Fehmi Koru: Dün, 1998’de, Erdoğan’a ne yaşatıldıysa, bugün de İmamoğlu’na hukuk eliyle yapılan o; benzerlikler çok fazla

Fehmi Koru: Dün, 1998’de, Erdoğan’a ne yaşatıldıysa, bugün de İmamoğlu’na hukuk eliyle yapılan o; benzerlikler çok fazla

Fehmi Koru*

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasaklı hale gelmesiyle sonuçlanabilecek mahkeme kararı sonrasında, dünyadan ve Türkiye’den yükselen itiraz sesleri, AK Parti ve MHP saflarında yer alanların hoşuna gitmemişe benziyor.

AK Parti sözcüleri, özellikle Ekrem İmamoğlu davası ile Tayyip Erdoğan’ın dört ay cezaevinde kalmasına yol açmış yıllar önceki yargılanması arasında paralellik kurulmasına şiddetle itiraz ediyorlar.

Her görüş açıklayan AK Partili “O başka, bu başka” deme ihtiyacı duyuyor.

Oysa benzerlikler hayli fazla.

Erdoğan bir şiir okuduğu için siyasi yasaklı olmasını getiren bir yargılamaya muhatap edildi.

İmamoğlu da içinde ‘ahmak’ sözcüğü geçen bir konuşması sebebiyle yargılandı ve cezası kesinleşirse siyasi yasaklı hale gelecek.

Her iki siyasetçi yargı önüne çıkartıldıklarında İstanbul büyükşehir belediye başkanı sıfatını taşıyorlardı.

Tayyip Erdoğan’a verilen ceza da, şimdi Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza sonrasında olduğu gibi, Türkiye içinde ve dışında şiddetli itirazlarla karşılanmıştı.

Daha ne gibi ortak nokta istenebilir iki gelişme arasında benzerlik kurulabilmesi için?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi imzasını taşıyan ‘Daha Adil Bir Dünya Mümkün’ adlı bir kitap var. Geçen yıl yayımlanmış kitapta, Erdoğan, başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti devleti adına, İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşmuş ‘dünya düzeni’nin esaslarını sorguluyor. Birleşmiş Milletler örgütünün adil olmayan bir yapıya sahip olduğunu vurgulayıp, yalnızca savaşın galibi beş ülkeye tanınmış ‘veto’ hakkının artık kaldırılmasını talep ediyor.

Kitaba dün bir kez daha göz attım.

Birkaç sayfada bir, üstü ve altı kalın çizgilerle çevrilmiş özlü sözlerin bazısı yeniden dikkatimi çekti.

Mesela şu özlü söz:

“Adalet tüm toplumların ortak değeridir. Kültür, medeniyet ve din ayrımı yapmadan bütün toplumsal ve siyasal sistemler adaleti merkeze alan bir düzen inşa etme arayışında olmuşlardır.”

Kitap ‘daha adil ve işlevsel uluslararası kurumlara’ duyulan ihtiyaç vurgulanarak sona eriyor.

‘Adaleti merkeze alan bir düzen’ arzusu hiç tükenmesin…

Evdeki kütüphanemin en mutena köşesinde, Siirt’teki konuşmasında okuduğu bir şiir yüzünden yargılanırken, 28 Şubat’ın ağırlığını en baskıcı biçimde hissettirdiği günlerde, ülkemizin ünlü hukuk otoritelerinin yargının taraflı olduğuna dair ayrıntılı mütalaalarını da içeren Tayyip Erdoğan’ın savunmasıyla ilgili kitap yer alır.

Çok sayfalı büyük boy bir kitaptır bu.

Bazılarını yakından tanıdığım ve bu sebeple Tayyip Erdoğan’ın şahsında temsil edilen görüşler açısından taban tabana zıt olduğunu bildiklerimin de içlerinde bulunduğu üniversite hocalarının hukuki mütalaalarını ilk gördüğümde, içimden geçen düşünceyi o günlerde yazıma da yansıttığımı hatırlıyorum.

“Türkiye’de gerçek hukukçular var” düşüncesini…

Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer…

Prof. Dr. Çetin Emeç…

Prof. Dr. Uğur Alacakaptan…

Ve Erdoğan lehine mütalaa vermiş diğer hocalar: Prof. Dr. Doğan Soyaslan… Prof. Dr. Bahri Öztürk… Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk… Dr. (şimdi Prof.) Ahmet Gökçen… Öğretim görevlisi (şimdi Prof.) Ahmet Caner Yenidünya…

Bu hocaların herbiri, askerlerin  Tayyip Erdoğan siyasi hayattan silinsin diye aradıkları bahaneyi Siirt’teki konuşmasında bulup yargı yoluyla bunu gerçekleştirmek üzere harekete geçtiklerini anladıkları ve bu mütalaaları mahkemeye sunulmak üzere verdiklerinde dönemin güç odağı tarafından bu yaptıklarının hoş karşılanmayacağını bildikleri halde, bilim namusunun gereğini yerine getirebilmişlerdi.

Taha Akyol bugünkü yazısında, günümüzün önemli hukukçularının da Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı mahkemeye 36 sayfalık bir mütalaa sundukları bilgisini veriyor.

Prof. Dr. İzzet Özgenç… Prof. Dr. Adem Sözüer… Ve Prof. Dr. Ahmet Gökçen…    

İki listede de isminin yer almasıyla Prof. Dr. Ahmet Gökçen iki olay arasındaki benzerlikleri pekiştiriyor.

Benzerlikler gözden saklanacak gibi değil, esas zorluk benzemezlik aranmaya başladığında ortaya çıkıyor.

Nesi benzemiyor İstanbul’un farklı dönemlerinde büyükşehir belediye başkanı olmuş iki siyaset adamının yargılanma süreçlerinin?

AK Parti sözcülerinin itirazlarından bu sorunun cevabını alabilmek mümkün olmuyor.

Erdoğan’ın yargılanmasının 1998 yılında, İmamoğlu’nun aldığı cezanın günümüzde -2022 yılının son ayında- yaşandığını da kayda geçirmek gerekiyor.

Acaba benim kütüphanemin en mutena köşesinde sakladığım eski davayla ilgili hukuki mütalaaların da içinde yer aldığı savunma, kitap sayısı bakımından ABD’nin Library of Congress’iyle yarışacağı iddiasıyla oluşturulan Külliye’deki kütüphanede bulunuyor mudur?

Garipsenmesin bu sorum. Soruyu şimdi yazacağım cümleye girizgah teşkil etsin diye sordum:

AK Parti sözcüleri, Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı davayla ilgili değerlendirmelere karşı konuşma yapmadan önce, bilgilerini tazeleme açısından yararlı olabileceğini düşündüğüm, ülkemizin öndegelen hukuk otoritelerinin mütalaalarını da içeren Tayyip Erdoğan’ın savunma dosyasına göz atsalar yerinde olur.

Onlar muhtemelen iki dava ve sonunda verilen cezalar arasında benim burada zikrettiklerimden daha fazla benzerlik bulabilirler.

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.