Fehmi Koru*
Bu yıl aynı tarihi kişiliğin hayatından kesitler iki ayrı filmle beyaz perdeye aktarıldı. Birinde o tarihi kişiliği canlandıran artist (Gary Oldman) dün Oscar’a aday gösterilen isimler arasında yer aldı.
O tarihi kişiliğe de değineceğim, ama önce bizde şimdilerde yaşananlara bakalım.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kendisine yakın bazı çevreler tarafından ‘Zeytin Dalı Operasyonu’na destek verdiği için eleştiriliyor.
Haksız eleştiriler bunlar.
Muhalefet savaş gibi ortamlara giderken sesini yükseltir, yapılmak istenenin yanlış olduğuna inanırsa sesi hayli yüksek de çıkabilir; savaşı engellemek için elden geleni yapar muhalefet…
Ancak savaşa gidilen bir ortamda muhalefetten beklenebilecek olan, süreç içerisinde yapılması muhtemel yanlışları engelleyici bir tavır almaktan ibaret kalır.
Desteğini verdiğini de belli eder.
Türkiye gibi bir ülkede milli hisler herkeste varlığını hissettirir.
CHP de ‘Zeytin Dalı’na özellikle bu sebeple destek veriyor işte.
Kemal Kılıçdaroğlu desteğin arkasındaki motivasyonu “Sınırlarımızda milli bir sorun var”sözüyle açıkladı.
Ancak önümüzdeki seçimleri düşündüğü hissini de veriyor CHP lideri.
Şu cümle de aynı açıklamadan: “Böyle bir konuyu oy devşirmek için kullanmak ahlaksızlıktır.”
Belli ki, savaşın iktidar partisine oy kazandırabileceğini düşünüyor.
Acaba?
Herkesin aklına Bülent Ecevit’in, başkanlık ettiği koalisyon hükümeti sırasında girişilen ‘Kıbrıs Harekâtı’ (1974) sonrasında gidilen ilk seçimde (1977), partisinin oylarını tarihi bir yüksekliğe ulaştırması örneği geliyor.
‘Kıbrıs Fatihi’ sıfatıyla girdiği seçimden yüzde 41,5 oy oranı ve 213 milletvekili başarısıyla çıkmıştı Ecevit.
Ecevit’in başbakan olduğu o hükümette MSP de vardı ve harekâtın arkasındaki zorlayıcı etkinin sahibiydi. MSP ise, CHP’nin açık fark attığı o seçimde, bir önceki seçime göre milletvekili sayısının yarısını kaybetmişti.
Savaşlar siyasette her partiye aynı başarı sonucunu getirmiyor.
ABD’nin ilk Körfez Savaşı sırasında (1990-1991) en büyük desteği aldığı Türkiye’de, liderini cumhurbaşkanı seçmeyi başarmış Anavatan Partisi iktidardaydı; ilk genel seçimde (1991) iktidarı rakiplerine kaptırdı ANAP.
İlk Körfez Savaşı’nı yürüten George Bush da savaşın hemen ardından girdiği (1992) seçimde yeniden seçilmeyi başaramadı.
Amerikan halkı canlı canlı izledi Saddam Hüseyin’in işgal ettiği Kuveyt’in Amerikan askerleri tarafından kurtarılmasını, başarıyla gurur da duydu; ancak seçim sandığına gittiğinde ‘gazi’ unvanı almış Bush’un karşısına aday olarak çıkmış küçük bir eyaletin (Arkansas) pek tanınmayan valisine (Bill Clinton) oyunu verdi.
Özal da Bush da o savaşın siyasi mağlupları oldular.
Daha çarpıcı örnek 2. Dünya Savaşı’ndan yalnızca ülkesi İngiltere’yi zaferle çıkarmakla kalmamış, ardından üzerinde güneş batmayan imparatorluk adına katıldığı Yalta’daki dünya paylaşımında ülkesinin global haklarını fazlasıyla korumuş Sir Winston Churchill de, savaştan hemen sonra yapılan (1945) ilk seçimde, koltuğunu partisinin rakibi İşçi Partili Clement Attlee’ye terk etmek zorunda kalacağı bir bozgun yaşamıştı.
Birinci Dünya Savaşı’nda da vardı Churchill ve o savaştan sonra Ortadoğu’yu harita üzerinde ülkesinin çıkarları istikametinde bölüp paylaştıran siyasetçi de oydu.
Churchill’ ve 1945 sandık yenilgisi o gün bugündür siyaset bilimcileri ve hayatından sadece bu yıl iki film çıkarmış sinemacıları meşgul eder.
Savaşta onun emir ve talimatlarını uygulamış askerlerin bile şaşırtıcı biçimde Churchill’e oy vermediği bilinir.
Neden?
En önemli sebep, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere’yi başarıya eriştirmiş Muhafazakar Partihükümeti ve onun lideri Lloyd George’un savaş sonrasında İngiltere için felaket bir yönetim sergilemesiydi.
Tarihçiler Churchill’in savaş sonrası seçim başarısızlığı için bir başka unsuru daha zikrediyor: Savaşın İngiltere’deki ‘alt kattakiler-üst kattakiler’ biçiminde de tanımlanan sınıflı yapısını değiştirmesi…
Savaşa sınıflı bir toplum olarak girdi İngiltere, savaş sonrası asiller imtiyazlarını kaybetti; onlarla birlikte imtiyazlı toplumun savunucusu parti olarak görülen Muhafazakarlar da…
Rakipleri olan İşçi Partisi, seçim kampanyasında savaş başarısını ön plana çıkartan Muhafazakar Parti’ye ve “Bırakın görevini tamamlasın” diye propagandası yapılan lideri Churchill’e karşı, “Geleceği birlikte kuralım” sloganını kullandı ve savaştan bıkkıntı duymuş, bir an önce normale dönmek isteyen halkı buna ikna etti.
Churchill ve partisi bir sonraki (1950) seçimi de kaybetti.
CHP’ye ders
Bütün bu anlattıklarımdan CHP’nin çıkarabileceği sonuç nedir?
Şu: Savaşlar ülkeleri ona sürükleyenleri siyaseten başarılı kılsalar bile, o başarı barış zamanına da otomatik olarak yansımıyor; seçimlerde halklar geçmişe değil geleceğe bakarak oy kullanıyorlar.
Halka umut veren kazanıyor seçimlerde.
CHP o umudu verebiliyor mu?
Ya da hangi parti, kim halk için umut teşkil ediyor?
*Bu yazı ilk kez fehmikoru.com adresinde yayınlanmıştır.