Bizdeki gibi bir seçim barajı olsaydı Fransa’daki seçim sonucu büyük çapta Türkiye’deki siyasi tabloya benzeyecekti. Barajın yüksekliğine ve ikinci tur sonuçlarına göre –baraj yüzde 5 olsaydı 4, yüzde 7 olsaydı 3, yüzde 10 olsaydı sadece 2 parti– Fransa Parlamentosu’nda temsil edilme hakkı kazanacaktı.
Fransa’da iki turlu seçim sistemi var, o sistemde baraj söz konusu olmuyor; bu sebeple, Pazar günü yapılan son tur seçiminde, kimi yalnızca 1 milletvekili çıkarabilmiş tam 15 parti parlamentoda temsil hakkı kazanabildi.
Şaka değil, Fransa Parlamentosu’nda tam 15 farklı parti var.
Referandumla gerçekleşen anayasa değişikliği sonrasında, Türkiye’de iktidar olabilmek için oyların ‘yüzde 50+1’ini almak gerektiği söyleniyor. Artık siyasetin tam ortasında yer alan cumhurbaşkanı iki turlu seçimle işbaşına geldiği için doğru gibi görünüyor bu tespit; ancak yine de belirleyici olan barajın durumudur.
Baraj yerli yerinde kaldığı taktirde.. cumhurbaşkanının partisinin Meclis’te hükümeti kuracak çoğunluğa sahip olamaması.. hatta baraja takılması bile mümkündür.
Hiç değilse teorik olarak.
CHP’deki hareketlenmeyi biraz da bu gözle değerlendirmek gerekiyor.
Değerlendirmede ilk tespit şudur: İktidardaki siyasi çizginin değişebilmesi ancak önümüzdeki genel seçimlere muhalefet partilerinin geniş ittifaklarla girmesi ile mümkün olabilir.
Ayrı ayrı partiler halinde seçime girdiği taktirde muhalefetin bugünün şartlarında iktidar olması çok zor.
Nisan ayında yapılan anayasa değişikliği referandumunda ‘Evet’ ile ‘Hayır’ oylarının birbirine yakın çıkması bir beklenti doğurdu ve CHP de bu sebeple hareketlendi.
İktidar partisi referanduma MHP ile işbirliği yaparak gitti; yüzde 50’nin üzerinde çıkan ‘Evet’ oylarında MHP’lilerin de oyları var. Buna karşılık, ‘Hayır’ cephesi bu iki parti (AKP ile MHP) ve Doğu Perinçek’in Vatan Partisi dışındaki siyasi örgütleri bünyesinde barındırıyordu. CHP referandumda örgütsel kimliğini fazla öne çıkartmayan bir söylemle yarıştı.
‘Uzun yürüyüş’ sırasında, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, aynı hassasiyeti sürdürüyor: Yürüyenler ellerinde CHP pankartları taşımıyor.. ön saflarda CHP’li olmadığı bilinen kişilerin görünmesi sağlanıyor.. iktidara dönük mesajlar özellikle AK Partili olmayan herkese –hatta bazı AK Partililere de– sıcak gelebileceklerden seçiliyor…
Amaç açık: Seçim kapıya dayandığında referandumun ‘Hayır’ oylarının yekpare bir cephe oluşturması…
Dün yazdım: CHP’nin yüzde 20’lik kemikleşmiş kitlesini artıramama derdi var; o sıkıntıyı aşmanın tek çaresi şimdi davrandığı gibi kapsayıcı bir yol izlemesidir.
O da bekleneni yapıyor ve o yolu izliyor; ancak referandumda yararı görülen yol genel seçimde de işe yarar mı, onu şimdiden bilmek hayli zor.
Anayasa değişikliğinin öngördüğü sisteme karşı çıkmakta ve ‘Hayır’ oyu kullanmakta fazla zorlanmadığını gördüğümüz siyasi çizgiler.. baraja takılma kaygısıyla bile olsa.. CHP ile seçim ittifakına giderler mi?
Gittiklerini varsayalım.. o çizgiye oy vermeye alışmış seçmenler.. partileri ittifaka gittiğinde.. CHP’nin başını çekeceği listeye oy verebilir mi?
Kolay değil.
Dikkat ettiyseniz, referanduma gidilirken, iktidar partisi, işlevsiz kalması düşünülen barajın yeni dönemde aşağıya indirilebileceğini, hatta ‘yüzde 50+1’ gerekliliği yüzünden bütünüyle kaldırılabileceğini iftiharla ileri sürüyordu.
Şimdilerde ‘baraj’ hiç telâffuz edilmiyor.
Bizde milyonlarca seçmenin tercih ettiği siyasi çizgilerin, partileri baraja takıldığı için Meclis’te temsil edilememe garabeti, kolay kolay ortadan kalkacağa benzemiyor.
Fransa’da gerçekleştiği gibi 15 ayrı siyasi çizginin bulunduğu bir Meclis’imiz hiç olmayacak sanki…
Keşke olabilseydi.
Her iktidar takdir edilip hakkının teslim edilmesini ister; muhalefet de kendisine de kulak verilmesini ve dikkate alınmasını bekler…
Bir gün iktidar ile muhalefetin yerlerinin değişebileceği beklentisi tarafların birbirlerine daha insaflı davranmasını sağlar.
Aslında siyasette en köklü yer değiştirmelerin yaşandığı ülkelerin başında geliyor Türkiye; 1980 sonrası iktidarda bulunmuş ANAP, DYP, SHP, DSP gibi partilerin bugün esamisi okunmuyor. 15 yıldır ülkeyi yöneten AK Parti 2000 yılı öncesinde yoktu bile.
Buna rağmen, iktidar-muhalefet ilişkilerinin sertliği dikkat çekici.
İktidarın kendine güveniyle ilgili bir durum bu. İktidar partisi kitlesini konsolide etmede zorlanmıyor; muhalefette en kalabalık gövdeyi teşkil eden CHP’nin de diğer muhalif unsurları etrafında toplayamayacağına güveniyor AK Parti.
Yersiz bir güven mi bu?
Cevap vermeden önce durup yukarıda yazdıklarım üzerinde biraz düşünmenizi isterim.
Kemal Kılıçdaroğlu son söylemi ve eylemleriyle bu açmazı aşma çabasında; iktidar partisi de niyeti anladığı için “Çabalama kaptan” demeyip en keskin eleştirilerle üzerine üzerine gidiyor.
Yürüyüş başlayınca “Neden CHP böyle davranıyor?” veya “Neden AKP bu kadar rahatsız?” diye sorgulayanlar var ya, bu yazı işte onların zihnini açmak amacıyla yazıldı.