Fehmi Koru*
Dün haber merkezlerine ulaşan iki haber, daha önce uyarıldığım halde, üzerinde fazla durmadığım bir konuyu gözden geçirmemi zorladı.
İlki Denizli’den…
Denizli’de, geçen yılın ihracat şampiyonlarından ödüllü bir fabrikaya polis baskın yapmış… Firmaya ödülünü kendisi de Denizlili olan ekonomi bakanı vermiş; öyle bir fabrika bu. Sahiplerinden biri AK Parti’nin merkez ilçe başkanıymış bir dönem… Fabrikanın ek tesisinin açılışını da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yapmış zaten…
Polis baskınının sebebi, FETÖ/PDY soruşturması… Yönetim kurulu üyelerinin de aralarında bulunduğu 17 kişi şimdi gözaltında…
Haberin ikincisi Gebze’den…
Gebze’deki bir ilâç fabrikasına da polis baskın yaparak yönetim kurulu başkanı, fabrika müdürü ve insan kaynakları sorumlusunu gözaltına almış…
Yine aynı sebepten: FETÖ/PDY soruşturması…
Bu defa iktidarla fabrika arasında irtibat kurabileceğimiz bir özellik yok; fotoğraflarından gözaltına alınan erkek-kadın kişilerin giyim-kuşamları da böyle bir ilişki kurmaya izin vermiyor.
İşten çıkarılan birinin 15 Temmuz gecesi fabrikadan gönderilen bir mesajdaki ‘ülkenin kısa zamanda sulha kavuşmasını istiyoruz’ cümleciği yüzünden FETÖ irtibatı kurduğu ve ihbarda bulunduğu ayrıntısına yer veriliyor haberde…
Muhtemelen Denizli’deki fabrika da yine bir ihbar yüzünden takibata uğramıştır.
Haberleri okudunuz.
Şimdi de uyarıldığım halde üzerinde hiç düşünmediğim soru: Şu kadar insanın görevden uzaklaştırılması.. Bir o kadarının gözaltına alınması.. Uzatmayayım, FETÖ’yle topyekün savaş kim tarafından yürütülüyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İnlerine gireceğiz” ile başlayıp her geçen gün dozunu artırarak “Tek bir kişi kalmayana kadar” talimatı eşliğinde yürütüldüğünü ben de biliyorum bu savaşın; ancak aldığı biçim giderek siyasi iradeden bağımsız bir özelliğe sahip olduğunun işaretlerini veriyor…
Giderek siyasete ve siyasi iktidara zarar verebilecek işaretler…
Bir süre önce, AK Parti içerisinden Erdoğan-Yıldırım çevresinden etkili bir tanıdığım, ‘FETÖ ile mücadele’ konusunu görüşürken, “Bu girdap bizi de içine çekecek gibi” demişti.
Ona göre, süreç siyasetle bütünüyle irtibatsızdı.
Denizli ve Gebze’de dün yaşananlar, AK Partili tanıdığımın sözlerini hatırlattı bana…
Feriha Hanım, bütün birikimini FETÖ dolandırıcılarına kaptırdı..
İsterseniz, düne ait bu iki olaya, bir de önceki akşam haberlerde izlediğim ‘siyah çarşaflı bir kadın’ın “Sizlerin FETÖ’cü olduğunuza dair kanıtlar var; para verin onları yok edelim” diyen birileri tarafından kandırılıp bankadaki 50 bin lirasının iç edildiği ayrıntısını da ekleyebilirsiniz…
‘Sayın muhbir vatandaşlar’ ile daha önce PKK’yı kullanırken şimdilerde yem olarak FETÖ’yü tercih etmeye başlamış dolandırıcılar, ilgili-ilgisiz herkese ‘FETÖ’cü’ damgası vurarak, ortalığı karıştırmakla meşguller…
Hem muhbir hem de dolandırıcı özelliklerine sahip tipler aynı türden bir işlevi yerine getirmek üzere her yerden kafa uzatıyorlar…
İktidar ise, Türk Lirası’nın başka paralardan bağımsız olarak değerinin fazlaca düştüğünü görüp, bu olumsuz ekonomik gidişi yastık altından çıkarılacak dolarları bozdurarak vatandaşların durdurabileceğini düşünüyor…
Ekonomi, daha doğrusu para ile ilişkili işler, güven ister, önünü görmek ister, kendilerini etkileyebilecek kararların tesadüflere bırakılmamasını, kalıcı kuralların ortama hakim olmasını bekler…
Bunlar olmadığında.. tuhaf davranmaya başlar para veya paralı insanlar…
Cumhurbaşkanı tarafından açılışı yapılmış bir fabrikaya ‘FETÖ’cülük’ ithamıyla baskın yapıldığını duyan başka fabrika sahipleri ile bir iç-yazışmada kullanılan tek bir sözcüğün gözaltına alınmayla sonuçlanacak işlemlere yol açabildiğini gören işadamları..
Bu tür oldu-bittilerle kendilerinin de karşılaşmayacaklarından emin olmadıkları için..
Emin olabilecekleri yerlere doğru paralarını hareketlendirirler…
‘Kaç para – ver para’ usulüyle fabrikalarını ve maddi varlıklarını elden çıkararak…
Neleri var neleri yok sattıktan sonra, satıştan elde ettikleri paraları, TL’nin değerini düşürmeyle sonuçlanacağını hesaba katmadan, dolara çevirip yurtdışına çıkarırlar…
FETÖ’cü olmasalar bile…
Vatandaşların bozdurdukları sayesinde geçici olarak ucuzlamış pariteden dolar alarak hem de…
Eskiler para söz konusu olduğunda, gözlüklerini aşağıya indirip, “Mal canın yongasıdır”derlerdi.
Paralı insanlar için, sahip oldukları ekonomik varlıklar, canları kadar önemlidir.
Dün Başbakan Binali Yıldırım, üzerinde bakanların uzun süredir çalıştığı hemen belli olan bir ekonomik tedbirler paketi açıkladı; kriz dönemlerinde ekonomiye canlılık katacak, emme basma tulumbaya bir kova su işlevi görecek bir dizi tedbir…
Ne oldu?
Tedbirleri teker teker sayarken, daha düzenlediği toplantı bitmeden, dolar TL paritesi, TL’nin aleyhine oynayıverdi.
Paralılar bekledikleri güvenceyi alamadıkları için olabilir mi?
Ya da eş zamanlı olarak Denizli ve Gebze’den gelen haberler internet sitelerine düştüğü için?
Yeni yapılacak yatırımlara kolaylık getirilmesi iyi elbette, ancak daha iyi olan Türkiye’yi yatırım yapılabilir ve yapılan yatırımları koruyabilir bir ülke haline getirmek değil midir?
Ekonominin sorumluluğunu taşıyan siyasiler ile ekonomi bürokrasisi içerisinde yer alanlar kendilerine şu basit soruyu sormalılar:
Büyük yatırımlar yapmalarını sağlayacak kadar paraları olsa.. veya bankalardan kredi çekip riske girerek yatırım yapacak olsalar.. İran’ı.. Rusya’yı.. Irak’ı mı seçerler, yoksa İsviçre’yi, Almanya’yı mı?
Türkiye’yi yatırım yapılabilir ülke haline getirmenin yolu neyse.. O yola giden taşları döşeyeceklerinin güvencesi yerine geçecek birkaç maddelik bir tedbirler paketini kamuoyuyla paylaşsınlar.. TL’nin yeniden değer kazanmaya başlayacağına emin olabilirsiniz..
Konu üzerinde düşününce bunlar aklıma geldi.
FETÖ ile en keskin mücadele 15 Temmuz uğursuz darbe girişiminden sonra hızlandı. Darbeciler yakalandı.. Onlara kol-kanat gerenler de.. Hatta yarın-öbürgün bulundukları yerde ihanete kalkışabilirler diye geri planda kalanlar da.. “Bu abidir, bu abladır” denilenler de..
Aradan kaç ay geçti darbe girişimi üzerinden? Neredeyse beş ay, değil mi? “Denizli’deki ve Gebze’deki fabrikaların sahipleri –eğer gerçekten FETÖ’cü iseler– neden şimdiye kadar korundular?” diye sormaz mı insan?
Koruma yoksa.. o zaman neden üretim ve ihracat yaparak ülke ekonomisine katkıda bulunan tesisleri devre dışı bırakacak böyle bir girişime yol açılıyor?
“Baskın basanındır” yönteminden artık vazgeçmek gerek..
“Siyaset bu işin içinde yok, bizi bile bu girdabın içine çekebilirler” diyen AK Partililer…
Fatura size çıkarılıyor, bunu da bilesiniz.