Fehmi Koru*
AK Parti’nin kurucu kadrosundan iki isme Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından önemli görevler tevdi edildi. Bülent Arınç yeni oluşturulan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu‘nun (CYİK) atanan ilk üyesi oldu. Yine aynı kadrodan Abdülkadir Aksu da, haberlere göre, Vakıflar Bankası yönetim kurulu başkanlığına getirildi.
Her iki isim de bir süredir yönetimin ve partinin uzağında tutuluyordu.
Yapılana kızanlar olduğu görülüyor. Uzakta tutuldukları dönemde bu iki isme -ve onların durumunda olan başkalarına da- sövgüler yağdıran kişiler yeniden itibar kazandırma girişiminde ters köşeye yatırıldıkları için kızgın; kızgınlıklarını çok belli ediyorlar. Onların kendileri gibi gidişattan rahatsız olduklarını düşünen muhalifler arasından da bu keskin dönüşe olumlu gözle bakmayanlar çıkması doğal.
Oysa hem yapılan, hem de kendilerine uzatılan ele ellerini uzatarak mukabele eden Arınç ve Aksu‘nun tavrı doğrudur.
Arınç ve Aksu partilerinden hiçbir zaman kopmamışlardı. Rahatsızlıkları uzakta tutulmalarındandı. Onları ‘muhalif’ sayanların yaptığı, yanlış bir hesap.
Bu iki ismin kendilerini kendine özgü sebeplerle uzakta tutanın “Gelin” çağrısına tereddütsüz olumlu cevap vermelerinde şaşılacak bir durum yok.
Onlarla aynı durumda olan birkaç isim daha var. Kişiliklerine uygun konumlar teklif edilirse onların da benzer bir tepki vereceğini ve teklifi kabul edeceğini sanıyorum.
‘Manifesto’ yayınlayan ve Ramazan vesilesiyle bazı illerdeki iftarlara katılıp görüş açıklayan eski başbakan Ahmet Davutoğlu mesela. Sesinin duyulması ve görüşlerine ilgi gösterilmesini istediğini belli ediyor Davutoğlu; davet edilir ve katılırsa o da Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu‘na ayrı bir değer katacaktır.
Hükümetin izlediği pek çok politikada Davutoğlu‘nun imzası var. 2014’te başbakan olduktan sonra zaten her alanda politika belirleme mevkiindeydi; ondan önce de dışişleri bakanı olarak Türkiye’nin dış politikasını belirlemede birebir sorumluluk taşımaktaydı.
Bugün izlenenlerin çoğu onun başlattığı politikalar…
Ona yeniden AK Parti içerisinde veya Cumhurbaşkanlığı kadrolarında yer açılması bir dizi yanlış anlaşılmayı ortadan kaldıracak, fuzuli bir parti girişimine harcanabilecek emeklerin heba olmasını da engelleyecektir.
Görüşümü bir kez daha hatırlatayım: Cumhurbaşkanı hala gönüllerinden AK Parti’yi silememiş isimleri görevlendirmekle isabetli bir iş yapmış oluyor; davetini kabul edenler de öyle…
Davetin kimlere kadar uzanacağını bilmek şu sırada imkansız; ancak kritik eşik değerindeki İstanbul seçimi öncesinde yeni yakınlaşmalar yaşanması beni hiç şaşırtmaz.
Yine de davetin eskiden yönetimde yer almış herkesi kapsayacağını ve o durumda olanların bir bölümünün “Gel” çağrısı alsalar bile davete sıcak bakacaklarını sanmıyorum.
Kimler mi?
Vaktiyle kurucusu veya sorumlusu oldukları partilerinin köklü bir değişime ihtiyacı olduğunu, ‘fabrika ayarlarına dönmek’ dışında ortaya atılacak herhangi bir formülün zevahiri kurtarma çabası olmaktan öteye geçemeyeceğini, bunun da tepeden tırnağa yenilenmiş AK Parti’de artık mümkün olmadığını, küçük görev kaydırmalarının makyaj tazeleme anlamı taşıdığını düşünenler özellikle…
Evet, öyle bir grubun var olduğu ve onların eski AK Parti’yi ve ilkelerini önemseyen çoğu genç yeni isimler tarafından tavır almaya sürekli teşvik edildikleri biliniyor.
AK Parti ağır bir siyasi-ekonomik bunalım süreci sırasında kurulmuş, günü kurtarma amacıyla değil, çağın ihtiyaçlarını da gözardı etmeden geleceği planlayan kapsamlı bir programla yola koyulmuştu. Kuruluş belgeleri bu niyetin dışa vurumudur.
Temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, bu sebeple Avrupa Birliği ile eşitlik ilkesine dayalı üyelik müzakerelerinin amaçlanıp Kopenhag kriterlerinin özellikle vurgulanması, ihmal edilmiş sınır ötesi ilgilerin güçlü bir biçimde tesis edilmesi, refahın geniş kitlelere yayılmasına öncelik verilmesi, eğitim, tarım, adalet alanlarında kalıcı reformlar yapılması amaçlanmakta ve bunların ‘ortak akıl’ yöntemiyle kotarılması hedeflenmekteydi.
Bu sebeple seçmenden ilgi gördü AK Parti, her seçimden oyunu artırarak çıktı.
Daha da önemlisi, Türkiye’ye uzun yıllar boyu ‘umutsuz vaka’ gözüyle bakan çevreler, Batı’da ve Doğu’da, AK Parti’nin ülkeye getirdiği hareketlenmeyi önce ilgi ile izlemeye başladılar; atılan önemli adımları gördükçe de ekonomisine kredi açmaya, onunla yakın ilişki kurmaya çaba gösterdiler.
O dönemin iddiaları bile farklıydı. Bütün olumlu özellikler listelerinde Türkiye yukarıya doğru tırmanıyor, yanlış gelişmeleri gözleyen kuruluşların kınama listelerinde ise aşağılara doğru hızla geriliyordu…
“Dünyanın yedinci büyük ekonomisiyiz, daha da büyüyeceğiz” denildiğinde buna inanılıyordu.
Bugün farklı noktalardayız.
Geçmişin iftihar edilesi döneminin sorumlusu da AK Parti’ydi, karşı karşıya kalınan sorunların üstesinden gelmekte bocalayan bugünün Türkiyesi’nin de sorumluluğu yine AK Parti’de…
İşlerin yolunda gittiği dönemde sorumluluklar taşımış bazı isimleri yeniden kadroya katmak bugünkü durumu eski haline döndürmeye yarar mı?
Herhalde yarayacağına inanıldığı için Bülent Arınç ve Abdülkadir Aksu ile başlatılan bu yola başvuruldu. Gerçekten yarayıp yaramayacağını en iyi bilebilecek olanlar, şu anda AK Parti’nin yönetim kadrolarının uzağında tutulanlar…
“Eskiler gelirse işler düzelir” görüşünde olan eski yüzler kendilerine davet gelirse gider, farklı görüşte olanların ise uzakta kalmaya ve ülke sorunları için farklı çıkış yolları aramaya devam etmeleri beklenir.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.