Fehmi Koru*
Ben söylemem de, yazmam da.
Arkadaşlarım ve dostlarım da söylemiyor ve yazmıyorlar…
İzmir’de de patlattılar, ama istedikleri kadar ses getiremediler…
“Kim yaptı?” sorusunun cevap şıklarını biliyoruz; bu olayda esas sorulacak soru “Teröristlerin eylemini kim engelledi?” sorusudur.
Kahraman bir trafik polisi…
Eylemin arkasından kopan gürültüden, terörün bu defa İzmir’den vuracağının hesap edilemediği anlaşılıyor…
Oysa olayları yakından izleyen bir dostum, birkaç gün önce, “Bundan sonra şuralarda eylemlerle karşılaşacağız” diye il isimlerini sıralarken.. ilk sıraya İzmir’i yerleştirmişti.
“Lâiklik konusunda hassas bir ilimiz” açıklamasıyla…
Dikkat ederseniz dostumun adını paylaşmıyorum; neme lâzım, başına iş açılır, birileri kendisine “Nereden biliyordun?” sorusunu hiç nâzik olmayan ifadelerle sorabilir diye…
Beşiktaş’ta patlayan bombadan sonra öyle olmadı mı?
Bombanın patladığı yere en yakın mahallelerde oturanlar.. çoğu kentimizde ikamet eden ve bazısı gazeteci olan yabancılar.. derhal sosyal medyadan ‘büyük bir patlama’ işittiklerini duyurdular.
Keşke duyurmaz olsalarmış…
Hemen ardından, patlama zamanı ile onların Twit attıkları vakit arasındaki saniyelik farkı öne çıkararak ve hepsinin isimleri tek tek kamuoyuyla paylaşılarak “Bunlar eylemi önceden biliyordu” yaygarası koparıldı.
Resmen hedef gösterildi o kişiler…
Terör eyleminin hangi saat ve hangi dakikada yapılacağını teröristin kendisi bile onu sahneye koymadan önce bilemez; nerde kaldı dışarından birileri saniyesi saniyesine bilecek de.. başkalarına da bildirmeye kalkacak…
Sonra bundan ne menfaatleri olacak ki?
Ülkemiz 2016 yılında dünyada teröre en fazla kurban veren ülke durumuna geldi. Aynı değerlendirmeyi 40 yıla yayarsak da yine rekorun bizde olduğu görülecektir.
İngiltere’de IRA, İspanya ETA diye gözü kara eli kanlı örgütler var; ancak herbirinin eylemlerinde hayatını kaybedenlerin sayısı.. birkaç bini geçmiyor…
Bizde yalnızca PKK terörü 40 bine yakın insanımızın canını aldı.
Terörle bu kadar iç içe yaşanan bir ülkede, yetkili ağızların söyleyebildikleri neredeyse tek gönül alıcı cümlenin “Aman, birlik ve beraberliğimizi yitirmeyelim”den ibaret olması.. Uzman olarak ekrana çıkarılan isimlerin hemen her dediklerinin ertesi gün yapılan yeni eylemle boşa çıkması..
Anlaşılmaz bir durum…
Bu durumun sebebi, bilenlerin konuşamaması, konuşanların da alacakları tepkiden çekinmesi olabilir mi?
Ülkeyi ilgilendiren her konunun rahatlıkla tartışılabildiği, özgürlük alanı geniş demokrasilerde de terör eylemleri görülüyor. ABD’de.. İspanya’da.. İngiltere’de..
Geçen yıl içerisinde, Fransa, Belçika ve en son Almanya’da teröristler can alıcı eylemler yapabildiler…
Her eylem öncesi ve sonrasında, konuya ilişkin bilgisi olanlar ile terör eyleminin özelliği sebebiyle görüş beyan edebilecek durumdakiler, kamuoyuna açık tartışmalarda, TV programlarında, gazete köşelerinde fikirlerini paylaştılar…
Takip ettiğim için biliyorum: Yararlı bir tartışma ortamında en aşırı fikirlerin ortaya atılması, sonradan üzülünecek olumsuz gelişmelerin önlenmesini getiriyor.
Fransa’da, evet olağanüstü hal uygulamasına gidildi, uygulama halen devam da ediyor; ancak olağanüstü hal ile olağan hal arasında bizdeki gibi dağlar kadar fark bulunmuyor…
Bizdeki yanlışlıklar bir süre sonra ‘komplo teorilerinin’ en parlak zihinleri bile esir almasına sebep olabilir.
Ortam müsait olmadığı için tartışamıyorsun diye zihnin çalışmaktan vazgeçecek değil ya..
Türkiye’nin şu sıralarda muhatap olduğu terör eylemleri son üç-beş yıllık iç ve dış politika tercihleriyle ilişkilidir.
İçeride, kendisinin ilân ettiği ‘çözüm süreci’nden devletin birdenbire vazgeçmesi PKK terörünü, Suriye ve Irak’a dönük politikalar ise sınırdaş hale geldiğimiz IŞİD ve benzeri örgütlerin Türkiye’yi ‘düşman’ olarak ilânını getirmiştir.
Ülkeyle hesabı bulunan ‘dış mihraklar’ için bulunmaz bir ortamdır bu.
Darbe ise darbe.. suikast ise suikast.. topluma dönük çok sayıda can alacak türden eylem ise o…
Böyle ortamlarda her an her şey olabilir.
Oluyor da.
Şahsen 40 yıla yakın süredir ülkemizdeki gelişmeleri olabildiğince yakından izlerim; hiç bu kadar olumsuzluklara açık hale geldiğimizi görmemişimdir.
Unutulduğu için hatırlatmak gerekiyor: Terörün nihai amacı bir ülkeyi çökertmek değildir; nihai amaç, insanlarının moralini çökertmek ve o yolla başka bir durumda asla yapmaya yanaşmayacaklarını onlara yaptırmaktır…
‘Milli birlik ve beraberlik’ denilen şey var ya.. terörün zihinleri esir aldığı ortamlarda yüzeyde görünür o; ancak gerçekte birlik bir süre sonra ortadan kaybolur.
Elinde kalemi bulunan, görüşlerini yazma imkânına sahip insanların ne yazdığına karışılmaya başlanır, onların gelişen olayları tahliline bir kulp bulunarak sataşılır, her olaya yetkililerin koyduğu teşhis istikametinde yaklaşılması beklenir ve herkes buna zorlanırsa..
Terörle mücadele zaafa uğrar.
Herkesin aynı şekilde düşündüğü, ya da öyle görünmeye zorlandığı bir ülke haline dönüşmemeli Türkiye…
Dönüştürmeyelim.
* Bu yazı Fehmikoru.com'dan alınmıştır