Fehmi Koru*
CHP’nin yeniden aday göstermesiyle İstanbul’dan milletvekili seçilen ‘gazeteci’ kökenli Enis Berberoğlu Maltepe Cezaevi‘nde ikamete devam ediyor. Anayasa ve teamüller gereği Berberoğlu‘nun yeniden dokunulmazlık kazanmış olması, bu sayede cezaevinden tahliyesi ve yemin edip yasama görevine başlaması gerekiyor.
Oysa Yargıtay 16. Ceza Dairesi bu yolda yapılan başvuruya olumsuz cevap verdi, tahliye talebini reddetti.
Berberoğlu cezaevinde dış dünyayla temasını kesme kararı aldı, CHP’li milletvekilleri de arkadaşlarının serbest bırakılması için mücadelelerini sürdürüyor.
Günlerdir konuya ilişkin yayınları okur ve tartışmaları izlerken, şimdi cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan Tayyip Erdoğan‘ın vaktiyle ‘siyasi yasaklı’ olmasına yol açan, ancak 2003’te ona özel yasal ve siyasi düzenlemeler sonucu Meclis’e girip başbakanlığı üstlenmesiyle düzeltilen hukuki yanlışlığın günümüzde tekrarlandığını düşünmeden edemiyorum.
Tayyip Erdoğan‘a reva görülen bir hukuki yanlıştı, şimdi Enis Berberoğlu‘nun muhatap edildiğinin de ondan pek farkı yok.
Bu sebeple de onu Meclis’e taşımak AK Partililere yakışır diye düşünüyorum.
Elbette yargı da yanılabilir.
Bunun dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi bizde de çok sayıda örneği bulunuyor.
Kütüphanemin mutena bir köşesinde hala sakladığım bir büyük boy kitap var. Kapağı tam ortasından ikiye ayrılmış halde. Alt bölümde Latince “Ci qui affirmat, non ei qui negat, incumbit probatio” ve hemen altında da Türkçesi olan “Beyyine külfeti inkar edene değil, iddia edene terettüp eder” ifadesi yer alıyor. Üst bölümde ise büyükçe harflerle ‘Recep Tayyip Erdoğan Davası’ ismi yer alıyor.
Avukat Faik Işık‘ın derlediği savunma ve hukuki mütalaaları bir araya getiriyor bu kitap.
Vural Savaş‘ın da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı sıfatıyla ‘kararın düzeltilmesi’ talebini red eden yazısıyla müdahil olduğu davada Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi ve Yargıtay 8. Dairesi kararları yüzünden günümüzün cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan cezaevine gönderilmişti.
Yargının bu tutumunun yanlış olduğuna dair onlarca hukukçunun mütalaaları da yer alıyor kitapta. Prof. Sulhi Dönmezer, Prof. Turhan Tufan Yüce, Prof. Bahri Öztürk, Prof. Uğur Alacakaptan, Prof. Çetin Özek, Prof. Doğan Soyaslan, Prof. Mehmet Emin Artuk ile asistanları Dr. Ahmet Gökçen ve A. Caner Yenidünya‘nın mütalaaları, yargıyı “Yanlış yapıyorsunuz” diye uyarmakta.
Girişinden, Türkiye Barolar Birliği‘nin ilk başkanı Prof. Faruk Erem‘in vefatından hemen önce Tayyip Erdoğan dosyasını incelediğini de öğreniyoruz.
Tayyip Erdoğan‘ın maruz kaldığı hukuk yanlışı, 1998 tarihini taşıdığına göre, 28 Şubat diye anılan ‘post-modern darbe’ sürecinin eseridir.
Aynı dönemde çok sayıda başka yanlışlar da yapıldığını, dönemi başlatan askerlerin yargıyı kendi niyetleri istikametinde kullanmaktan çekinmediklerini de biliyoruz.
Bugün durum farklı. Daha doğrusu farklı olması gerekiyor.
Enis Berberoğlu‘nun durumuyla ilgili güncel değerlendirmelerde onu cezaevine düşüren yargı süreciyle irtibat kuranların varlığı hemen hissediliyor. ‘MİT TIR’ları’ diye bilinen ve bugün FETÖ’cü bir eylem olduğuna inanılan girişimin haberleştirilmesinde haber kaynağı olarak yer aldığı iddiasıyla yargılandı ve mahkum edildi Berberoğlu. (Süreç henüz tamamlanmadı).
Oysa, şimdi tartışılan onun ceza almasına yol açan konu değil; henüz süreci tamamlanmadığı için milletvekili adayı olmasına YSK tarafından izin verilmiş birinin seçildiği için yeniden ‘dokunulmazlık’ kazanıp kazanmayacağı tartışılıyor.
Sedat Ergin birkaç gündür Enis Berberoğlu konusunu yazılarında işliyor.
1950 yılında gazeteci Mümtaz Faik Fenik‘in cezaevindeyken DP’den milletvekili seçildiği için serbest kaldığını, dönemin ‘ünlü’ savcısı Hicabi Dinç‘in seçimin (14 Mayıs 1950) sonuçları öğrenilir öğrenilmez (17 Mayıs) hemen cezaevine giderek ‘serbest bırakılma tebligatı’nı bizzat yaptığını hatırlattığı gibi, Anayasa Mahkemesi‘nin de 2013 tarihinde aldığı CHP’den milletvekili seçilmiş Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay‘la ilgili kararlarının yine tahliye yönünde olduğunu da vurguluyor Hürriyet yazarı.
Balbay ile ilgili AYM kararının can alıcı hüküm cümlesi şu:
“Aslolan, halkın siyasi iradesinin engellenmemesi ve hakkın özünün etkisiz hale getirilmemesidir. Seçilmiş milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yerine getirmelerini engelleyecek ölçüsüz müdahaleler halk iradesiyle oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıracak, seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önleyecektir.”
İktidar partisinin önemli isimlerinden, bir önceki dönem Meclis Anayasa Komisyonu başkanlığı görevini üstlenmiş, yeni dönemde Meclis başkanvekili sıfatıyla oturumlara başkanlık eden Prof. Mustafa Şentop‘un görüşünün de bu yolda olduğunu biliyoruz.
Anayasa hukukçusu Prof. Şentop‘un, 2016 yılında, başkanlık ettiği komisyonda, şu görüşü kayıtlara geçmişti:
“Yeniden bir seçim olması halinde, seçilenler açısından, dokunulmazlığı kaldırılan dosyalar bakımından, dokunulmazlık yeniden kazanılacaktır.”
Yargıtay 16. Ceza Dairesi‘nin Enis Berberoğlu‘nun yeniden milletvekili seçilmesi üzerine tahliyesini talep eden başvuruyu reddetmesine yapılan itirazın şu günlerde 17. Ceza Dairesi tarafından değerlendirilmesi bekleniyor.
Umarım yanlıştan –Tayyip Erdoğan Davası‘nda yaşandığının aksine- yine yargı insiyatifiyle dönülür ve ‘seçmen iradesi’ parlamentoya tam yansır.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.