Fehmi Koru*
Toplumun gündemini günlerdir meşgul eden 6 yaşındaki kız çocuğunun istismara uğratılması ve henüz olgunlaşmadan evlendirilmesi olayına, küçücük bir azınlık dışında hemen her kesimin tepki vermesi önemli.
Konu her iki yönüyle de önemli çünkü.
Ortaya çıkan olayı daha da önemli kılan ise, çocuk yaşında kendisine yaşattırılanlara olgun yaşında isyan eden kadın ve ailesi ile istismarcı kişinin bir dini cemaat çevresinden oluşu ve verilen tepkileri hoş karşılamayan o küçücük grubun da bu tavırlarını dini gerekçelere dayandırması…
Halbuki, olay en çok dindar görünümlü kişilerin işin içinde bulunması yönüyle başka dindarlar tarafından tepkiyle karşılanılmayı hak ediyor.
İslam ve ilahi kaynaklı hiçbir inanç sistemi, kız çocukları, genç kızlar ve kadınların istismar edilmesine izin vermez, hiçbir dindar kişi de onlara yönelik istismar anlamına gelebilecek davranışlara girenleri hoş karşılayamaz.
Bu olayı dine dönük yönüyle savunmaya kalkışanlar olayda adı geçen kişilerden daha az olmayan bir vebalin altına giriyorlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, bizzat Diyanet İşleri Başkanı'nın, ilahiyat camiasının hem olaya hem de olayı din adına savunanlara en açık ifadelerle karşı çıkmaları beklenir.
Fakat şimdiye kadar o cenahtan yüksek sesle bir çıkış gelmedi.
Suskunluk kulakları sağır edecek bir gürültü etkisinde.
Dini hassasiyetiyle tanınan siyasi şahsiyetlerden de beklediğim kadar sert bir karşı çıkışa rastlamadım; çıkanlara da onların seslerini duyurmaları beklenebilecek medya yeterince değer vermedi.
Olayla doğrudan irtibat kurulan cemaatten şöyle-böyle tepkiler geldi, konunun vahim faturası siyasete kesilecek gibi.
Böylesine rezilce bir sapkınlığı kınamakla oy arasında bir ilişki kurduklarını ve oylarını olumsuz etkileyebileceği düşüncesiyle böyle davrandıklarını sanmıyorum. Üç-beş oy kaybına uğramama hesabı olayın her siyasi eğilimden aldığı tepkiye ters çünkü.
Konuyu belli kesimlerinin doğrudan İslam diniyle irtibatlandırarak ele almaları bunu yapanlar adına bir yanlışlık; ancak konunun hararetle tartışıldığı bir ortamda olayın bu noktaya çekilebileceğini görmemek mümkün olabilir mi?
O yanlışlığa konuyu es geçme anlamına gelebilecek bir derin suskunlukla mukabele etmek de bir başka yanlışlık.
Hem de büyük bir yanlışlık.
Suskunluk şimdi tartışılana benzer başka vahim olaylara yol açabilme ihtimalini de içinde barındırıyor.
Çocukların, kızların, kadınların istismara maruz kalabildikleri ve bunun bazıları tarafından doğal veya olağan karşılanabildiği bir ülke görüntüsü Türkiye’ye hiç yakışmıyor.
Dinin böyle bir olaya alet edilmesi ise en çok dine ve dindarlara zarar veriyor.
Acaba konuşulur, tartışılır ve bir süre sonra unutulur diye mi düşünülüyor?
Yeni bir tartışma konusu bu konuyu gündemden düşürür beklentisi…
Olabilir; ancak zihinlerde dini ve dindarları yaralayan yönüyle yerleştikten sonra ve benzer başka bir olay yeniden gündeme gelene kadar bu olabilir…
Bugünkü tartışma, dini hassasiyeti olduğu bilinen veya hiç değilse bu izlenimi veren çevrelerin suskunluğu ve tepkisiz görüntüsü yönüyle hafızalara yerleşecek gibi.
Doğru davranış nasıl olmalıydı, nasıl olmalı:
Yapılır mı bunlar?
Umutlu değilim, ama yapılmadığı takdirde, “bu da geçer” diyenlerin haksız çıkacaklarına ve öyle düşünerek gereğini yerine getirmedikleri için pişman olacaklarına eminim.