Fehmi Koru: Devamlı vahim yanlışlar yapılıyor ve toplumun dengeleri sarsılıyor

Fehmi Koru: Devamlı vahim yanlışlar yapılıyor ve toplumun dengeleri sarsılıyor

Fehmi Koru *

Türkiye içeride ve dışarıda sıkıştırılıyor.

CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun 25 yıla mahkum edilip tutuklanması AK Parti’yi destekleyenlerde bile tepkiye yol açtı ve CHP’yi de bugüne kadar sergilediği mülâyimlikten vazgeçmeye zorladı. CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir ayı bulması beklenen uzun bir yürüyüşe çıktı.

Dünya basını yürüyüşü yakından izliyor.

İçeride böyle de dışarısı sakin mi? Değil.

Ülkemizin yakın müttefiki Katar’a ambargo/abluka karışımı yaptırımlar uygulayanlar Türkiye’nin de önem verdiği ülkeler. Yaptırımlar ABD destekli; ancak ABD Katar’a savaş uçağı satmaya karar verdi ve ortam yumuşamaya başladı. Yaptırımlardan önceden haberdar edilmeyen Türkiye Katar’a verdiği açık destek yüzünden açığa düşebilir. Bu arada, yumuşatma çabasına katkı yapması da engelleniyor Türkiye’nin…

ABD dışişleri bakanı Katar’a yaptırım sebebi olan Müslüman Kardeşler bağlantısını Türkiye’ye ve hükümete kadar uzatan açıklamalar yapıyor.

Irak’ın kuzeyindeki adında ‘Kürdistan’ bulunan oluşum da, tam bu sırada, bağımsızlık için referandum yapmaya karar verdi. Türkiye kızgın; “Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyacağız” açıklamasını Washington’da bekliyor, ama “Birleşik, istikrarlı ve demokratik bir Irak’ı destekliyoruz” cümlesinin hemen ardından “Irak Kürt halkının meşru arzusunu anlıyor ve destekliyoruz” şaşırtıcı tekzibi geliyor ABD’den…

İktidara yakın yorumcular, içeride ve dışarıda oluşan bulutları, yabancı ellere bağlamak eğilimindeler. Yakında, tozlar yatışsın, geriye dönük ‘üst akıl’ yorumları da başlar.

Belki şimdiden başlamıştır da, ben görmemiş olabilirim.

Okunacak iki kitap

‘Yabancı parmağı’ aramak, olayların gerisinde dış güçlerin etkisini vurgulamak bütünüyle yabana atılmayacak bir zihinsel meşguliyettir.

Özellikle Türkiye ve Ortadoğu söz konusu olduğunda.

Türkiye’nin darbeler tarihi, aslına bakılırsa, bir yönüyle yabancıların parmak izleriyle doludur. 27 Mayıs’tan (1960) 28 Şubat’a (1997) uzanan karanlık koridorun her bir durağında o izleri bulmak mümkündür.

İran dışişleri bakanı, Washington’dan yükselen kendilerine yönelik ithamlara, “Siz önce 1953 darbesi yüzünden bir özür dileyin de…” derken suçüstü olmuş bir darbeye işaret etmektedir. Muhammed Musaddık başbakanlığındaki meşru İran hükümetine karşı CIA’nin ‘Ajax’ kod-adıyla devreye soktuğu darbeye…

[Ajax operasyonu ve İran’a yönelik CIA darbesinin ayrıntılarını New York Times’ı bir ara ülkemizde temsil etmiş Stephen Kinzer kitaplaştırdı; kitabın Türkçesini ‘Şah’ın Bütün Adamları’ adıyla İletişim Yayınları yayınladı.]

Ülkeleri önce istikrarsızlaştırır, sonra da hazır hale gelen ortamı kullanarak istedikleri sonucu almayı getirecek operasyonu devreye sokar yabancı istihbarat örgütleri.

Sadece Amerikalılar mı yapar bunu? Hayır. Avrupalı ülkelerin istihbarat örgütlerinin de eli armut toplamıyor; onlar da, çıkarları öyle gerektiriyorsa, aynı türden operasyonları sahneye koyarlar. Alman istihbaratının bu alanda mahir olduğunu örnekleriyle biliyoruz; dikkatimizi İngiliz ve Fransız istihbaratları üzerinde yoğunlaştırsak.. onların da Türkiye söz konusu olduğunda boş durmadıklarını görebiliriz.

Lâfı uzatmayayım, söylemek istediğim şu: Ülkemiz yabancıların yoldan çıkartmasına açıktır; çıkarlar söz konusu olduğunda ilkeler unutulur ve ortamı karıştırıcı operasyonlar devreye girebilir. Herbirinin işlerini kolaylaştıracak dahili işbirlikçileri olduğunu da bu arada kaydedeyim.

[Avrupa ülkelerinde meydana gelen örtülü istihbarat operasyonlarını roman diliyle anlatan, ancak kitabın sonuna eklenen gizli bir belgeyle gerçeklere gözlerimizi açmaya yarayan bir roman da yine İletişim Yayınları’ndan şu yakınlarda çıktı: Wolfgang Schörlau’nun ‘Münih Komplosu’…]

Geçmişten ders çıkaran siyasiler.. bu bilgilere sahip olmanın getirdiği kendine güvenle.. bu hesapları bozabilirler ama…

Hele ortamı o türden operasyonlara açık hale getirmekten ise müthiş kaçınır akıllı siyasiler…

Bugünkü durum ne?

Türkiye içeriden ve dışarıdan sıkıştırılıyor, bu bir gerçek; ancak bir başka gerçek de şu: Bu sıkıştırmayı yapmayı mümkün kılacak ortamı Türkiye –bunu siz ülkeyi yönetenler olarak anlayabilirsiniz– hazırlıyor.

Enis Berberoğlu’nun, haberi veren iki gazetecinin (Can Dündar ve Erdem Gül’ün) Anayasa Mahkemesi müdahalesiyle beraat ettiği bir dava yüzünden 25 yıla mahkum edilmesi günümüzün sıkıntılı yargı ortamı sayesinde mümkün olabildi.

Hâin bir darbe girişimi sonrası OHAL ilanı ve yargının keskin kılıca dönüşmesi yüzünden…

Katar krizini çıkartan Türkiye değil, ama o krize Türkiye’nin müdahil olmasının şartlarını oluşturan kim? Krizin hemen ardından Türkiye ve AK Parti’ye yönelik Washington etiketli Müslüman Kardeşler yakıştırmalarına hâlâ cevap verilmemesi anlaşılır gibi değil.

Olaya CHP tarafından verilen aslında oldukça yumuşak ‘uzun yürüyüş’ tepkisini yanlış değerlendirmelere muhatap eden de yine siyasiler…

Ben diyeceğimi derim, kimse kusura bakmasın: Bir süredir devamlı vahim yanlışlar yapılıyor ve bunun sonucu olarak toplumun dengeleri sarsılıyor.

İlk yapılacak iş dengeleri yeniden yerli yerine oturtmaktır

Yani normalleşme.. yani OHAL düzeninden vazgeçme.. yani demokratik ilkelere, hak ve özgürlüklere, hukuk devleti uygulamalarına dönüş..

Bakın o zaman her şey nasıl değişiyor…