Fehmi Koru: Cani hangi sonucu almak istedi? Bu konuda çoğunluktan farklı görüşteyim

Fehmi Koru: Cani hangi sonucu almak istedi? Bu konuda çoğunluktan farklı görüşteyim

Fehmi Koru*

Başından pek çok altüst oluşlar geçmiş bir ülkeyiz; özellikle siyasi hayatımız, darbeler, suikast ve cinayetler, kitlesel kalkışmalar ile doludur.

Ülkemizde 100 yıl yaşamış biri, bir imparatorluğun yıkılıp yerine bir cumhuriyetin kurulduğuna, tek parti – çok parti dönemleri yaşandığına, üçü doğrudan biri dolaylı, kim bilir kaçı da sonuç almamış veya girişim düzeyinde kalmış darbelere maruz kalındığına, bu arada sayısız siyasi cinayet ve suikast ile kitlesel kıyıma da tanıklık etmiştir.

Kendi 70 yıllık hayatımda bile nice sarsıntılarla karşılaştım, bu yüzden bireysel ve kitlesel travmalarla baş etmek zorunda kaldım.

Tarihi çoğu olumsuz hayli zengin deneyimlerle dolu bir ülkede geçmişin hatalarının geride bırakılması gerekmez miydi?

Öyleyse neden bir daha olmayacağını sandığımız olumsuzluklar tekrar ve tekrar yaşanıyor?

Neden bizde tarih sürekli tekerrür ediyor?

İzmir’deki HDP merkezine yapılan ve orada tesadüfen bulunan genç bir kızın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan saldırının tıpa tıp benzerleri geçmişte birden fazla kez yaşandı. Pek çok değerimizi siyasi cinayetlere, suikastlere kurban verdik. Parti liderlerine yönelik saldırılar oldu, konvoyları taşlandı, parti binalarına bombalar konuldu.

Olayların çoğu iktidarın çoklu yapıya sahip olduğu, güçsüzlüğünün belirgin hale geldiği dönemlerin ürünüdür.

İktidarları daha da zayıflatmak için, kitlelerin kışkırtılması, bunun için de temsili öneme sahip kişi, kurum ve hedeflere yönelik saldırılar yapılması gerekiyor.

Uğur Mumcu’ya yönelik suikast toplumun birbirine anlayışla yaklaştığı bir dönemde sahneye konuldu; o eylemin sonucu sol siyasetin partisinin adeta ‘sağcı’ bir radikalliğe doğru savrulmasıdır.

Hrant Dink’in hayatına kast eden katil, kendisini dolduruşa getirenlerin zihnine doldurduğu fikirlerin aksine, ‘Ermeni sorunu’nu daha da içinden çıkılmaz hale getiren bir eylemi gerçekleştirmiş oldu.

Dün İzmir’de HDP parti merkezini hedefleyen ve bir genç kızın canını alan eylem de, katilin kendini savunmak için verdiği ifadelerle, ‘nefret’ ögesini sivil siyasete taşıma istidadını içinde barındırıyor.     

Yan ürün olarak da toplumu yeniden radikalleştirmeyi hedefliyor.

Üstelik iktidardaki ömrü 20 yıla yaklaşan tek bir parti tarafından yönetilmekte olan, askeri vesayeti geride bırakmış bir ülkede meydana geliyor bu saldırı.

İlk bakışta siyasi hayata karşı gibi görünse de -nitekim bugün gazetelere yansıyan yorumların neredeyse bütünü olayı bu yönüyle ele alıyor- İzmir’deki saldırı, esas, toplumsal sonuçlar alma amaçlı bir eylem.

Kitleler hem kışkırtılıyor bu eylemle hem de korkutuluyor.

İktidarın değil toplumun zayıflatılmasına yol açacak bir eylem bu.

Fransız sosyolog Gustave Le Bon’un (1841-1931) zamanında hayli tartışılmış, günümüzde de etkisini sürdüren -dilimize de birkaç kez çevrilmiş- ‘Kitleler Psikolojisi’ kitabını okuyanlar, adi bir cinayet işleyenle siyasi bir cinayet işleyen bireyler arasındaki temel farkın, ikincisinin (siyasi cinayet işleyen katilin) bir görevi yerine getirdiğine inanması olduğunu bilir. Siyasi cinayet işleyenler, ona göre, telkine elverişli, çabuk inanan, hareketli, duygularında mübalağa ve aşırılık görülen kişilerdir. (Kitabın Hayat Yayınları tarafından yayınlanmış çevirisi, s. 145).

HDP binasını basıp karşısına çıkan genç kızı acımasızca katleden kişide de fark edilebilecek karakter özellikleri…

Önce telkine elverişli, çabuk inanan, duyguları mübalağaya ve aşırılığa müsait, dolayısıyla kışkırtılmaya hazır bireyler üzerinde çalışılır, sonra ona -çoğu kez kendisine bile fark ettirilmeden- hedef seçeceği kişi, kurum veya kitleyle ilgili doğru olması gerekmeyen bilgi bombardımanında bulunulur. O kişi zamanı geldiğinde ne yapması gerektiğini bilecektir.

Eyleme kadar geçecek süreçte elinde bulunması gerekecek malzemeyi edinmesi için kendisine yardım edilmesi gerekebilir; o yardım tam zamanında kendisine verilecektir.

İzmir eylemini gerçekleştiren katilin ruhsatlı silah/ları olduğu anlaşılıyor. Silah talimini yalnız poligonda yapmamış, Suriye’ye gidip orada savaşa da katılmış. İşinden ayrılmış ve gelirsiz olmasına rağmen günler boyu HDP merkezine taksiyle gidip eyleminin provasını da yapmış…  

‘Yalnız kurt’ profiline benziyor mu bu katil?

Benzemiyor.

Daha çok bir örgütle irtibatlı olma özellikleri taşıyor katil.

Tekerrürünün engellenmesi isteniyorsa bu kanlı eylemin, örgüt bağlantısı üzerine gidilmesi, silah/ları nereden hangi parayla aldığının araştırılması şart. Silah ruhsatını kim sağladı? Tabii, Suriye yolculuğu da ayrıca merak konusu yapılmalı.

Yapılabilecek mi?

Kuşkuluyum.

Eylemin hemen ardından verilen resmi ifadeli mesajların üslup ve içerikleri ile yorumcuların konuya yaklaşımları yüzünden bu kuşkum.

Doğru teşhis konulmadan tedavi yapılamaz da ondan.

HDP’yi ve ona destek veren kitleyi ‘nefret objesi’ olmaktan çıkarmak güncel siyasi sebeplerle düşünülmeyecektir de ondan.

Toplumun yakından ilgi duyduğu iddialar ve ithamlar karşısında sergilenen vurdumduymazlık siyaseti zayıflatıyor ve önünü göremez hale getiriyor da ondan.

İddia ve ithamlar karşısında derhal harekete geçmesi beklenen devlet birimleri onları işitmemiş görüntüsü veriyorlar da ondan.

Aklımızı başımıza devşirmeden ve en önemlisi kişisel yararı bir tarafa bırakıp toplumsal çıkarı, ülke hayrını ön plana çıkarmadan bunu başaramayız.

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.