Herhalde milletvekili aday adaylığı çok heyecanlı bir süreç olmalı. O heyecan bu defa birkaç hafta yaşandı ve bir çok parti için dün akşam saatlerinde sona erdi.
Siyaseti yakından izlemeyi fiilen içinde bulunmaya tercih ettiğim için o heyecanı ben pek yaşamadım. ‘‘Hiç yaşamadım’’ demiyorum, çünkü yıllar içerisinde kendimi yakın hissettiğim kimi dostlarım siyasete soyundular ve çoğu boylarının ölçüsünü aldılar.
Unutamadığım olaylardan biri şudur:
Hayli zaman önce, 1995 seçiminde olmalı, bir dostum bir partiden aday adayıydı ve listede yer alması kesin görünüyordu. Kendisine, ‘‘Aman gevşeme, son ana kadar durumunu takip et’’tavsiyesinde bulunduğum için Ankara’ya gelmiş ve Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) gidecek dosyada yer alan listede isminin bulunduğunu gözleriyle görmüştü.
Listelerin YSK’ya teslim edilmek üzere olduğu saatte beni aradı. Az bir süre önce Ankara’dan ayrılmıştı ve her şey garanti görünmesine rağmen içi içini yiyor olmalıydı ki, biraz sonra açıklanacak listelerde adının bulunup bulunmadığını merak ediyordu.
YSK önünde bekleyen muhabir arkadaşa onun için ricada bulundum.
Biraz sonra beklenmeyen cevap geldi: Dostum listede yoktu.
Daha sonra da ne olduğunu öğrendim: YSK için hazırlanan listede adı varmış, klasöre onun isminin de bulunduğu liste girmiş; ancak başruyu yapacak kişiye yoldayken genel başkanından gelen talimatla dostumun ismi silinip yerine başka birinin ismi yazılmış…
Son anda listeye ismi eklenen o kişi iki dönem milletvekilliği yaptı.
Emin olun, bu defa da kendini garanti görenlerden, hatta isminin listeye konulduğunu bilenlerden benim dostum gibi son an şaşkınlığına düşenler mutlaka vardır.
Neden oluyor bu?
Vaktiyle bütün partiler milletvekili adaylarını mahallinde yapılan önseçimle belirlerdi. Her ilde partiye üye olanlar arasından kongrelerde bir de önseçim delegeleri için seçim yapılır, sayıları yüzlerle ifade edilen o delegeler seçim zamanı geldiğinde kimlerin milletvekili adayı olacağı konusunda son sözün sahibi olurlardı.
Genel merkez ve liderler?
Liderin ve genel merkez yönetiminin illerden milletvekili olmasını istediği belirli sayıda kişi için ‘kontenjan’ ayrılırdı. Her parti hangi ilde kaçıncı sırada merkezden aday göndereceğini önceden ilan ederdi.
Önseçimler genel seçim gibi olağanüstü ciddiye alınır, her aday adayı delegelerin ve yerel yöneticilerin teveccühünü kazanmak için özel çaba gösterirdi.
Partili olmak bir kimlikti o zaman…
CHP sınırlı sayıda ilde o alışkanlığı sürdürse bile artık partiler önseçim yapmıyor; ‘temayül yoklaması’ adı verilen bir süreçle adaylarını belirliyor. Bu seçimin tarihi hayli erkene alındığı için CHP de önseçim yapmadı.
Aday olmak milli piyango kazanmak gibi bir şey şimdilerde.
Bu yolla liderler partileri üzerindeki egemenlik iddialarını daha da güçlü bir biçimde sürdürebiliyorlar.
Liderin gözünden düşmenin bir dahaki seçimde aday gösterilmeme sonucu getireceği bilgisiyle, milletvekilleri, seçilmeleri için canla başla çalışmış teşkilat mensuplarının değil, tek seçici olan parti genel başkanının gözüne girmeyi daha önemli sayıyor.
Milletvekillerinin kalbinin şu sıralarda sağlam olması gerekiyor. Zayıf kalplerin dayanamayacağı günler bu günler…
Liderler bu defa da tırpanlarını iyi kullandılar.
Aynı zamanda AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan listeye son şeklini verirken nelere dikkat ettiklerini Bosna-Hersek dönüşü uaçağındaki gazetecilere şu sözlerle anlatmış:
‘‘Ehliyet, liyakat önemli. Parlamento’daki prensiplerimize dikkat etmemiş, devamda hassasiyet göstermemiş arkadaşlarımızı listelere koymadık, koymuyoruz.’’
İşte bu kadar. Bu ölçüye kim itiraz edebilir ki? Herhalde sadece kendisini ehil, liyakatli gören ve devam konusunda da hassas olduğu halde listelere alınmayanlar…
Öylelerinin de tırpandan nasibini aldığı listelere bakıldığında anlaşılıyor.
AK Parti’den fazla gürültü çıkmıyor. Sonunda bir önceki seçimde kendilerini listeye koyan süreç bu defa başkalarını tercih etmiş işte.
İYİ Parti yeni kurulduğu için orada listelere giremeyenlerin dillendirebilecekleri bir itiraz olamaz. Saadet ve Vatan zaten disiplinli birer partidir. CHP’de ise memnuniyetsizler diğer partilerden biraz daha fazla sanki.
Daha da garibi, CHP listelerine bakarak olumsuz sonuç çıkaran kalemlerin daha çok AK Parti’nin itibar ettiği gazetelerde yazıyor olması.
Bugün çıkan gazetelere bu gözle baktığınızda şunu göreceksiniz: Düne kadar CHP’yi kendi kısır gündemine esir olmakla suçlayan, iç hesaplaşmalarıyla sürekli kavga edilen parti görüntüsünü eleştiren, milletvekillerini belli görüşleri papağan gibi tekrarladıkları için ayıplayan yazarlar, çeşitlendirilmiş listeye bakıp tam tersi yakıştırmaları birbiri ardına sıralamışlar.
CHP ilk kez ‘eski CHP’ gibi olmama iddiası sergiliyor; bunu yapmak için de kendisini merkeze daha yakın bir yere konuşlandırmış… CHP’liler bu siyasi tercihe itiraz edebilirler elbette, haklarıdır, ama AK Partili kalemler?
Listelere giren her partiden isimlere seçimde de başarılar dilemek lazım; listelere giremeyenler ise bundan sonra liderlerin gözüne girmeye daha fazla çalışsalar iyi olur.
Benim dostum gibi son anda listeden çıkartılanlar için teselli yerine geçsin diye söylüyorum: Dostum sonraki gelişmelere bakıp Meclis’e giremediği için fazla üzülmedi.