Fehmi Koru*
Yazının başlığı da gösteriyor, ben bu konuya olumlu yaklaşmıyorum.
Hem de hiç.
Adı bir defa ‘tecavüzcüye af yasası’ olarak konuldu; hükümetin hiç hoşuna gitmese de böyle oldu…
Salı günü Meclis Genel Kurulu’na gelecek.. Ve iktidar partisi milletvekillerinin oylarıyla kabul edilip Resmi Gazete’de yayımlanınca..
Yürürlüğe girecektir…
‘Milli iradeye dayalı demokrasi’ böyle olacağını söylüyor.
Peki ama itirazlar ne olacak?
En yetkili ağız, Başbakan Binali Yıldırım, konunun büyütülmesine karşı olduğunu söyledi.
Üçbin kadar aileyi ilgilendiriyormuş düzenleme… Belli yaşın altında evliliğin yasayla yasaklanmış olduğunu bilmeden aileler çocuklarını evlendiriyor ve devletle ilk temas noktasında (genellikle çocuk doğunca hastanede veya nüfus cüzdanı çıkartırken) yargı önüne çıkartılan babaya “Haydi bakalım hapse” deniliyormuş…
Başbakan, “Bir seferliğine bu mağduriyetin giderilmesine yönelik bir çalışmadır”açıklamasını getirdi.
Sözlerinden iktidar partisinin geri adım atmaya niyetli olmadığı anlaşılıyor.
Din bu işin neresinde?
Etrafta “Kız çocukları 13 yaşında da evlendirilebilir, 11 yaşında da” diyen ulema kılıklı tipler de bulunduğuna göre..
İnsanlar, “Bunların derdi tecavüzcüleri teşvik değil belki, ama çocuk evliliklerin yaygınlaşmasını sağlamak, dinleri öyle emrediyor ya..” diyorlarsa şaşmamak gerekiyor.
Oysa ‘din’ denilen benim de dinim olan ‘İslâm’ ise, henüz ‘çocuk’ yaştaki birinin evlendirilmesine müsaade etmez.
Evlilik dince de sosyal hayatta en ciddiye alınan ve bunun için sıkı kurallar va’z edilen bir kurumdur; çoluk-çocuğun cinsel birlikteliğine asla indirgenemez.
Tarihten bazı isimleri anarak.. “İçinizden evli olmayanları evlendiriniz” (Nur: 32) âyetine bakıp evlilik için yaş sınırı konulmadığı sonucunu çıkararak.. ya da bir başka âyetteki “Henüz âdet görmeyenler” ifadesinden “Tamam, demek âdet görmemiş çocuk yaştaki kızlar da evlendirilebilir” yorumuna vararak..
Çocuk yaştaki kızları evlendirmeyi ‘dini’ kılıfa sokmak dinin (İslâm’ın) ana hedeflerine aykırıdır.
Evlilik eşitler arasında bir birlikteliktir; çoluk çocuğun oyuncağı haline getirilemez…
Yol bu değil
Buna rağmen böyle evlilikler oluyorsa?
Yapanları ara ara yapılan yasal düzenlemelerle affetmek en son düşünülmesi gereken bir yoldur.
Nedeni gayet basit.
Çocuk yaşta evlilikler masum sebeplere dayanmıyor; iki çocuk birbirlerine âşık oluyor ve aileler de “İki gönül bir olunca..” diye düşünüp onları everivermiyorlar…
Ya yaşlı biri parasını konuşturarak henüz evliliğe hazır olmayan bir çocuğa tâlip oluyor ve onu haremine katıyor… Ya da, yine maddi sebeplerle öyle münasip gördükleri için, evlenecek yaşa henüz erişmemiş evlâtlarının başını aileler bağlıyor…
Soruna çare ararken bu gerçeği görelim.
“Bir defalığına” diye çıkarılan af, evet bundan sonraki benzer durumları kapsamayacak, ama sorunun yasal düzenlemeyle çözülmesi, yine bir birikim olduğunda, siyasetin üzerinde baskılara yol açacaktır.
Hem de daha sık aralıklarla…
Gelecek yıl yeni bir ‘3 bin aile’ talebiyle karşılaşılabilir…
Her şeyden önce ‘yasa ile çözüm’ yasamanın genel mantığına aykırı…
Yasalar, tanımı gereği, bir ülkede günlük işleyişin genel kurallarıdır; bu sebeple herkesi bağlar ve yine aynı sebeple yasayı bilmemek mazeret sayılmaz.
Evlenebilme yaşı yasayla kurala bağlanır; nitekim öyle bağlanmıştır. Yasayla konulmuş ve varlığını sürdürecek bir kuralı geçici bir uygulama için yine yasa ile çiğnetmek ‘yasa’kavramına ters düşer. Kuralı yasayla getirirken istisnaları da düşüneceksiniz; herhangi bir istisna söz konusu olmamışsa, yasayı hiçbir biçimde çiğnetmeyeceksiniz…
‘3 bin aile’ için bu yol açılırsa, çok daha başka konulardaki sorunların üstesinden gelinmesi için aynı yola başvurulmasını isteyecek çeşitli çıkar grupları siyasetin kapısına dayanır.
Lâfı fazla uzatmaya gerek yok.
Çocuk yaşta evlilikleri teşvik edecek girişimlerden kaçınmalıdır.
Konunun bir de ‘tecavüzcüsüyle evlendirme’ boyutu var; bunu da gözlerden kimse saklayamaz…
İyi niyetlerle çıkarılacak yasa, hiç akıldan geçmeyen yanlışlıklara âlet edilebilir.
Nitekim, yeni Ceza Yasası kaleme alınırken en büyük katkıyı sağlamış bir hukukçu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin dekanı Prof. Adem Sözüer, düzenlemenin kötüye kullanılabileceğini örnek üzerinden anlatmak için çırpınıyor.
Ona kulak vermek lâzım.
Yasal evlilik yaşının altındaki bir kızla birliktelik yaşadığı için cezaevinde yatmakta olanlar ne olacak peki?
Erkekler uzun yıllar cezaevinde kalmaya, aileleri perişan olmaya devam mı edecek?
Düzenlemeyi savunanların en sağlam gerekçesi bu soruda yatıyor…
İyi de, gerekçeyi savunanlar, 15 Temmuz sonrasında gözlerini kırpmadan en şiddetli uygulamaları başlatmış durumda: Tutuklama veya işten el çektirme işlemleriyle birlikte maaşlar kesiliyor, mallara el konuyor ve bu yüzden aileler ciddi sıkıntılara düşüyor.
Bir yanda yanlış evlilik yüzünden sıkıntıya düşen (sayıları kaçtı?) birkaç bin aile; öte yanda daha büyük sıkıntılar yaşayan onbinlerce aile…
Öncelik, onbinlerce aileyi sıkıntıdan kurtaracak tedbir almaya verilmeli. Bunu yapmak için yasa çıkarmak da gerekmiyor zaten…
Siyasi nezaket diye bir şey var(dı)
Madem bu konuya girdik, iktidarın yasama alanına bakışını da mercek altına almak sanıyorum gerekiyor.
Evet, Meclis’te istediği yasayı çıkaracak çoğunluğa sahip iktidar partisi; Meclis’teki öteki partileri ve kamuoyunu ikna etmesi gerekmiyor.
Meclisler, malûm, kadını erkek erkeği kadın yapamazlar, onun dışında her şeye muktedirlerdir.
Ancak ‘siyasi nezaket’ diye bir şey de var.
Eğer gerçekten az sayıda aileyi ilgilendiren bir soruna çözüm olsun diye yasa çıkartılacaksa, ‘tecavüzcüye af yasası’ adını almadan önce, grup başkanvekilleri aracılığıyla bir ön-mutabakat arayışına gitmek, bu arada, kamuoyunun konuya hassas bölümlerinin bilgilenmesini de sağlamak daha şık olmaz mıydı?
Önyargılar.. Tamam, ama FETÖ ve PKK ile irtibatlı dernekler arasına bazı kadın örgütlerini de dahil edince.. Birilerinin aşırı hassas ve önyargılı olmalarını da anlayışla karşılamak gerekmez mi?
Biliyorum, iktidar, bugüne kadar kafaya ne koymuşsa onu gerçekleştirdi; muhalefet karşı çıkıyor, kamuoyunda zaten ona oy vermeyen ve vermeyecek olan birileri itiraz ediyor diye, genel kurula kadar getirdiği tasarıyı geri çekecek değil ya?
Ne yapalım, benim kaderim de bu işte; olmayacak duaya “Âmin” demek…