Fehmi Koru*
Ankara’dayım.
Başkent Ankara neredeyse tek sözcüklük gündeme kilitlenmiş gibi: Siyaset…
Siyaset de şu sıralarda yalnızca ‘başkanlık sistemi’ odağında değerlendiriliyor…
Küresel dengenin bir unsuru olduğumuzu, başka ülkelerde olup bitenleri daha yakından izlemek ve gözlememiz gerektiğini unutmuş gibiyiz…
”Washington’da ve ABD’nin belli başlı birkaç kentinde 1 milyonun üzerinde muhalif şu anda gösteri yapıyor” haberim, görüştüğüm kişiler üzerinde pek az heyecan uyandırdı.
İnsanların seçimden seçime kanaat belli ettikleri, sonrasında suskun ve edilgin kaldıkları bir siyaset anlayışına sahip olduğumuz için.. kitlesel destekler ve kitlesel tepkiler bizleri fazla ilgilendirmiyor gibi…
‘Aktif siyaset’ sadece belli unvanlar taşıyan kişilerin işi olarak görülüyor bizde; oysa sıradan insan aktif siyasetin bir parçası olduğunu idrak etmez ve ona uygun davranmazsa, demokrasi eksik kalıyor ve beklenen sonucu vermiyor.
Ne demek istediğimi, Ankara ve Türkiye gündeminin birinci maddesi ‘başkanlık sistemi için anayasa değişikliği’ çabası üzerinden anlatayım.
Paket Meclis genel kurulundan tek maddesine bile dokunulmadan geçti.
Sürpriz miydi bu?
Hayır. Milletvekillerinin motivasyonları düşünüldüğünde bundan farklı bir sonucun çıkmasını beklemek akla zarardı.
Toplam milletvekili sayısı 356 olan (AKP 316; MHP 40) bir ortak cepheden 330’un üzerinde bir sonuç beklenirse.. o sonuç alınır.
Alındı da.
Milletvekillerinin gönül rahatlığı içerisinde oy kullanması gerekmiyor böyle bir önemli olayda; hele bir de anamuhalefet partisi Meclis içi kışkırtıcı davranışlarıyla cephe partileri milletvekilleri için ‘partiye sadakati’ zorlamışsa…
Farklı davranmak, ‘dava‘ hassasiyeti ile bilinen iki parti milletvekilleri için ‘davaya ihanet’ olarak tanımlanabilecek bir büyük ayıba dönüşür.
Oy vermeye eli gitmeyecek olan bile koşa koşa görevini yerine getirir.
Getirdi de. 330’un bir üstü yeterliyken, oylar her defasında 340’ın üzerine çıktı.
Muhalefet iktidar partisi milletvekillerini göze girme amaçlı davranışlarından dolayı suçluyor; peki ama muhalefet partisi milletvekillerinin kavga-gürültülü oturumlardaki tavırlarının başka bir motivasyonu var mıydı ki?
Kendisini kürsüye kelepçeleyen milletvekili kovulduğu partiye yeniden dönmenin yolunu açma umuduyla.. her fırsatta kavga çıkartan milletvekili fotoğraftaki görüntüsünün görev aşkıyla çalıştığını ispatlayacağı beklentisiyle.. davranmıyor muydu sanıyorsunuz?
Esas konuşması gereken halkımız olanları sessiz ve sakin izlemeyi yeğledi.
Bazı aydınlarımızın son dakika imza kampanyasını bunun dışında tutabiliriz; ama ne çare…
Tek bir insanı kendisini derinden etkileyecek bir anayasa değişikliği konusunda aktif tavır almaya yönlendiremedikten sonra…
ABD’de Trump-karşıtlarının başardığı gibi…
Gördüğüm şu: Ankara’da herkes, Türkiye’nin her tarafındaki insanlar gibi, tek bir soruyu birbirine sorup duruyor: Devlet Bahçeli bunu neden yaptı?
Siz bu sorunun cevabını biliyor musunuz?
MHP’liler biliyor mu peki?
Bilinen şu:
15 Temmuz uğursuz darbe girişimi sonrasında.. öne çıkan daha âcil konular sebebiyle.. AK Parti ‘sistem‘ değiştirmeyi daha farklı bir ortama kadar ertelemiş, konuyu tartışma gündemi dışına çıkarmıştı..
Ne olduysa oldu ve MHP liderinin ‘‘Gelin birlikte anayasada o değişikliği yapalım” teklifi duyuldu.
Sonuna kadar da desteğini yenileyerek sürdürdü Devlet Bahçeli; kendi milletvekillerinin heyecanı sönmesin diye ‘erken seçim‘ kozunu da kullanarak…
Peki de, neden?
Akla gelen bütün açıklamalar makulün ötesinde akla zarar şeyler… Bir kısmı da bilinen Devlet Bahçeli imajına pek uymuyor…
Bahçeli’nin ‘‘Gelin birlikte anayasayı değiştirelim” çıkışına kadarki söylemi ‘başkanlıksistemi‘ konusunda en aşırı ithamları içermekteydi, o noktadan birdenbire dönüş bile Bahçeli kimliğine aykırı.
O halde neden?
Kendisini yakından tanıyan Tuğrul Türkeş‘in –eski MHP’li, şimdiki hükümette başbakan yardımcısı koltuğunda oturduğunu da unutmayalım– Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan bir Bakanlar Kurulu’nda da dile getirdiğini söylediği Hürriyet‘te çıkan uyarısı bir parça açıklayıcı: ‘‘Kumpas kuruyor”…
Destekler göründüğü halde yarı yolda bırakma kumpası…
Oysa gördük, MHP Meclis’te AK Parti’nin sayısal eksiğini tamamlamaktan geri durmadı.
Anayasa değişikliği geçer ve başkanlık sistemi gelirse.. Bahçeli‘nin başkan yardımcısı olabileceği, hatta referandum öncesinde hükümete bazı MHP’li isimleri bakan olarak verebileceği dahi konuşuluyor…
‘Kumpas‘ niyeti de açıklamıyorsa MHP liderinin ‘başkanlık sistemi’ne verdiği desteği… bu desteği başka ne ile açıklayabiliriz?
2002 yılında da, bir kaynağa göre ‘bir telefon görüşmesi sonrası’ ortaya atılıp ‘erken seçim’ konusunu –hatta 3 Kasım tarihini de ilk günden telaffuz ederek– yine MHP lideri gündeme sokmuştu.
MHP’yi baraja takmayla sonuçlanabileceği ihtimali güçlü olduğu halde…
Taktı da.
Bir arazi temizliği gerçekleşmişti Bahçeli sayesinde..
Bu defa da, sistem değişikliği yaşanırsa.. hele hükümet ve/veya başkanlık ortağı haline dönüşürlerse.. bundan en büyük zararı yine MHP görmeyecek midir?
Epeydir kullanılmadığı için unuttuğumuz bu topraklarda siyaset yapmanın sıfatını hatırlamanın tam zamanı: Bizans siyaseti…
Galiba MHP liderinin yaptığı o; Bizans siyaseti…
Beklediği sonucun ne olduğunu ancak referandum günü sandıklar açılınca görebileceğiz…
Yeni bir arazi temizliği gelir mi ardından?
Neden olmasın?