Fehmi Koru*
Sedat Peker’in adını elbette duymuştum, duymayan mı kalmış; videolarıyla gündemin merkezine oturduğunda tabii ben de şaşırdım, ama kendimi toparlamam fazla vakit almadı.
Buna karşılık Sezgin Baran Korkmaz (SBK) adını bu son gelişmeler sırasında ilk kez duydum; benim hatam. Aslında benim iyi bildiğim tip biriymiş o.
Ülkemizin belki de ilk uluslararası dalaveracısı…
İlk sezonu çok tutulduğu için aynı kadroya hemen beş bölümlük yeni bir sezon daha çektirilmiş bir dizi var Netflix’te; adı ‘Lupin’ (Fransızca olduğu için ‘Lupen’ okunuyor)… Vaktiyle bizde de ‘Kibar Hırsız’ adıyla yayınlanmış Arsène Lupin romanlarından esinlenerek yazılmış bir senaryoya dayanıyor o dizi.
Fransız dizisinin iki sezonunu da izledim; çok beğendiğimi söyleyemem. Özellikle yeni çekilen bölümler dizinin orijinal Arsène Lupin’le irtibatını bayağı zayıflattı.
Arsène Lupin Fransız roman yazarı Maurice Leblanc’ın (1894-1941) hayal ürünü. Paris’te yaşıyor. Genellikle kötü şöhretli zenginlere dadanan bir hırsız. Cazibesini kullanarak insanlara yaklaşıyor, sosyal ortamlarda bulunuyor ve genellikle hedef seçtiklerine sezdirmeden onlara ait değerli ne varsa çalıyor. Zenginler hedefiyse, fakirler de koruması altında roman kahramanı Lupin’in…
Peyami Safa ucuz romanlarında kullandığı Server Bedi imzasıyla bir dizi ‘Cingöz Recai’ romanı da yazmıştır. Cingöz Recai de Arsène Lupin’den esinlenilmiş, onunla benzer özelliklere sahip bir kibar hırsızdır. Hatta Peyami Safa kahramanı Cingöz Recai ile Arsène Lupin’i bir romanda karşı karşıya da getirmişti. ‘Arsen Lupin İstanbul’da’ romanında.
Cingöz Recai romanlarından bazısı sinemaya da aktarıldı. Cingöz Recai rolünü Metin Erksan’ın çektiği ilkinde (1954) Turan Seyfioğlu, ikincisinde (1969) Ayhan Işık oynamıştı. Son Cingöz Recai de 2017 yapımı filmde Kenan İmirzaoğlu oldu.
[Bilginiz olsun diye: Türk edebiyatına değerli eserler kazandırmış, gazeteci kimliği de ağır basan Peyami Safa, velut bir yazar olmasına rağmen esas gelirini Server Bedi imzasıyla yayımlanan Cingöz Recai gibi ucuz romanlardan elde etmişti. Hatırını soranlara, “Hamdolsun, Server Bedi’nin evinde oturuyor ve sayesinde geçiniyorum” cevabını verirdi.]
Sezgin Baran Korkmaz, benim gözümde, Lupin ile Recai’nin kolları ABD başta olmak üzere pek çok ülkeye uzanan uluslararası versiyonu.
Dil bilmediği halde neler yaptığına baksanıza.
Yeni haberim oldu: Washington’da faaliyet gösteren ‘East-West Institute’ adlı bir düşünce üreten kuruluşun eski devlet başkanları, başbakanlar, generallerden oluşan yönetim kuruluna üye olmayı ve o sıfatıyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kuruma konuşmacı olarak katılmasını bile sağlamış.
Türkiye’de zaten ilişki kurmadığı önemli kişi ve kurum kalmamış gibi bir şey.
Bir konuşmasında, birkaç kez başvurduğu halde ABD büyükelçiliğinden vize almayı başaramadığını, nihayet o amacına ulaştığını, ilişki kurduğu ve sonradan ortağı da olmuş Amerikalıları İstanbul’da ağırlarken, küçücük bir bürosu ve az sayıda çalışanı olduğu halde kendisini binlerce işçi çalıştıran, kocaman bir merkez binası bulunan becerikli bir işadamı olarak tanıttığını, Washington’da düzenlenmiş bir toplantıda keyif duyarak anlatıyor.
Hem de Türkçe olarak…
“Çöktü” diyorlar ya, hadi ben de aynı deyimi kullanayım; çöktüğü söylenen oteli sosyal ilişkileri sırasında tanıdığı ve işi düşeceğini düşündüğü kişileri tavlamak amacıyla kullanmış. Hep gazeteciler konuşuluyor, ama iş dünyasından insanları, bürokratları, yargı mensuplarını, milletvekillerini, bakanları -hatta galiba bir de başbakanı- orada ağırlamış…
Arsène Lupin bu kadarını akıl edememişti.
Kurduğu düzenin uzun bir süre hiç aksamadan devam ettiği anlaşılıyor. Çok sayıda fabrikası olmuş. Bir havayolu şirketine sahip hale gelmiş. Kendisi gibi iş bilen – iş bitiren bir grup Amerikalı’nın kendi ülkelerinin hazinesini soyarak elde ettikleri ve ne yapacaklarını bilemedikleri yüz milyonlarca doları ülkemize yönlendirmeyi bile başarmış.
Kendisine ‘başarılı iş insanı ödülü’ verilmesinin sebebi bu.
Her yıl yenilenen ‘nasıl kazanılmış olursa olsun yurtdışından getirilecek paraların soruşturulmayacağı’ kolaylığından yararlananlardan biri SBK’ymış…
Şimdi Avusturya’da gözaltında tutulduğu hücreden Türkiye’de tanıdığı gazetecilerle telefon görüşmesi yapıyor ve “Benim her işim yasal” iddiasını ısrarla tekrarlıyor.
Arsène Lupin de, hatırladığım kadarıyla, birkaç romanda, kanunun eline düşmüş ve kendini gözaltında bulmuştu; her defasında ne yapıp edip özgürlüğünü elde etmeyi başarmıştı ama.
‘Yerli Lupin’ SBK, gözaltında telefon kullanabildiğine göre, bir bakmışsınız tutulduğu yerden kurtuluvermiş…
Böyle bir kişi nasıl oldu da ‘kaçak’ haline gelebildi?
‘Kaçak’ oluşu da bir başarı tabii, içişleri bakanlığında geçirdiği iki saat sonrası başına geleceği sezip -veya bir iddiaya göre o konuda uyarılıp- ertesi gün soluğu yurtdışında alması ‘Lupin-vari’ bir davranış sayılabilir.
Ancak yine de her şeye rağmen işleri yolunda giderken birdenbire duvara çarpmışcasına bir halin başına gelmesi sorgulanmayı davet ediyor.
Nasıl oldu acaba?
Benim aklıma gelen sebep, yolunun kendisinden daha mahir biri/leri ile kesişmiş olma ihtimali. “Çarpayım, aldatayım, malına el koyayım, onun olan benim olsun” diye yaklaştığı biri/leri onu çarpmış, aldatmış, kendi ellerindekini almaya kalkışan adamın elinde bulunduğunu bildikleri paraların önemli bir bölümünü kendilerinin yapmayı becermiş ve onu kaçak olmaya zorlamış/lar/sa hiç şaşırmam.
Çevresi ondan daha güçlü, ilişkileri daha sağlam biri/leri…
Romanlarından birinde Arsène Lupin’e bir tezgah kurulmuştu. Lupin‘i dolandırmayı kafaya koyan açgözlü tipler, kendi aralarında niza varmış görüntüsünü verip onu kafese kıstırmayı başarmışlardı. Zor kurtulmuştu o durumdan.
Videolarıyla Sedat Peker mi SBK’nın çarptığı o duvar acaba, yoksa duvarı başka yerde mi aramak lazım?
En iyisi Arsène Lupin ve Cingöz Recai romanlarında ipucu aramaya devam etmek…
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.