblatt, “Çevremizdeki müslümanları fişlemeye kalkarlarsa, bizler, hepimiz kendimizi müslüman olarak kaydettireceğiz” açıklamasını yapıyor.

İtiraz edenler, protesto gösterilerine katılanlar, bildirilere imza verenler hep aynı çizginin insanları değil; partiler, eğilimler, hatta dini aidiyetler üstü bir hareketlenme yaşanıyor ABD’de; müslümanlara reva görülen muamele yüzünden…

Orada da yandaşlar var, ama…

ABD’de Trump yanlısı kalemler, onların yazdığı gazeteler, programlarına çıktıkları TV kanalları yok mu, var elbette; ancak yandaş kalemler ve sözcüler bile Trump’ın kararını savunmaktan öte bir şeye kalkışmıyor, karşısında yer aldıkları kişiler ve kitleler hakkında ileri geri ithamlarda bulunmaktan kaçınıyor…

Onların, devletin kuruluş iradesini yansıtan demokratik haklarını kullandıklarını biliyorlar çünkü.

Dünya olarak bizler de bir ‘demokrasi ve hukuk devleti’ işleyişi örneği olarak bütün bu gelişmeleri izliyoruz.

Direndi, itiraz etti, kınadı, bildiri imzaladı diye kimsenin canı yanmıyor, hapse atılan, hakkında hukuki işlem yapılan yok.

Yapılsa, itirazların ve direnişin dozunun daha da artacağını herkes biliyor.

Sistem işliyor.

Bazıları, dış görünüşe bakarak, ABD’de Trump-sonrasında yaşananlar ile Türkiye’deki durum arasında benzerlikler bulma çabasında; oysa esas dikkate alınması ve üzerinde durulması gereken.. benzemezlikler…

‘İsyan ahlâkı’..

Hiç benzemiyoruz

Yukarıda aktardığım itiraz ve kabul cephelerine ait davranış tarzlarının hiçbiri bizde söz konusu olmadı, olmuyor ve galiba olmayacak da.

Medeni cesaret.. Nurettin Topçu’nun bir kitabına başlık olarak seçtiği kavramlaştırmayla, ‘isyan ahlâkı’.. yanlışlıkları gördüğünde eliyle, o olmazsa diliyle düzeltmeye çabalama.. birlik ve bütünlük içerisinde rahatsızlığını belli etme…

Hak getire. Herkes birer uysal koyun.

Kalemler ve diller farklı biçimlerde kullanılıyor, iki taraflı…

Öldürme amacı hemen kendisini belli ediyor; o amaç için tabanca, tüfek, bomba kullanılmıyor, haysiyet cellatlığı ile yetiniliyor…

Sonuçta o da öldürücü nasıl olsa…

Bizde sivil toplum yok. İlkeler uğruna mücadele azmi yok. Bizim gibi olmayan, düşünmeyen, yaşamayanların hak ve özgürlüklerine sahip çıkma yok.

Yok, yok, yok…

Tarafgirlik.. küçük çıkarlar gözetme.. başkalarının huzursuzlukları ve uğradıkları muameleden keyif alma…

Bunlar ise.. var, var, var…

‘Empati’, yani kendini rahatsız olanın yerine koymak da yok.. “Bugün ona yapılan, ya yarın bana yapılırsa” gibi çocuklarda dahi bulunan iç-uyarı mekanizması bile çalışmıyor.

Ama en önemlisi toplumsal rahatsızlıklarda kitlelere liderlik eden kişiler yok.

YouTube’dan aldığım aşağıdaki videoyu İngilizce bilmeseniz bile izleyin ve bir yerel politikacının, ülkesinin kurucu iradesinin koyduğu temel ilkeler ışığında, kendi halkının haklarını koruma beyanının değerini anlayın.

Güzel ülkem.. ABD’den alacağın ders..

Sistem değişikliği.. başkanlığa evet mi, hayır mı?. gündemine sıkışmış güzel ülkem..

Esas sorunun, vatandaşlık bilinci eksikliği.. ihtiyacımızın da.. zihniyet devrimi olduğunu artık anlamalıyız.

ABD’de olanlar bizlere bunu anlatıyor.

Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır