Fehmi Koru*
Başta bir itirafta bulunacağım: Aslında dünün yazılmayı hak eden konusu ‘ABD’deki terör eylemleri’ değildi.
Esas ele alınması gereken iki konu vardı. Bunlardan biri, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarıydı; diğeri de, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve AK Parti’yi en iyi takip eden bir meslektaşımızın, Abdülkadir Selvi’nin, yazısı…
Her ikisini de arkasından ne gelecek diye 24 saatliğine dinlenmeye bırakmayı uygun gördüm.
Arkalarından bir şey gelmedi.
Kılıçdaroğlu önceki akşam ‘Tarafsız Bölge’ programında “Adil Öksüz kim? Biri bunu açıklasın” deyip durmuş…
“Adil Öksüz’ü kim serbest bıraktı? Hakimin önüne giden dosyasının içini kim boşalttı? Şu soruyu herkesin sormasını istiyorum: Kim bu Adil Öksüz, neden serbest bırakıldı ve neden yakalanmıyor? Hükümet neden bu konuda hiç konuşmuyor?” sorularını da sormuş CHP lideri…
Kendisinin bu sorulara bir cevabı olduğunu, bir takım bilgileri bulunduğunu, ancak elinde belge olmadığı için başka bir şey söyleyemeyeceğini de sözlerine eklemiş…
“Söyleyin, belgesinin peşine biz düşelim” diye ısrar edilseydi programda keşke…
Politikacılar, gazetecilerden farklı olarak, her iddia ettiklerinin belgesine sahip olmak veya iddialarını illâ belgeye dayandırmak zorunda değildir.
Muhalefet partisi ve lideri devletin belgelerini nasıl elde edebilir ki?
ABD’ye bakalım. Seçim kampanyası sırasında, iki partinin adayları olan Donald Trump ile Hillary Clintonbirbirleri hakkında hayli renkli iddialarda bulunuyorlar.
Sözgelimi, Trump, epeydir “Hillary Hanım hasta, hasta bir insana dünyanın en güçlü ülkesinin yönetimi teslim edilir mi?” sorusu eşliğinde yürütüyordu kampanyasını…
Elinde hasta raporu mu vardı Trump’ın? Yoktu.
Sonunda Hillary Clinton bir etkinliği sürdüremeyecek kadar rahatsızlanınca, Trump, “Ben dememiş miydim?”diye sormaya başladı.
“Trump’tır, yapabilir” demeyin, çünkü Clinton da rakibinin finansal eksikliklerini ileri sürüp duruyor; herhangi bir belge ortaya koymadan…
Yukarıda yazdım: Politikacı bir şey biliyorsa, onun doğru olup olmadığını öğrenmek için, bilgisini soru haline getirip kamuoyuyla paylaşır. Bilgisi doğruysa hükümet susar, yanlışsa yanlış olduğunu gösteren belgeyi hükümet kamuoyuyla paylaşır.
Geçmişte Kemal Kılıçdaroğlu belge göstermeden pek çok iddiayı ortaya atabilmişti.
Darbe girişiminden sadece dört gün önce, 11 Temmuz 2016 tarihinde, Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında, Musul Konsolosluğumuzu basma emrini veren IŞİD komutanının, yaralı olarak geldiği Türkiye’de tedavi edildiğini ‘iddia’ etmişti.
Herhangi bir belge ortaya koymadan…
Şimdi neden çok daha spekülasyona muhtaç bir konuda bildiğini söylediği ‘gerçeği’ paylaşmak için illâ ‘belge’arayışı içerisine giriyor?
Adil Öksüz konusunda şimdiye kadar bildiklerimize bir göz atalım.
Sakarya Üniversitesi’nde ilahiyat profesörü. 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde görülmüştü. Savcı tutuklanması talebiyle hakime havale etti, ancak “Ben buralarda arsa arıyordum, yanlışlıkla üsse girmişim”savunması geçerli görülerek serbest bırakıldı. Sadece bir gece üste kalıp salıverildiği sanılırken, üç gece ve iki günü nezarette geçirdiği öğrenildi. Sonra da âdeta buharlaştı. Ara ki bulasın…
Bilinenler bunlar.
Konuya içinde taşıdığı çelişkili ayrıntılar sebebiyle yaklaşanlar, kimi açıkça kimi ima yoluyla, ‘bu işin içinde bir iş var’ anlamına gelecek açıklamalar getirdiler zaten…
İki taraflı ajan olduğunu öne süren de oldu, hatta “O serbest bırakılana kadar Cumhurbaşkanı’nı taşıyan uçak havalanamadı” iddiasını dillendiren de…
Çok daha sonra serbest bırakıldığı için ‘uçakla takas’ iddiasının doğru olmadığını biliyoruz.
Acaba CHP liderine “Öksüz hava kuvvetleri imamı görünse de aslında bir ajan” bilgisi mi uçuruldu?
İyi de ‘iki taraflı ajan’ olduğunu söyleyenlerin meramı zaten o.
Herhalde bildiği başka bir şey CHP liderinin…
Yakalanınca bizzat Öksüz’ün ağzından gerçekler öğrenilene kadar spekülasyonlar durmayacaktır.
Özellikle de Kılıçdaroğlu’nun yukarıda alıntıladığım sözlerinden sonra…
Kılıçdaroğlu’na düşen: Bildiğini paylaşmaktır.
Abdülkadir Selvi, dün, ‘Erdoğan’ın darbeden haberi var mıydı?’ başlıklı bir yazıyla okurlarının önüne çıktı.
Ben de başlığı görünce “Böyle bir iddiada bulunan mı var?” diye sordum.
Evet, ilk birkaç gün “Olanların hepsi bir tiyatro” denildi… ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in, Ankara’ya geldiğinde, “Biz bunu bir bilgisayar oyunu sanmıştık” dediğini de biliyoruz.
Hepsi bu kadar.
Ülkemize o zan ile gelen Biden görüşünü değiştirip gitti. “Bu bir tiyatro” diyenler bile, şimdilerde “Belki bizden de birileri katılmış olabilir” demeye başladılar.
O zaman ‘Erdoğan’ın darbeden haberi var mıydı?’ sorusunu bugün sormanın ne anlamı olabilir?
Anlamsız olmayacağına eminim de onun için bu soruyu soruyorum.
Selvi’nin bu yazısı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York’a yaptığı ziyareti izlemek üzere onunla aynı uçağa bineceği gün çıktı Hürriyet’te; herhalde bu bir tesadüf değildir.
O halde nedir?
Yazıda, Cumhurbaşkanı’nın “Darbeyi boşa çıkarın, sokaklara hâkim olun” anlamına gelen çıkışı sonrasında AK Parti teşkilâtlarının ne kadar fedakârca çalıştığına dair göz yaşartıcı ayrıntılar var. Benzer örnekleri ben de sıcağı sıcağına Beykoz’un AK Partili Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’ten dinledim.
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ndeki tankları şehitler verme pahasına nasıl işlevsiz hale getirdiklerini, orada görevleri bitince Birinci Köprü’ye yönelip oradaki çalışmaya katıldıklarını anlattı bana Başkan Çelikbilek; hem de o anları yaşıyorcasına…
İyi de, bunlardan o yazının başlığındaki soruya bir cevap çıkar mı?
Veya şu satırlarına: “Bir de ‘Erdoğan’ın darbeden haberi vardı’ meselesi var. / Darbeden haberiniz olacak ama sizi öldürmek için kaldığınız otele baskın yapan özel timlerin elinden 45 dakika farkla kurtulacaksınız. Sizin darbeden haberiniz olacak, ancak uçağınız havada savaş uçakları tarafından vurulma tehlikesi atlatacak. Darbeden haberiniz olacak, ancak darbeyi eniştenizden öğreneceksiniz.”
Murat Yetkin bylock kullanıcılarının MİT tarafından izlendiğini, Mayıs ayı tarihini vererek yazmıştı;Selvi ardından “Öyleydi, ama sonradan Eagle diye bir başka programa geçtiler” yeni bilgisini getirmişti.
İlgisi var mıdır?
O konuda benim kafam karışık değil, ama belki Abdülkadir Selvi’nin kulağına birilerinin böyle bir kuşkusu olduğu bilgisi gelmiştir de, onlara cevap olsun diye böyle bir yazıya ihtiyaç duymuş olabilir.
* Bu yazı Fehmikoru.com'dan http://Fehmikoru.comalınmıştır